Annem ile Emin Çölaşan’ın ilişkisi... (1)

Milliyet gazetesinin Ankara bürosuna stajyer olarak girdiğim günler...

Henüz 22 yaşında bir tıfılım...

Benim bulunduğum odayla, Emin Çölaşan’ın bulunduğu oda karşı karşıya...

***

Arada bir king oynuyoruz; işten fırsat bulduğumuz saatlerde sohbet ediyoruz geyik yapıyoruz...

Emin Çölaşan da Milliyet gazetesine o yıllarda giriyor...

Ancak arada, önemli bir yaş ve kariyer farkı var...

***

O Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalıştıktan ve Turgut Özal tarafından atıldıktan sonra, araştırmacı gazeteci ödülleri kazanarak, Abdi İpekçi döneminde Milliyet’e başlıyor...

Ben ise; henüz bir şey kazanacak yaşa gelmeden genç bir gazeteci olarak meslek hayatımın ilk yıllarının tecrübesinden geçiyorum...

***

Emin Abi’yle ikimiz de Ankara Kolej’liyiz...

Emin Abi’nin karısı Tansel Çölaşan Danıştay’da çalışıyor...

Bir gün Emin Abi’yle konuşurken;

-“Annemle babamın, Danıştay’da hakim olan yakın bir aile dostları var... Yurdanur Hanım...” diyorum...

-“Herhalde siz de tanıyorsunuzdur...”

***

Emin Abi yüzüme tuhaf tuhaf bakıyor...

Haberin Devamı

-“Siz nereden tanıyorsunuz Yurdanur Hanım’ı?..” diyor...

-“Babamın Kültür Merkezi’nden talebesiymiş... Sonra dost olmuşlar...” diyorum...

-“Haaa” diyor Emin Çölaşan ve geçiyor...

Pek anlam veremiyorum o sohbete ama, üstünde de durmuyorum...

*****

YURDANUR HANIM... (2)

Yurdanur Hanım’ın iki kızı bir oğlu var...

Küçük kızı Ankara Kız Lisesi’nde okuyor; okulun basketbol takımının gardı olarak oynuyor...

Oğlu da aynı okulun solcu gençleri arasında...

Büyük kızı ODTÜ’de, o da devrimci bohem tarzın bir üyesi...

***

Küçük kızı ve oğluyla yakın arkadaşım ben...

Yaşamları, tarzları, şekilleri şemalleri, Ankara küçük burjuvazisinin, aileden bağımsızlığını ilan eden gençlerinin çılgın dünyalarının bir tezahürü...

***

Yurdanur Hanım; hafif topluca başı açık bir hanım...

Kocasını erken yaşta kaybetmiş...

Arada bir, “Hoca’lara gidiyor, dualara katılıyor, manevi dünyalardan dertlerine derman arıyor...”

***

Annecik bu konularla ilgili birisi değil...

O her şeyiyle pozitivist bir kişilik...

Ancak Yurdanur Hanım’la çok yakın dostlar...

Haberin Devamı

Manevi mucizelerden derman arama konularına anneciğin ilgisi olmadığından, saatlerce onun dışındaki konulardan sohbet ediyorlar...

***

Anneciğin bir özelliği daha var...

Ben de ondan alıyorum herhalde...

Farklı dünyaların insanlarını, mümkün olduğunca “ötekileştirmiyor...”

Her görüşten, her ırktan, her çeşitten insanla haşır neşir...

***

Ben de Yurdanur Hanım’ın kızı ve oğluyla arkadaşım...

Basketbol, solculuk ve aileye isyan bizim ortak konularımız...

*****

EMİN ÇÖLAŞAN’LA AYNI BÜRODA DÖRT YIL... (3)

Emin Çölaşan’la Milliyet’in Ankara bürosunda dört yıla yakın beraber çalışıyoruz...

Emin Abi; Yurdanur Hanım meselesinden bana bir daha hiç söz etmiyor...

***

Gel zaman git zaman, ben Milliyet’in Ankara bürosundan Atina’ya, Atina’dan; İstanbul’a, televizyon programlarına oradan da Show TV’nin yayın yönetmenliğine geliyorum...

***

Olayın üzerinden 20 yıla yakın bir zaman geçiyor...

Annecikle babacık bir Eylül ayında “Akdeniz’i dolaşan gemiyle tura çıkıyorlar...”

Yunanistan, İtalya, Monaco, Fransa kıyıları ve limanları dolaşıp geliyorlar...

Haberin Devamı

15 günlük bir tur bu...

*****

ANNECİKLE BABACIĞIN EMİN ÇÖLAŞAN’LA KARŞILAŞMALARI... (4)

Döndüklerinde bir sürpriz bekliyor beni...

Haberi hemen yetiştiriyorlar...

-“Bizim gemide kim vardı biliyor musun?.. Kimle beraber yolculuk yaptık tahmin edebilir misin?..”

-“Bilmiyorum” diyorum;

- “Tahmin edemem...”

-“Emin Çölaşan’la karısı Tansel Çölaşan vardı gemide...” diyor annecik...

-“Çok güzel geçti... Bütün yolculuk boyunca beraberdik... Çok sevdiler bizi... Biz de onları...”

***

Annecik biraz abartıyor diye düşünüyorum... Annecikle babacığın dünyası, Çölaşan’lardan çok farklı bir dünya... Bizimkiler; gazeteciliğin “trikli dünyalarının çok uzağında; nahif ve sade bir akademisyen, öğretmen yaşamı içindeler...

15 gün ne yapsın Çölaşanlar annecik ve babacıkla her gün her gece birlikte diye geçiriyorum içimden...

***

Annecik ısrar ediyor;

-“Her akşam beraber yemek yedik... Çok güzel geçti... Çok sevdik birbirimizi...”

- “Peki anneciğim peki...” diyorum...

İçimden de; “fazla bir şey olmasına imkan yok... Herhalde bir iki gördüler; çok samimi olduklarını düşündüler bizimkiler...” diye geçiriyorum...

Haberin Devamı

*****

EMİN ABİ; İLK YILLARDA BENİ MUHAFAZAKAR MUKADDESATÇI SANIYOR... (5)

Üzerinden yine uzun bir zaman geçiyor... Milliyet gazetesinin bir yıldönümü gecesinde tesadüfen ben de katılıyorum törene...

Emin Abi’yi görüyorum yıllar sonra törende... Koluma giriyor, beraber salona giriyor, beraber oturuyoruz...

-“Ya Reha biliyor musun?..” diyor...

-“Ben seni hep muhafazakar mukaddesatçı bir çocuk zannettim yıllarca...”

***

Emin Abi, arada bir yaptığı gibi ti’ye mi alıyor beni diye düşünüyorum...

-“Nereden çıktı bu Emin Abi?..” diyorum... “Benim Milliyet’in Ankara bürosunda böyle bir profil çizmeme imkan yok... Nasıl böyle düşünmüş olabilirsin ki?..”

-“Hatırlıyor musun?..” diyor...

-“Bana Danıştay’da Yurdanur Hanım’ı tanır mısın?..” diye sormuştun...

Ben de ‘sen nereden tanıyorsun’ demiştim... Sen de ‘annemle babamın dostu’ demiştin... Ben o zaman seni, muhafazakar mukaddesatçı bir aileden geldiğini düşünmüştüm... Kendini de gazetede kamufle ettiğini varsaymıştım... Çünkü Yurdanur Hanım Danıştay’da o dünyaların bir mensubu olarak bilinirdi...

Annenle babanla dost olduğuna göre, sizinkiler de öyle olmalıydı... Öyle düşünmüştüm”

***

Gözlerim faltaşı gibi açılmış Emin Abi’yi dinliyorum... Yurdanur Hanım’ın ne kızları, ne oğlu ne de kendisinden; “o dünyalara has tek bir kelime” duymamışım...

Çocukları; benden daha isyankar; o günlerin deyimiyle ‘dejenere’ ve çılgın sayılıyorlar...

*****

ATATÜRK; CUMHURİYET VE ANNEM... (6)

Benim garip baktığımı görünce devam ediyor Emin Çölaşan;

-“Akdeniz yolculuğunda annenlerle tanıştık... Yahu ne kadar hoş bir annen var... Katıksız Cumhuriyetçi ve Atatürkçü... Bütün bir seyahat hep birarada olduk onlarla... Ben de seni ve onları, yıllar önce başka zannetmiştim...”

***

Ne diyeceğimi bilemiyorum...

Beni bir aile dostundan dolayı farklı düşünmesine mi yanayım?..

O aile dostunun kimliğinin, Emin Abi’nin düşündüğüne uymamasına mı hayıflanayım?.. Anneciğin “biz Emin Çölaşan’larla 15 günü beraber geçirdik” demesini abartılı bulduğuma mı yanayım; bilmiyorum... Ancak böylesine tuhaf bir hikayenin neresinde olduğumu da hala anlayamıyorum...

***

Önceki gün Emin Abi arıyor beni...

Başsağlığı için... Hala anneciği ve o anısını anlatıyor...

- “Onlarla bizim bir Akdeniz seyahatimiz vardı Reha’cığım...

Ne Atatürkçü bir annen vardı... Tam bir Cumhuriyet kadını... Nasıl da güzel geçmişti seyahatimiz...”

***

Yazmam gerekiyor seni her yönünle ve anekdotlarınla annecik... Yazmasam sana saygısızlık olur... Dünyanı paylaşanlar; “Işıklar içinde yatsın...” diyorlar...

Işıklar içinde uyu annecik...

DİĞER YENİ YAZILAR