Turgay Şeren’in efsane ismiyle futbol programına başlayan gazeteci...

Siyaset, diplomasi, uluslararası gazetecilik; Başkent muhabirliği; televizyon program yapımcılığı, anchormanlik ve genel yayın yönetmenliğini yirmiüç yıl yapıyor Gazeteci...

***

Ülkesinde “haberci” kelimesiyle özdeşleşen bir isim, “izlenme oranlarını patlatan bir televizyoncu”, “ünlü bir Atina muhabiri” sıfatlarıyla özdeşleşen bir kimliği bulunuyor...

***

23 yıllık gazetecilik günlerinde; 12 Eylül askeri darbesine, savaşın kapısından dönülen Türk-Yunan krizine; 28 Şubat sürecine; İsrail’le Amerika’yla diplomatik krize, düşürülen ve düşürttürülen hükümetlere, ASALA’nın kendi arkadaşlarını öldürdüğü terör eylemlerine; PKK’nın kanlı eylemlerine, Apo’nun yakalanışına, Türkiye’ye getirilişine, yargılanışına, hüküm giyişine “gazeteci” olarak tanıklık ediyor...

***

Yayınlar yapıyor; haberler yorumlar yazıyor; radyo televizyon programları yaratıyor...

Olayları izlerken olayları yaşıyor...

Yirmi yaşından kırküç yaşına kadar, gençlik yıllarını; Türkiye’nin kaderine yön veren olayların göbeğinde, onların kişiliğini harmanlayarak yeniden yaratan etkisinde geçiriyor...

Haberin Devamı

***

Türkiye gibi bir Ortadoğu ülkesinde; yirmiüç yıl siyasi olayların göbeğinde “salt gazeteci olarak kalmanın” imkansız olduğunu bilmiyor o sırada...

“Yaptıkları işin imkansız olduğunu bilmiyorlardı; onun için başardılar” sözünü duysa da; kendi konumunun yansıtan şaşmaz bir pusula olduğunun bilincine varamıyor o günlerde...

***

Aile genetiği, siyasetle sokaklarda şişen; ergenlik süreçleri, üniversitede biçimlenin “mesleki eğitim kodları”, “Gazeteci”nin hayatının ilk kısmını kaçınılmaz olarak bu minvalde şekillendiriyor...

***

“Gazeteci” o günlerde kendisini “Türkiye’nin medya gerçeğinin şaşmaz bir taşı, önemli bir oyuncusu, vazgeçilemez bir figürü” olarak görüyor...

***

Vazgeçilmezliğin “doğanın yasalarında mümkün olmadığını” biliyor...

Mezarlıkların vazgeçilmez olduğunu sanan insanlarla dolu olduğu gerçeğine kendisini vakıf hissediyor...

Ne var ki; “hayatını adadığı meslek büyüsünün” tılsımının hayatta kaldığı süre boyunca “Gazeteci” sıfatlamasının dışında tutmayacağına inanıyor...

Haberin Devamı

***

Oysa her ne kadar “evrensel standartları benimsemiş” bir gazeteci olduğunu düşünse de, bulunduğu ülke bir Ortadoğu ülkesi...

Ortadoğu’da gazetecilik zanaati; “kahramanlık payeleriyle mükafatlandırılan ulvi bir meslek” olarak addedilse de, gerçekte kurbanlık koyunun hülyasındaki “büyük otlaklarda otlama” şizofrenisinin ötesine taşamıyor...

“TÜRKİYE’NİN EFSANE FUTBOL STARLARIYLA TELEVİZYON PROGRAMI YAPAR MISIN?..”

Gazeteci’yi o günlerde hayatı tamamen kontrolü altına almak isteyen, bir Başbakan tasfiye etmeye çalışıyor...

Başbakanlar; devlet aygıtının başı olduklarından onların her şeyiyle sivil bir gazeteciyi tasfiye girişimleri; bir egzersizden ibaret kalmıyor...

***

“Gazeteci” için kendisini hiçbir zaman ait hissetmediği Ortadoğu’ya haiz kaçınılmaz mukadderat geçerli kılınıyor...

Mesleğinden uzaklaşma seçeneğiyle karşı karşıya bırakılıyor Gazeteci...

Turgay Şeren’in efsane ismiyle futbol programına başlayan gazeteci...

***

O günlerde FİFA kokartlı ünlü hakem; “Türkiye’nin en efsanevi futbol ilahlarıyla birlikte bir televizyon programı yapmaya sıcak bakar mı” diye “Gazeteci”yi yokluyor...

Haberin Devamı

ORTADOĞU ŞİZOFRENİSİNDEN; EFSANE KALECİYE UZANAN IŞIKLI YOL...

Futbolda değil, “habercilikte” efsaneleştirilen “Gazeteci”; bir anda karşısında Galatasaray’ın ve Milli Takım’ın efsanevi kaptanı Berlin Panteri kalecisi Turgay Şeren’i...

Fenerbahçe’nin ve Milli Takım’ın efsane orta saha dinamosu Ziya Şengül’ü ve o gün bu teklifi yapan FİFA kokartlı ünlü hakemi görüyor...

***

Ünlü hakem; maçlardaki hakem yorumlarını kendisinin yapacağını, efsane Turgay Şeren’in Galatasaray’ı, diğer efsane kaptan Ziya Şengül’ün Fenerbahçe’yi yorumlayacağını söylüyor... “Gazeteci”nin bu kompozisyonda “Beşiktaş’ı yorumlamasını” istediklerini söylüyor...

***

Turgay Şeren ve Ziya Şengül isimleri; efsaneleştirilen Haberciyi; yirmi üç yıllık meslek hayatının; henüz kırklı yaşlarını yaşamaya başladığı günlerinde müthiş cezbediyor...

***

-“Turgay Şeren’in sembolü olduğu Galatarasay’ı, Ziya Şengül’ün sembolü olduğu Fenerbahçe’yi yorumladığı yerde; benim Beşiktaş’ı yorumlamam bir şereftir...” diyerek televizyon programını kabul ediyor...

Haberin Devamı

TURGAY ŞEREN’LE “GAZETECİ”NİN DOSTLUK DOLU İLİŞKİSİ...

Turgay Şeren’le yakın ilişkisi böyle başlıyor Gazeteci’nin...

Çocukluğunun efsanesi Turgay Şeren “Gazeteci”nin...

***

Çevresindeki meslektaşları; “Spor programında ne işin var ne yapıyorsun sen?..” diyen meraklı gözlerle efsaneleştirilmiş haberciyi soru yağmuruna tutarken;

O kalbinin sesini dinliyor...

***

Yüreği, ona çocukluğunun efsane yıldızıyla bir arada program yapmanın, dostluk kurmanın, iş ve mesai arkadaşı olmanın “dayanılmaz lezzetini” sunuyor...

***

Bunu o sıralarda etrafındaki insanlara anlatamayacağını biliyor...

Çevresindekiler; “efsaneleştirilmiş habercinin spor programında yer almasını” yadırgıyorlar...

***

Gazeteci ise, yaşamının en değerli işlerinden birini yaptığına inanıyor...

Olayın üzerinden onüç koskoca yıl geçiyor...

***

Önceki gün; Galatasaray’ın ve Milli Takım’ın efsane kalecisinin öldüğü haberi internet sitelerine düşüyor...

O anda “Gazeteci”nin gözönüne, Berlin Panteri yerine; birlikte program yaptığı efsane Turgay Şeren geliyor...

***

Bel sakatlığından muzdarip Turgay Şeren’in...

Büyük bir efor sarfederek yürümeye çalışmaları, oturur ve kalkarken bel ağrısının verdiği acıyı yüzünde gizleme uğraşları, samimi dostluğu, içten arkadaşlığı, masasının yanındaki sohbet oturuşları teker teker gözünün önüne geliyor...

***

Onu ne kadar sevmiş olduğunu fark ediyor...

Hayatı boyunca verdiği en doğru kararlardan birinin; “Ortadoğu gibi az gelişmiş bir coğrafyada” “efsaneleştirilmiş habercilik şizofrenisine kapılmayıp” gerçek efsanelerle yaptığı televizyon programı olduğunu anlıyor...

Nur içinde yat Büyük Kaptan;

DİĞER YENİ YAZILAR