Hani “yaratılanı Yaradan’dan ötürü” sevmek?

Haberin Devamı

Recep Tayyip Erdoğan her ne kadar “başbakan” ise de “parti başkanı” kimliğiyle konuşmayı çok seviyor. İnsan çok sevince gözlerinin kararması kolay olur, gözler kararınca ciddi çelişkiler ortaya çıkar ve durum aynen bu...

Biliyorsunuz Erdoğan “Seçimde 2. parti olursak istifa ederim” dedi. 22 Temmuz seçimlerini kazandığında ise “Ben herkesin başbakanıyım, biz herkesin iktidarıyız, her kesimi kucaklayacağız” demişti.

Gerçi partisiyle bağlantılı imar, ihale ve bağış yolsuzluklarına, devlet bankalarının yandaş isimlere gazete alınması için dev kredilerle boşaltılmasına (Halkbank ve Vakıfbank’tan alınan kredilerle krizde batma tehlikesiyle karşılaşan yüzlerce firmanın kurtulabileceği açıklanıyor) bakınca “bazı kişi ve kesimleri” çok daha fazla kucakladıkları görüldü ama o yine de böyle söylemişti.

Daha sonra “Biz yaratılanı Yaradan’dan ötürü severiz” sözünü de defalarca tekrarladı biliyorsunuz. Hâlâ her fırsatta tekrarlar.

Peki “herkesin başbakanı” olduğunu ve her vatandaşı “Yaradan’dan ötürü sevdiğini” iddia eden bir başbakanın o herkesin, her vatandaşın iradesine de saygı göstermesini ve “diğer partilerin adaylarını tercih edenleri de Yaradan’dan ötürü sevmeye devam etmesini” beklemez misiniz?

Beklersiniz ama çok beklersiniz. Teoriyle pratik birbirine uymuyor, eylemle söylem birbirini tutmuyor...

Herkesi kucaklayan Başbakan, bizim çocukken kızdığımız arkadaşlara yaptığımız gibi parmaklarını üst üste indiriyor ve “boz, boz, boz” yapıyor. Diyor ki “Benim partimi belediye seçimlerinde de birinci yapmazsanız küserim ve giderim.”

Lütfen küsmeyin, oyunu başkasına verenleri de (ki yeterli sebepleri var) hiç değilse Yaradan’dan ötürü sevmeye çalışın.

REST ÇEKMEKTE HAKLI!

Aslında ne kadar yolsuzluk tavan yapsa da “iktidarın belediye başkanları ile belediye meclis üyeleri” kendi aralarında bile birbirini yolsuzlukla suçlasa da, Şaban Dişli İstanbul Belediyesi ve Silivri Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleştirdiği 1 milyon dolarlık rüşvet skandalından sonra istifa etmek zorunda kalsa da, Deniz Feneri bağış skandalı suçluları bugüne kadar korunup himaye edilse de AKP’nin yine belediye seçimlerinden başarıyla çıkması zor olmayacaktır.

Tabii ki daha iyi, daha güvenilir adayların hangi partiden olursa olsun başarı kazandığı da görülecektir ama genelde il ve ilçelerin çoğu “iktidar partisinin adayını seçmedikleri takdirde” seçmeleri durumunda alacakları maddi desteği alamayacaklarını, örneğin Ankara Belediyesi’nin biriken ve bir türlü ödenmeyen “doğalgaz borcu için sıkıştırılmayıp kaynaklarını seçim propagandası için kullanabilmesi” gibi imkanların sağlanmayacağını iyi biliyorlar.

Bunlar bir tarafta dururken diğer partiler ağzıyla kuş tutsa kazanmaları çok zor değil midir?

Onun için Tayyip Erdoğan rest çekmekte (olağanca çelişkilerine rağmen) haklı, sonucu tahmin ediyor çünkü!

*****

Star hatasını kabul etti

Biliyorsunuz birkaç gün önce Star gazetesinin benim, Bekir Coşkun’un ve Fikret Bila’nın yazılarımızdan (CHP ve çarşaf konusuyla ilgili) alıntı yaparak üstüne “Baykal’ın yakın çevresi de tepki gösterdi” şeklinde bir haber yaptığını yazdım.

Aynı yazıda bizim CHP ile ancak “laik rejimin korunmasına duyarlılık ve yolsuzluklara, haksızlıklara karşı çıkma” açısından ortak görüşe sahip olabileceğimizi, hiçbirimizin ne Baykal ne de bir başka liderin “yakın çevresi” olamayacağımızı, bir hata söz konusu olduğunda ayırım yapmadan hepsini eleştirdiğimizi de yazmış ve Star gazetesinin böyle bir yorumu ne hakla yaptığını sormuştum.

Star 25 Kasım Salı günü benim bu yazımı Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu’nun yazısının altında geniş bir yer vererek yayımladı. Her ne kadar yapılanın meslek etiği açısından yanlış olduğunu, bir hata yapıldığını yazmasalar da cevap hakkı vermelerini de “hatanın kabulü” olarak görüyor ve teşekkür ediyorum.

(Not: Bu arada, program yaptığım STAR TV ile Star gazetesinin bir ilgileri olmadığını da bir kez daha tekrarlamak isterim.)

DİĞER YENİ YAZILAR