Öğretmek mi öğrenmek mi!

Haberin Devamı

Okulların açılması dolayısıyla genel eğitimde amacın ne olması gerektiğini tekrar vurgulamak istiyorum. Bazen iş yoğunluğundan, zamanın kısıtlı oluşundan ve işlerin rutin hale dönüşmesinden önümüzde duran genel prensipleri irdeleyemeyebiliyoruz.

Örnek olarak, kredi kartlarında imza ile işlem yapıldığı, hüviyet istendiği dönemi anımsayalım. Bir gün, çok basit gibi gözükse de yıllarca düşünülememiş bir “buluş” getirildi, kredi kartına fotoğraf eklendi. Böylece hem zaman kazanıldı hem de işlemler rahatladı.

***

Geleneksel eğitim öğretmeye odaklanmıştır, öğrenmeye değil. Hatalı bir varsayımla her bir gram öğretilenin, bir gram öğrenme sağlayacağı düşünülüyor. Ancak, eğitim öncesinde, eğitim süresince ve eğitim sonrasında öğrendiğimiz birçok şey bize okullarda öğretilmiyor. Bir çocuk yürümeyi, konuşmayı, yemeyi, giyinmeyi, (insanın doğasında olan bu bilinçlerle doğuyor) kendi başına öğreniyor.

Yetişkinler ise birçok şeyi iş yerinde veya gündelik hayatta öğreniyor. Bugünkü sistemde sınıflarda öğretilenlerin çoğu unutuluyor ve hatırlanan çoğu şey ise “konu dışı” kalıyor.

Eğitim sistemimizde maalesef, ezberlemenin öğrenme olduğu düşünülüyor. Ezberlenen birçok şey kısa süre için hatırlanabilir ve ardından unutulup gider. Kaç yetişkin karekökün veya türevin nasıl alındığını hatırlıyor veya bu işlemleri kullanma ihtiyacını hissediyor!

Kaldı ki, yeni nesil bile okulların onlardan olan beklentisini bilgisayarlarla, kayıt cihazlarıyla, kameralarla vs. yerine getirebileceğini görüyor ve biliyor. Okulda ise kendilerini bu makinelerin yedeği/vekili gibi görüyorlar. Neden, çocuklardan ve yetişkinlerden, bugün bilgisayarların ve cihazların rahatlıkla yapabildiği şeyleri yapması bekleniyor. Eğitim sistemimiz neden insanların, insan yapısı makinelerin yaptığından daha farklı, yaratıcılığa ve araştırmaya dayalı konulara odaklanmıyor? Günbegün rekabetin arttığı bu dünyada neden her bireyin, her yöneticinin, her çalışanın günlük hayatta lazım olacak aşağıdaki nitelikleri edinebilmesine yoğunlaşılmıyor?

1. Topluma hitap edebilme

2. Yazışma bilgisi, alışkanlığı (ve ifade yetisi)

3. Kişisel yönetim (zaman ve para)

4. Network (İş hayatında ve özel hayatta arkadaşlıklar kurma)

5. Yaratıcı düşünce eğilimi

6. Karar verebilme yetisi

7. Matematik becerisi

8. Araştırma eğilimi

9. Dinlenmeyi bilme

10. Basit muhasebe bilgisi

Günümüzde biliyoruz ki anlamlı, ayrıntılarıyla işlenmiş bilgiler daha iyi anımsanabiliyor. Küçük yaşta çocuklara bu şekilde edindirilmiş bilgiler hayat boyu akılda kalıyor. Ayrıca örneklerle öğretilmiş bilgiler daha kalıcı oluyor. Örneğin, motorla ilgili ders veriliyorsa dersin motorun başında yapılmasının o konuyu hatırlanır kıldığı ispat edilmiş. Yani öğrenme “sınıf ders kitabının 109. sayfasını açın” demekle olmuyor!

Öğretmenlerin birçoğu yeni öğrencileriyle bugünlerde sınıflarında tanışacak. İspat edilmiş bir başka şey de sinema yönetmenlerinin ve politikacaların benimsediği, seyirci-dinleyici ilk 3 dakikada kazanılır felsefesinin son derece isabetli olduğu. Bu felsefe öğretmenler için de geçerli. Öğretmenin öğrencisinde bıraktığı ilk izlenimin kalıcı oluyor ve ilk izlenimi pekiştirmek için en fazla 3 dakikaya ihtiyaç duyuluyor! Öğretmenler unutmamalı ki, ilk izlenim için ikinci bir şans yok.

Dün itibarıyla 15 milyon gencimiz bir okul yılına daha başlamış oldu. Hepsine bu eğitim yılında başarılar diliyor, öğretmenlere ve yöneticilere de kolay gelsin dileklerimi iletiyor, asıl amacın “öğrenme” olduğunu tekrar vugulamak istiyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR