Aydın Doğan Gazeteci’ye; Televizyonlarda ratingi soruyor...

Show Haber’i yönetir, anchormanliğini yaparken “tüm televizyon haberlerinin toplamından fazla izleniyordu” Gazeteci’nin haber merkezi...

***

Yaklaşık altı yıldır durum böyleydi ve hiçbir şekilde değişmeyeceği anlaşılıyordu...

***

Gazeteci; Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Kanal D’nin rakibi bir kanaldaydı...

Aydın Doğan ortaklık yaptığı ATV ile oluşturduğu “düzeneğin” karşısında; spor programıyla birlikte tek başına duruyordu...

***

Onun uzun yıllar önce Atina’ya gönderilmesini öneren Taylan Bilgel bir gün Gazeteci’yi aradı...

-“Aydın Bey; senle görüşmek istiyor?.. Gelir misin?..” dedi...

***

Gazeteci; Aydın Doğan’la son görüşmesini altıbuçuk yıl önce Aydın Doğan’ın Milliyet’teki odasında yapmıştı...

Kanal D’den ayrılıyordu...

İlk gece yayına 02.45’de sokulan televizyon programı “bütün engelleri aşmış” iki ay içinde inanılmaz bir patlama yapmıştı...

***

Hiç kimse önüne geçemiyordu patlayan ratinglerin... Kanal D, gece 23.30’dan sonra değişmez adres haline gelmişti...

***

Oysa Gazeteci; bu patlamaya rağmen, halen Ateş Hattı ekibinden kimseyi Kanal D’den içeri sokamıyor...

Haberin Devamı

Kendisi “haber merkezi koşullarında; TRT’den programlar için aldığı paranın onda biri tutarında bir maaşla,” çalışıyor...

***

Maaşı da “ekipten kalan arkadaşlarına ödüyor...” Kendi giderlerini eski birikimlerinden karşılıyordu...

Canına tak ettiği günlerdi...

Allah’la başbaşa stüdyoda döktürüyor, ratingleri patlatıyor; her zaman olduğu gibi “para konusunu” hiç açmıyordu...

***

Fakat içini çok fazla burkan, bir türlü hazmedemediği bir olay vardı ki; ne maaş, ne ekibe kendi ödediği paralar; bu nedenin yanında solda sıfır kalırdı...

GAZETECİ’Yİ ÇOCUĞUNDAN AYIRDIKLARI AN...

Gazeteci’nin o günlerde henüz ne manevi, ne biyolojik çocuğu yoktu... İşi, gücü, bütün hayatı gazetecilik ve televizyonculuktu...

***

Günde 18 saat çalışıyor; gazeteciliği bir hayat tarzı olarak benimsiyor; aile kurma, çocuk yapma konularına burun kıvırıyordu...

Muhteşem bir “Gazeteci” olacaktı...

Gazetecilik onun, “kişisel kahramanlık menkıbesi”ydi...

***

Bu kompozisyonda; Gazeteci’nin tek bir “çocuğu” vardı...

Haberin Devamı

Bir arkadaşının evinde onunla sohbet ederken oluşturduğu, ismini koyduğu, müziğini kendi elleriyle seçtiği, içeriğini çattığı “haber programı...”

***

Gazeteci’nin o günlerdeki tek çocuğunun adı “Ateş Hattı”ydı...

“Çocuğu”na reva görülen muameleyi bir türlü içine sindiremiyordu...

***

-“Program adı kesinlikle Ateş Hattı olmayacak...” demişlerdi ona...

Muhtemelen onun bir haber programcısı kimliğiyle iş yapmasını istememişlerdi...

Oysa Gazeteci’nin nüfus cüzdanındaki ismiyle, televizyondaki programının adı, aynı değerdeydi...

***

O programı kendi elleriyle doğurmuştu... Çocuğuydu onun o program...

Onun isminden mahrum kalmak; çocuğundan mahrum bırakılmakla aynı anlama geliyordu...

***

Gazeteci Ateş Hattı’nı silmek isteyenlerin bu davranışını hiçbir zaman affetmedi... Onları affetti; ama davranışlarını unutmadı...

***

Tutkularıyla yaşardı hayatı...

O günlerde ilerde Gazeteci’nin “öz çocuklarına kıymaya yeltenecek, Gazeteci’yi öz çocuklarından, onları ondan kopartmaya yönelecek” kişilere onun nasıl tepki göstereceğini kimseler bilmiyordu...

Haberin Devamı

***

Ateş Hattı isimli çocuğa kıyanların, Gazeteci’nin cevabını o günlerde bilemedikleri gibi...

***

Erol Aksoy Show TV’nin patronuydu...

Ufuk Güldemir ise SHOW TV’nin Genel Yayın Müdürü...

Arkadaştılar Ufuk’la; Gazeteci...

Ankara’dan; ilk gazetecilik yıllarından...

***

O sırada Aydın Doğan’ın Kanal D’si; Show TV’nin her şeyi olan Genel Müdürü Faruk Bayhan’ı Kanal D’ye transfer etti...

Herkes Aydın Doğan’ın bu hamlesiyle, “SHOW TV’nin sonunun geldiğini” ilan etti...

Hiçbir şey kalmamış görünüyordu SHOW TV’de...

***

Ufuk Güldemir o günlerde devreye girdi ve Gazeteci’yi Erol Aksoy’la görüştürmeyi sağladı...

***

İktisat Bankası’nda küçücük bir odası vardı Erol Aksoy’un...

Cin gibiydi...

Gazeteci; ratingleri patlatmıştı ve Aksoy ne yapıp edip, kan kaybı yaşayan kanalın erimesini önlemek istiyordu...

***

Gazeteci’ye transfer için ne istediğini sordu... Hayatın her anında olduğu gibi, “para” konusuna hiç girmedi başlarda Gazeteci...

Haberin Devamı

Onun için “para” sonuncu maddeydi...

***

Onun yüreği, “para”nın miktarıyla atmazdı...

Kalbi; “yaratıcılığın koşullarına endeksliydi...”

Yaratıcılık için koşullar yeterliyse; para zaten zamanla gelirdi...

O yıl olmasa da ertesi yıl...

***

Karşısında dahi düzeyinde zeki olan Erol Aksoy’a zaafını belli etmek istemiyordu Gazeteci...

Programın ismi konusunu üçüncü sıraya koymaya karar verdi...

En önem verdiği şeyin biraz olsun üstünü örtmeye çalışıyordu...

***

İkinci önemli konuyla başladı...

-“6-7 kişilik bir ekibim var... Onların maaşı sigortası yapılırsa sevinirim...” dedi...

5 mi olsun; 6-7 gibi “dostlar pazarlıkta görsün” baabında bir cevap verdi Erol Aksoy...

***

O konu geçti...

Üçüncü önemli konuya girdi Gazeteci...

-“Her akşam aynı saatte; saat 23’de yayınlanırsa, izleyicide kesin alışkanlık yapar program... Bu çok önemli...” dedi...

O da 23 mü olsun; 23.15 mi; “Perşembe günleri dizi var o gün geç olsa olmaz mı” gibi müzakere noktalarıyla geçildi...

***

Konu nihayet Gazeteci’nin en çok önem verdiği, ancak özellikle araya sıkıştırdığı konuya geldi...

-“Programın ismini Ateş Hattı yapacağım...” dedi...

***

Transfer oluyordu...

İki buçuk ay önce Haber Saat’ini; Haber Hattı haline getirebilmek için, döktüğü teri anımsadı...

Şimdi programın ismini “Ateş Hattı yapacağım” diyebiliyordu...

Hayattaki en makul isteklerin bile ancak “gücün varsa” söylenebileceğini, o günlerde anlamıştı Gazeteci...

***

Erol Aksoy çok zekiydi...

Gazeteci’nin bu konuda hassas olduğunu fark etmişti...

Bir iki deneme yaptı...

-“Başka bir isim bulsak...” gibi şeyler söyledi...

***

Hayat değişmişti...

Ratingler patlamıştı...

Çocuğuna kavuşma hakkını Allah vermişti Gazeteci’ye...

Bir daha çocuğunu bırakması imkansızdı Gazeteci’nin...

-“Ateş Hattı olmalı... Başka isimle o motivasyonu ne ekipte, ne kendimde sağlayamam...” dedi...

***

Erol Aksoy;

-“Peki...” dedi...

-“Yalnız tek bir ricam var... Hemen imzalayalım anlaşmayı...

Sen Kanal D’ye gidersen, orada seni ikna ederler... Orada kalırsın... Bu duruma düşmek istemem...”

***

Gazeteci gülümsedi...

-“Edemezler Erol Bey...” dedi...

Erol Aksoy itiraz etti...

-“En azından bir protokol imzalayalım...” diye ısrar etti...

-“Protokol imzalamaya gerek yok... Ben geleceğim... Ancak beni oraya alan Aydın Doğan’a veda etmeden, hiçbir şey imzalamam... Bu ahlaki değil... Ne ki ikna olmayacağım, emin olun geleceğim...”

***

Erol Aksoy, mütereddit kaldı...

Bilemezdi ki;

“Bir insanın çocuğunu elinden almak; parayla, pulla bedeli ödenecek bir eylem değildir...”

Madem ki çocuğunu elinden almışlardı Gazeteci’nin...

O çocuk yeniden nefes alacağı, yaşayacağı, hayat bulacağı yerde, büyüyecekti...

Ateş Hattı SHOW TV’de yeniden yaşayacaktı...

Parantez kapanacaktı...

----------

SALI GÜNÜ...

AYDIN DOĞAN, TELEVİZYONLARDA RATİNG SİSTEMİ VE GAZETECİYE SORDUKLARI...

DİĞER YENİ YAZILAR