''Yerin Kulağı'' aslında Başbakan’a derstir!

Haberin Devamı

Ben döndüm arkadaşlar (tatilden tabii, başka bir “dönüş” asla olmaz) vatana millete hayırlı, uğurlu olsun...

Farkındasınız değil mi, bu memlekette gazeteciye ve genelde “sorumlu, ülke olaylarına duyarlı” her vatandaşa tatil matil haramdır...

Tam tatil planlarsınız -ki ben yaz başında çıkmayı planlayıp ancak sonunda gerçekleştirebildim- ertesi gün kıyamet kopar, bin pişman olursunuz bıraktığınıza, bırakacağınıza... Yazmaya 10 günlük bir ara verirken son olarak “Artık Avrupa adaletine muhtacız” başlığıyla Deniz Feneri olayını yazarak bırakmıştım, Adalet Bakanı Şahin’in suçluları koruduğunu yazmıştım ama o arada bırakın Bakan’ı Başbakan’ın kendisi sanki “masum vatandaşları dolandırdığı ve siyasi bağlantıları olduğu Alman mahkemesince kanıtlanmış, Almanya’daki en büyük yardım yolsuzluğu olarak adlandırılan bir suça imza atmış” derneğin eşbaşkanıymış, Türk gazeteleri de yalan haber yazıyorlarmış gibi savunmaya geçti.

Savunmayı bırakın, hele de İngiltere gibi adaletin “Kraliçeleri için bile sekmeyeceği, herkese yasaların eşit ve doğru şekilde uygulandığı, hükümetlerin ise basın özgürlüğüne milim müdahale edemeyeceği” bir ülkeden bakıyorsanız (tatilde birkaç gün oradaydım) dehşetengiz görünen bir saldırıya geçti.

Bir yandan AB’ye “Madem işi yavaşlatacaktınız kapıyı baştan niye açtınız” diye sitem ediyor ama bırakın daha önceki Anayasa, rejim, yemin tanımadan yapılan hukuksuzlukları, son bir hafta içinde yaptığı konuşmalarda bile hiçbir AB ülkesinde hiçbir başbakanın yapamayacağı, anında demokrasiye inanan tüm vatandaşların ve elbette medyanın toplu olarak ayağa kalkmasına ve istifaya çağırmasına yetecek malzeme var.

Düşünün bakın, kendi ülkesinin üniversitesinden yargısına, medyasına kadar tüm sivil, demokratik kurum ve kuruluşlarını sistemli şekilde göbeğinden iktidara bağlı hale getiren, iş dünyasından sivil toplum örgütlerine kadar herkesi maddi-manevi baskıyla ve her yöntemle susturup sindiren bir hükümetin başı elde kalan “susmayacak, biat etmeyecek medya kesimine ve bu medyanın patronuna” savaş açıyor.

DEVLET ARTIK BAŞBAKAN

Sanki aynı gazeteciler ve gazeteler bundan önceki hükümetler döneminde Özal’a, Demirel’e, Çiller’e, Yılmaz’a, Erbakan’a karşı görevlerini yapmamışlar, yolsuzlukları yazmamışlar ve yalnızca AKP iktidarının yolsuzluklarını gündeme getirmişler gibi en büyük medya grubunun tüm yazarlarını “patronun silahşörü, paralı askeri” yapıyor.

Dokunulmazlığı olmasa veya bir AB ülkesinde olsa o yazarlardan birinin açacağı hakaret davasında böyle bir başbakan kesin olarak kaybetmeye ve cezasını çekmeye mahkumdu. Ama burası Türkiye, vatandaşlarına da, medyaya da küfretseler bile, yolsuzlukları belgeli ispatlı ortada olsa bile o zırh nedeniyle hukuk işlemiyor...

Başbakan kendi medyasına hakaretle, iftira ile yetinmedi... En doğal olayları, devlete iletilmiş talepleri (ki asıl sorun Başbakan’ın her tür yetkiyi eline alarak devlet haline getirilmiş olmasıdır) çarpıtarak attığı iftiralardaki gerçekler tek tek ortaya çıkarılmasına ve “açıklayacağım” dediği hiçbir suçlamayı tutturamamasına rağmen tutumunu değiştirmediği gibi Türk basınına yaptığı baskıdan vazgeçmesini isteyen, dünyanın en etkili basın kuruluşu “Uluslararası Basın Enstitüsü”ne (IPI) de “Sen kimsin” diye kafa tutuyor.

“Hiçbir evrensel kurala uymayan, AİHM ve IPI dahil herkese hakaret yağdıran sen kimsin” demezler mi ona?

Siyasi çıkarlarına uyduğu için kendisini “kapatma davası”nda korumalarına güvenmesin, onlardan uzak olduğu sürece susar veya korurlar da sıra başlarına böyle bir dert almaya gelince, alırlar mı?

YA NAZLI ILICAK?

Oradan oraya sıçrayan ve hiçbir sıçradığı yerde dikiş tutturamayan Suna Vidinli isimli muhteris hanımın son numarası jurnalcilik aslında Başbakan’a da, ona gözü kapalı biat eden ve bunu liberallik sananlara da ders niteliğinde...

O “patronun silahşörü” dediği yazarlar bir restoranda patron hakkında özgürce konuşmuşlar.

Ve hepsi köşelerinde yazmaya devam ediyorlar.

Ama ya Şaban Dişli, Zahid Akman ve Deniz Feneri konularında mümkün olduğunca nazik bir dille ve ilk kez AKP’ye karşı kısa eleştiriler yapan Nazlı Ilıcak? O aynı durumda değil, köşesi derhal elinden alındı. Bu durumda kim gerçek silahşör, patronun paralı askeri oluyor?

Bugüne kadar ülkenin gidişi konusunda yapılan uyarıları dinlemeyenlere acaba iktidarın faşizme kayan baskısının, medya patronu olmasının, özgür medyanın yok edilmesinin sonucunu göstermeye hâlâ yetmiyor mu bu olaylar?

Yetmiyorsa daha fazla ne bekliyorlar?

DİĞER YENİ YAZILAR