Picasso ve Catherine Deneuve’le benzeşen ilginç hayat deneyimim...

Bana "büyük aşklarımla neden evlenmediğim" sorulduğunda, soruyu soranlara şu cevabı veriyorum:

-"Benim hayatım Pablo Picasso'nun hayatı gibi...

Picasso da evlendiği kadından değil, büyük aşk yaşadığını düşündüğü başka kadınlardan çocuk yaptı... Evliliğinden çocuğu yok ünlü ressamın... Aşklarından çocukları var..."

***

Antalya Film Festivali esnasında, ünlü Fransız yıldız Catherine Deneuve hakkında Pazar Sabah ilavesinde muhteşem bir yazı kaleme alan İdil Demirel'i okurken, "soru soranlara eksik cevap verdiğimi" anlıyorum...

Fransa'nın bu muhteşem kadını Deneuve de; benim gibi, "hayatında yaptığı tek evlilikten değil, yaşadığı iki büyük aşktan çocuk yapıyor..."

***

Picasso'dan sonra, Catherine Deneuve'le "aşk, evlilik ve çocuk" üçgeninde aynı yaşam tesadüfünde buluşmak bana "hayatı kalpleriyle yaşayan insanların, yükümlülüklere ve zorunluluklara yönelik belli belirsiz bir tepkilerinin olduğu" gerçeğini hatırlatıyor...

***

Paris'te; ünlü yıldızın hayatını anlatan ilginç satırları sizler için İdil Demirel'in yazısından alıntılıyorum...

Haberin Devamı

Picasso ve Catherine Deneuve’le benzeşen ilginç hayat deneyimim...

EVLİLİKTEN DEĞİL, AŞKLARINDAN ÇOCUK YAPAN KADIN...

"13 yaşında Les Collegiennes isimli filmdeki rolüyle sinemaya adım attı Catherine Deneuve. Oyuncu bir anne ve babanın çocuğuydu...

Paris'te sinema ve tiyatro oyuncularıyla iç içe bir çocukluğu oldu...

Deneuve'ün eleşirmenler tarafından kabul edilmesi ve yıldızlaşması için çok zaman geçmesine gerek kalmadı...

1964 yapımı Jacques Demy'nin Les Parapluies de Cherbourg müzikali, henüz 21 yaşında olan Deneuve'ün acımasız Fransız sinema eleştirmenlerine kendisini ve oyunculuğunu kabul ettirdiği film olarak tarihe geçti...

Herkes ondan bahsediyordu. Güzeldi, sevimliydi, bunların hiç farkında değilmiş gibiydi, melankolik bir havası vardı... mutlu bir ifadesi, büyüleyici bir endamı ve zarif tavırları...

İLK GÖRÜŞTEKİ AŞKI...

Fransa 'ideal kadınını' bulmuştu...

21 yaşındaki Deneuve'ünse aklı o sıralar yaklaşık iki sene önce tanıştığı yönetmen Roger Vadim'den başkasında değildi... "İlk görüşte aşktı bu...

"Ben kadın olmayı, mutlu olmayı ve iyi bir oyuncu olmayı onunla öğrendim" diyen Deneuve kendinden 15 yaş büyük olan Vadim'e gönülden bağlıydı... 1963 yılında çiftin oğulları Christian doğdu...

Haberin Devamı

Kazandığı ünle birlikte Deneuve ve ilk büyük aşkı yollarını ayırma kararı aldı...

Zaten Vadim çok geçmeden Jane Fonda ile aşk yaşamaya başladı ve evlilik kararı aldı...

TEK EVLİLİĞİ...

Ancak Deneuve tam bir aşk kadınıydı...

Playboy dergisine poz vermesi istendi...

Fotoğrafları da İngiliz fotoğrafçı David Bailey çekti...

İkili arasında inanılmaz bir elektrik ve çekim vardı...

15 gün içinde evlilik kararı aldılar ve 1965 yılında evlendiler...

***

Düğünde Fransız sinemasının güzel yıldızının üzerinde siyah bir elbise vardı...

Hızlı verilmiş bir karar ve yuva kurma isteği Deneuve'ün bu ani kararı vermesine neden oldu...

Güzel yıldız ilk ve son evliliği için, "Bir çekimdi... Aklım mı yerinde değildi?..

Tam neden evlendim bilemiyorum. O İngiliz çocukta ne vardı da beni çekti, onu da bilemiyorum...

Beni geliştirdi...

Yüzümü kullanmayı, duruşumu değiştirmeyi ve giyinmeyi onunla öğrendim...

Haberin Devamı

Düşünsenize beni ilk gördüğünde çıplaktım...

Herhalde hayatımdaki en büyük pişmanlık bu dergi projesidir...

Tanımlayamadığım garip bir dönemdi..." diyor...

MARCELLO MASTROİANNİ İLE AŞKI VE İKİNCİ ÇOCUĞU...

Zorlamayla süren evliliğini sonlandırma kararı alan Deneuve'ü kapıda yeni bir aşk bekliyordu...

Tam o dönem İtalyan yönetmen Marco Ferreri'nin Liza filminde yer almaya "Evet" dedi Deneuve...

1971 yapımı film için İtalyanların yakışıklılığı dillere desten aktörü Marcello Mastroianni ile karşılaştı...

***

Başrolleri paylaşan bu iki efsane arasında kıvılcımların ortaya çıkması için çok zaman geçmedi...

Deneuve evliliğini bitirdi ve birlikte yaşamaya başlayan çiftin 1972 yılında kızları Chiara dünyaya geldi...

Büyük aşk ne yazık ki çok uzun soluklu olmadı...

1975 yılında çift yollarını ayırdı...

***

32 yaşındaki Deneuve, iki çocuğu ve geride bıraktığı kırık aşk hikayeleriyle sinemadaki yoluna devam etti... Bu büyük aşkın ardından da Deneuve aşk ve ilişkilerle hiç anılmadı..."

Haberin Devamı


UZAK KALDIĞIM YILLARDAN BİR PARİS YAZISI

Dün akşam, yıllar öncesinde kalan, "dramın ve trajedinin ortasında yaşanan eski bir Paris seyahatini anlatan bir yazımı okuyorum:
***
"Ruhumun gizli kalmış tapınaklarıyla, kentin gizemli arka sokakları; akortu bozulmamış bir armoniyle dans ederdi içimde...
Saine nehrinin iki yakasına kurulan kent, gizemli hüznü; ve ruhumun dalgalı melankolisiyle birlikte, yağmur olur taşardı içimden...
***
Alışılmış hüzünlü sokaklarından, solmuş sarı yapraklı geniş caddelerinden yürür, sokak lambalı dik merdivenlerinden çıkardım...
Paris’in en çok “bir Sonbahar kenti” olduğunu o anlarda keşfederdim...
Çiseleyen yağmur, üzerimize değil, içimize yağardı Paris’te...
***
Yaşamımın keskin virajlarıma tanıklık eden şehrin; o seyahatimin gecelerinden birinin, nehrin kenarındaki kuytuluğunda “hayatıma yeni dramlar, hüzünler, varoluşlar, yoksun kalışlar, kalleşlikler ve dirilişler” katacak bir tat vereceğini elbette bilmiyordum...
***
Oysa bilmeliydim ki orası Paris’tir...
En hüzünlü mutluluklarımın, en sevinçli huzursuzluklarımın, en emprovize tiradlarımın, en cool dramlarımın şehridir orası...
***
Paris'teki o Kurban Bayramı benim üç yıldır çıktığım son yurt dışı seyahatiydi...
O günden sonra, üç yıldır bir kez olsun yurt dışına çıkmadım...
***
20 yaşından beri; “gitmezsem oksijensiz kalırım” diye feryat ettiğim “gurbet”, egzistansiyalist bir mecburiyetle beni “kendi memleketime” hapsetmişti...
***
“Oksijenli gurbet yerine zaruri memleket” tatbikatı devam ediyor hala...
Kim bilir kimler gidecek, üç Kurban’dır, üç Ramazan’dır, üç Noel’dir, üç yılbaşıdır, üç Paskalya’dır, üç sömestr’dir gidemediğim 'hüzünlü gurbet'e...
***
Çokça “gurbette kalınır ve memleket özlenir...”
Bu yazı ise “memlekette kalınıp gurbetin özlendiği” bir yazı...
Çiseleyen yağmurun üstümüze değil de, içimize yağdığı şehir çok uzaklarda şimdi...
***
Loş lambaların, parke taşlı sokaklardan ziyade, içimizi yarı gölgeli aydınlattığı “loş şehir” nehrinin taşkınlıklarını dinliyordur muhtemelen şimdi...
***
Nehrin bu mevsimde hangi şiddette aktığını, kaç yıl geçerse geçsin bilebilecek müktesebattayım...
Ne ki; “vaki olacak mı bilememekteyim çocuklarıma anlatabilmek...”
***
Nehre vuran ışıltılı kent silüetinin, babalarının hayatına damga vuran sonsuz izdüşümlerini?..

DİĞER YENİ YAZILAR