Harvard'lı kız arkadaşı...

Amerika’lı bir kız arkadaşım, Dubai üzerinden Türkiye’ye geliyor...

Birkaç gün İstanbul’da kalıyor...

Dün akşam İstanbul’daki son gecesi...

-“Seni güzel salatalar ve nefis mezeler yiyeceğin bir restorana götüreyim...” diyorum...

Gözleri parlıyor...

-“Çok seviyorum İstanbul’u...” diyor...

-“Bu şehrin egzotik bir havası var... Her geçen gün daha fazla büyülüyor bu şehir...”

***

Kız arkadaşım dünyanın en ünlü üniversitesi olan Harvard’dan MBA’i (Master of Business Adminstration) var...

Yani; iş idaresi master’ı yapıyor Harvard’da... İlk üniversitesi ise; Washington’daki ünlü George Town Üniversitesi...

***

Karşımda Amerikan sisteminin en zehir gibi kızlarından biri oturuyor...

Konuşurken;

-“Annem babam ayrılmışlardı... Annem ben 14, kız kardeşim 16 yaşındayken, çok cesur bir karar alarak; Los Angeles’ı terk edip, iki kızıyla Paris’e gidiyor ve yerleşiyor...

İki yıl liseyi Paris’te ‘International School’da (Uluslararası Okul’da) okuyorum...

Bütün hayatım boyunca o iki senenin bana nasıl katkı yapmış olduğunu tahmin edemezsin...”

Haberin Devamı

***

Konuşmayı yaptığımız sıralar; akşam 20 suları... O Paris’deki günlerini anlattıkça, ben de kendi Paris günlerime gidiyorum...

Ve içimden; “acaba çocuklara zengin bir kültürel donanım sağlasın diye, iki üç yıl, Paris’te mi eğitim aldırsam” diye geçiriyorum...

***

Düşünce egzersizi olarak kafamdan geçiyor bu fikir sadece...

Duygumu arkadaşımla paylaşıyorum...

-“Paris’i çok severim... Şehri bilirim... Kim bilir çocuklar belki de iki üç yıl, Paris kültüründen nasiplenir, sonra üniversiteye başlarlar; senin gibi...”

-“Çok iyi olur...” diyor...

-“Hayatları boyunca semeresini görürler...”

***

Okulların kalitesini soruyorum...

Paris’teki çok yakın arkadaşlarından birine mesaj atıyor...

Cevabı beklemeye koyuluyor...

*****

HAYALLERİMİZİ YOK EDEN KATLİAMLAR VE GERİDE KALAN ŞEHİRLERİMİZ...

Harvard’lı kız; Paris’teki arkadaşına mesaj attıktan sonra, biz başka konulara dalıyoruz...

Hayat, şehirler, ülkeler, kültürler ve mozaikler üzerine sörf yapıyoruz...

Gecenin Paris’e, hayallerimize, ufkumuza, geleceğimize, projelerimize neler getireceğini bilemeden...

Haberin Devamı

***

Yemek erken bitiyor; Amerikalı arkadaşımı oteline bırakıyorum ve arabada kendime keyifli bir Yunan müziği koyup eve dönüyorum...

Yolda; İstanbul’a aşık olmaya başlayan; bu çok iyi eğitimli Amerikalı kadının, İstanbul’un nelerine aşık olduğunu anlamaya çalışıyorum...

***

Ancak bir süre sonra düşüncelerim İstanbul’dan taşıyor ve aşık olduğum öteki kenti Paris’i düşünmeye başlıyorum... Ne çok anıyı; ne çok yaşanmışlığı barındırıyor Paris hayatımda; onu fark ediyorum...

Paris’i düşüne düşüne eve geliyorum...

Fazla oyalanmıyorum ve erkenden yatıyorum...

***

Gecenin ortasında saatler 04’ü gösterdiği esnada aniden uyanıyorum...

Telefonun ekranında “Paris’te terör saldırısı... 60 ölü” gibi bir şeyler yazıyor...

Gecenin o saatinde haber dinlemeye hiç alışkın değilim...

Ancak televizyondaki haber kanallarını geçercesine tuşlarken, canlı yayınların yapıldığını görüyorum...

***

Birkaç saat önce, okullarını, kültürünü, mozaiğini ve cazibesini konuştuğumuz kentin; 7 yerinde bombalı saldırılarda yüzün üzerinde ölünün olduğunu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez kentte olağanüstü hal ilan edildiğini fark ediyorum...

Haberin Devamı

***

İnanılmaz görüntüler yaşanıyor Paris’te...

Suçsuz, günahsız sivil insanlar, gençler çocuklar katlediliyorlar...

Haykırışlar, haykırışlar...

*****

ANKARA-PARİS...

Paris katliamını izler suçsuz, günahsız sivil ve masum insanların faciasını yaşarken, gözümün önüne sadece bir ay önce, yine kendim kadar yakın bir kentin Ankara’nın; Gar çıkışında; meydana gelen korkunç katliam geliyor... Ölen, yaralanan yüzlerce insanın feryatlarını, çığlıklarını, kanlı görüntülerini ve haykırışlarını bir kez daha görüyorum...

***

Paris’teki haykırışlar; Ankara’dakilere, Ankara’daki feryatlar Paris’tekilere karışıyor...

Ankara ve Paris...

Yaşamıma yön veren iki nirengi şehrim, iki kumanda merkezim... Tüm eğitim hayatımın geçtiği, gazeteciliğe ilk adımımı attığım Ankara... Hayallerimin, mucizelerimin romantikalarla dolu hüzünlerimin başkenti Paris...

Haberin Devamı

***

Ankara’dayken Paris’e özlem duyuyorum ki; Tanrı bana, eşimle kiraladığımız mütevazi evin Paris Caddesi’nde olması için elini uzatıyor... Ankara’da gazeteden çıkar; Paris Caddesi’nin huzurlu sessizliğinde, ağaçlıklı yoldan sakin sakin yürüyor eve gidiyordum...

Evin ve caddenin huzuru, ismindeki Paris ibaresinin “barışçıl havasından” mı kaynaklanıyor; yoksa

Ankara’nın huzuru mu Paris Caddesi’ne sirayet ediyor bilmiyordum... Ancak aslında bir sokak olan Paris Caddesi’nde kendimi hep farklı hissediyordum...

*****

ANKARA’DA PARİS CADDESİNDEKİ EVİM

Hayatımın kentleri, katliamlarla kana bulanıyorlar teker teker...

Sanıyorum savaşlar; artık masum insanların terör biçimine sokulmuş katliamlarının üzerinden yapılıyorlar...

Acıklı bir durum bu...

***

İstanbul dönüşü, kendimi “evime gelmiş hissettiğim Ankara tren Garı’m” birinci katliamın...

Gençlik yıllarımın hayal şehrinin; gönyesini sabitlediğim Paris’teki Kuzey Garı’m ise, ikinci korkunç katliamın pergeli halini alıyor...

***

Benim şehirlerim birer birer gidiveriyorlar, acıya ve kana bulanıyorlar...

Arkalarında gözyaşı, tükenmiş umutlar, yarım kalmış hayaller bırakarak gidiyorlar...

Kim kazanıyor bu uğursuz savaşı bilmiyorum...

***

Dün akşam saatlerinde Amerika’ya uçacak, Harvard’lı kız arkadaşım mesaj gönderiyor bana;

-“Şehrine yazık oldu...” diyor...

Ankara’yı henüz anlatmadığımdan; Paris’i kastediyor...

Oysa bir şehrime değil; şehirlerime yazık oluyor benim...

İki şehrime de aynı oranda yazık oluyor...

Ankara’ya ve Paris’e...

Ve elbette Ankara’dayken yaşadığım Paris Caddesi’ndeki evime, yuvama, varlığıma ve hayallerime...

DİĞER YENİ YAZILAR