Bir Ahmed Arif geçti... Dün ölüm yıldönümüydü...

“1947 yılı sonbaharında, yüksek öğrenim için Ankara’ya gittim...

Bir Ahmed Arif geçti... Dün ölüm yıldönümüydü...

Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi, Felsefe Bölümüne kaydımı yaptırdım... Bir yıl sonra Merkez Bankası’nda işe girdim... 1951 yılı Ekim ayında başlatılan “solcu tevkifatı’nda” iş yerimden alınarak götürüldüm... Bunun yüzünden eğitimimi tamamlayamadım...

***

Dokuz gün işkenceye maruz kaldım... Benden, para toplayarak komünistlere dağıttığıma dair bir belgeyi imzalamamı istediler...

Daha sonra soruşturma kapsamında beni İstanbul’a götürdüler;

Sansaryan Hanında bir hücreye attılar beni... Orada bulduğum bir kibrit çöpüyle duvarda bir takvim oluşturdum...

Doğru mu bilmiyorum ama tam 128 gün saydım...

***

İşkenceler çok kötüydü, iddia ediyorum bana yapılan işkence kimseye yapılmamıştır bu ülkede...

Çıldırmak üzereydim, sesler duyuyordum...

İnsanın bazı duyuları çalışmadığında çalışan duyular eskisinden daha fazla çalışıyor...

Benim de hücrede görme duyum çalışmıyordu; çünkü hep karanlıktı, çığlıklar, haykırmalar duymaya başladım...

Sonra dedim ki “Oğlum Ahmed burada delirirsin filan arkandan söylenti çıkarırlar, korkusundan delirdi diye kalk önüne geç bunun” ve sonra bileklerimi kestim...

Haberin Devamı

***

Sonrasını hatırlamıyorum, hastanede uyandım; zar zor yetiştirmişler... Garip...

Hem işkence ediyorlar, içerde bile acı çektirmek için o kadar uğraşıyorlar hem de ölmeme izin vermeyip beni hastaneye yetiştiriyorlar...

Sakın onların yaptığını iyilik ya da insanlık olarak algılamayın... Daha fazla acı çektirmek için beni yaşattıklarını öğrenmem uzun sürmüyor...

***

İyileşip hücreye tekrar atılmamdan sonra, bir gece yıldırım bir telgraf geliyor bana;

Anamdan...

Şöyle diyor “Baban öldü, cenaze yerde kaldı, ben oralara gelemiyorum...”

İmza: Annen Arife...

***

O an telgrafı okur okumaz neler yaptığımı anlatmak istemiyorum... Gençler bilmesin bunları...

Ama öyle demoralize olmuşum ki hemen hastaneye yetiştiriyorlar...

Daha sonra bu telgrafın düzmece olduğunu doktordan öğreniyorum. Meğerse Anam bana hiç telgraf çekmemiş...

***

Babamı 1953 yılında kaybettim, hala içerdeyim o vakit... Ama benim tutuklandığımı hiç bilmedi babam; Başından beri benim Avrupa’da olduğumu sanıyordu...”

Haberin Devamı

***

Bu sözler Ahmed Arif’in kendi anlatımından özyaşam öyküsünü anlatan birkaç satırdır...

Nisan 1927’de doğdu...

2 Haziran 1991’de öldü...

Yaşadığı yıllarda; yaşadıklarına ve yaşananlara dair yazdıkları;

“Türkiye’de her daim okunur ve söylenir oldu...”

***

“İlk ve tek şiir kitabım” dediği “Hasretinden Prangalar Eskittim” isimli şiir kitabını 1968’de çıkarttı...

Kitaba daha sonra ekler yapıldı ve sayısız baskıları çıktı...

Ahmed Arif’in dün 24. ölüm yıldönümüydü...

Onun edebi başarısı; şiirlerindeki duygu yüklü muhteşem dizelerdi elbette... Ama o başarıda bir değişmez olgunun daha payı vardı...

1968’den günümüze...

Şiirlerindeki dizeler öyle veya böyle hep güncel kaldılar...

Hep güncelden pasajlar anlattılar...

Ahmed Arif’in eskimeyen dizeleri;

Türkiye’nin 50 yıldır yenilenmeyen yüzünün simgesiydi...

*****

HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM...

Seni anlatabilmek seni.

İyi çocuklara, kahramanlara.

Haberin Devamı

Seni anlatabilmek seni,

Namussuza, halden bilmeze,

Kahpe yalana.

Ard-arda kaç zemheri,

Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.

Dışarda gürül-gürül akan bir dünya...

Bir ben uyumadım,

Kaç leylim bahar,

Hasretinden prangalar eskittim.

Saçlarına kan gülleri takayım,

Bir o yana

Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,

Dipsiz kuyulara,

Akan yıldıza,

Bir kibrit çöpüne varana,

Okyanusun en ıssız dalgasına

Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

Yitirmiş öpücükleri,

Payı yok, apansız inen akşamdan,

Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,

Seni anlatabilsem seni...

Yokluğun, cehennemin öbür adıdır,

Üşüyorum, kapama gözlerini...

*****

AKŞAM ERKEN İNER MAHPUSHANEYE...

Akşam erken iner mahpushaneye.

Ejderha olsan kar etmez.

Ne kavgada ustalığın,

Ne de çatal yürek civan oluşun.

Kar etmez, inceden içine dolan,

Alıp götüren hasrete.

Akşam erken iner mahpushaneye.

İner, yedi kol demiri,

Yedi kapıya.

Birden, ağlamaklı olur bahçe.

Karşıda, duvar dibinde,

Üç dal gece sefası,

Üç kök hercai menekşe...

Aynı korkunç sevdadadır.

Haberin Devamı

Gökte bulut, dalda kaysı.

Başlar koymağa hapislik.

Karanlık can sıkıntısı...

“Kürdün Gelini”ni söyler maltada biri,

Bense volta’dayım ranza dibinde

Ve hep olmayacak şeyler kurarım,

Gülünç, acemi, çocuksu...

Vurulsam kaybolsam derim,

Çırılçıplak, bir kavgada,

Erkekçe olsun isterim,

Dostluk da, düşmanlık da.

Hiçbiri olmaz halbuki,

Geçer süngüler namluya.

Başlar gece devriyesi jandarmaların...

Hırsla çakarım kibriti,

İlk nefeste yarılanır cigaram,

Bir duman alırım, dolu,

Bir duman, kendimi öldüresiye,

Biliyorum, “sen de mi?” diyeceksin,

Ama akşam erken iniyor mahpushaneye.

Ve dışarda delikanlı bir bahar,

Seviyorum seni,

Çıldırasıya...

*****

BİR AKŞAM ÜSTÜDÜR...

Bir akşam üstüdür sarabî

Bahçeler ve dağlar üzre hükümran;

Tam dünyayı dolaşmak saatindesin.

Ay ışığı su içer birazdan.

Kızarmış kalçalarını çanlar

Alabildiğine vurur.

Sen çocuk tulumunda

Matbaa mürekkebi

Rüsva olmuş ellerinin emeği,

Manşetlerde kilometre kilometre yalan

Sallanır durur.

Bir akşam üstüdür katil, muhteşem

Alıp götürmüşler dost dediğini

Almış rüzgârlar içini,

Ümide benzer, sevdaya benzer...

Soğuk bir namludur kör ve pusuda

Ense kökünde zulüm,

Ve sermiş cânım sofrasını dört başı mâmur

Burnun dibine hürriyet.

Seviyorum mümkün değil;

Aranızda kurşun, yasak bölge var

Sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel

Kanunu yapanlar ihtiyar.

*****

İÇERDE...

Haberin var mı taş duvar?

Demir kapı, kör pencere,

Yastığım, ranzam, zincirim,

Uğruna ölümlere gidip geldiğim,

Zulamdaki mahzun resim,

Haberin var mı?

Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,

Karanfil kokuyor cıgaram

Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…

*****

TERKETMEDİ SEVDAN BENİ...

Terketmedi sevdan beni,

Aç kaldım susuz kaldım...

Hayın karanlıktı gece...

Can garip can suskun,

Can paramparça...

Ve ellerim kelepçede

Tütünsüz uykusuz kaldım...

Terketmedi sevdan beni...

DİĞER YENİ YAZILAR