Yarım kalan eylül; yarım kalan aşk, yarım kalan gençlik...

“İki adam koluna girip 18 yaşındaki genci tehdit ettiğinde” genç ve güzel kız olay yerinden hızla uzaklaşıyordu...

Çocuk; aynı zamanda sınıf arkadaşı olan genç kızı, bir daha yanında hiç göremeyecekti...

Genç kız; o gün beraber yürüdüğü çocuğun yanında bulunmaktan özellikle kaçacak, göz göze gelmemek için kafasını çevirecekti...

“Terör günlerinin doğal sonucuydu bu...”

Okulda hakim olan siyasi grubun; “şiddeti açıkça göstererek” istemedikleri öğrencileri tecrit ettikleri, yalnızlaştırdıkları ve okula giremez hale getirmeyi amaçladıkları belliydi...

***

Bunu yapanlar kendilerine “solcu” diyorlardı...

Kendilerinden biraz farklı düşünen solcuları da “bu yolla sindiriyorlardı...”

Sayısal güç onlardaydı...

Sağcılar zaten aynısını hatta daha fazlasını davulla zurnayla ilan ederek yapıyorlardı...

Şiddet ve terör; böyle bir silahtı...

***

Daha darbe olmamıştı o günlerde...

Silaha ve şiddete başvuranlar; bir süre sonra “devletin herkesin üzerine doğru geleceği askeri darbenin şiddetini görmemişlerdi...”

Kendi uyguladıkları “şiddet”ten ibaret zannediyorlardı hayatı...

Haberin Devamı

Oysa; şiddet bir kere başlamaya görsün...

Her şiddetten daha büyük bir şiddet vardı...

Devletin uyguladığı ağır şiddet rejimine “faşizm” deniyordu...

***

Birkaç gün sonra üniversitede çok ilginç bir olay oldu...

Güzel genç kız; uygulanan şiddetten etkileniyor ve bir süre sonra o şiddeti uygulayan gençlerin grubuna katılıyordu...

Güzel genç kız da, şiddeti uygulayan gençlerin bir sempatizanı olup çıkmıştı...

***

Genç çocuk; hayatında ilk defa o gün; şiddetin kitleler üzerindeki, caydırıcı etkisinin farkına vardı...

İnsanın celladına aşık olmasının ne anlama geldiğini o gün fark etti...

Onun için durum değişmemişti...

O celladına aşık olamayanlardandı...

***

Birkaç gün sonra, genç; yakın bir kız arkadaşının da tehdit edildiğini görecekti...

Erkekliğine yediremeyip tehdide karşı çıkınca, o gruptaki gençlerden biri parande atarak üzerine saldırdı...

Bir arkadaşıyla kantine geçip oturdular...

Bu sefer de polis gelip onları almaya kalktı...

-”Ya ne olduğunu söyleyin, ya da sizi alıp götüreceğiz...” diyordu...

Haberin Devamı

Kimlerin kime saldırdığını söylemedi; polisi uzun uğraşlar sonucu ikna edip, evine gitti...

Anneannesi evde onu bekliyordu...

Evde yaşlı anneannesiyle ikisi başbaşa yaşıyorlardı...

*****

İZBE SOKAKTAN VE ÜNİVERSİTEDEN AYRILIŞ...

Yaşanmayan aşklar...

Yaşanamayan gençlik...

Ölüm ve mahpus dışında bir alternatif sunmayan üniversite yaşamı...

Her gün, saldırı tehdit altında okuma güçlüğü...

Çalışılamayan dersler...

Doğru düzgün devam edilemeyen okul...

Psikolojik kopuş...

Ve yeni bir arayış...

***

Genç çocuğun; hayatını bütünüyle değiştireceği olaylar zinciri, o merdivende başlıyor, o yokuşta devam ediyor ve sene sonunda çocuk; okulu bırakıp; başka bir okula, başka bir şehre, başka bir mesleğe ve başka bir hayata başlamak üzere Harbiye’de Notre Dame De Sion Kız Lisesi’nin yanındaki dik yokuşlu izbe sokaktan ayrılıyordu...

*****

DARBE, SANSÜR; ÜNİVERSİTENİN OTOPARK OLAN KANTİNİ...

12 Eylül öncesi, “iki koluna girip tehdit edilen; üzerine saldırılan genç çocuk”; gün gelip hayatın garip bir mucizesi sonucu; o günlerin travmalarını atlatıp gazeteci olacaktı... 12 Eylül öncesi üniversitede şiddet görmüştü...

Haberin Devamı

Bir üniversiteyi yarıda bırakıp, başka bir üniversiteye geçmiş, bir mesleğe veda edip, yeni bir meslek seçmişti...

***

12 Eylül’de ise; ilk önce çalıştığı gazetede; sonra program yaptığı televizyonda; sansüre uğrayacak, onun yüzünden gazetesi toplatılacak, televizyonda ise işinden olacaktı...

***

Askeri darbe öncesi, “üniversitedeki terörü dibine kadar yaşamış, darbe günlerinde ise darbe yönetimi onun haberi yüzünden gazetesini toplattırmış; televizyon yönetimi onunla iş akdini feshetmişti...”

***

Önceki gün öğle vakti; “genç kızla çıktığı” merdivenlerin önüne geldiğinde bunları düşündü “gazeteci...”

Sokakta onu görenler; “gazeteci burada ne yapıyor acaba” diye birbirlerine merakla bakıyorlardı...

O ise, kendi cinayetinin işlendiği yerlerin sokaktaki krokilerini çıkartıyordu; bir cinayet dedektifinin titizliğiyle...

***

Kendi öldürüldüğü cinayetlerin, krokilerini sokağın değişik yerlerinde teker teker çıkardı gazeteci...

Haberin Devamı

Merdivenlerden indi; merdivenlerin bittiği yerde sağa kıvrıldı...

Eliyle koymuş gibi üniversitenin bulunduğu o geniş cepheli apartmanı buldu...

Fakültelerin daracık sokakta yan yana olan iki kapısını görüyordu şimdi...

Ortada fakülte falan kalmamıştı...

Kapılar, kapalı otopark kapısı haline gelmişti...

***

Üstü başı toz olmuş halde, oturduğu kantini görebilir miyim diye başını uzattı kapıdan “gazeteci...”

Kantinin yerinde, saldırıya uğradığı, öldürüldüğü yerlere arabalar park etmeye uğraşıyorlardı...

Arabaların şoförlerinden biri kapının önünde meraklı bakışlarıyla içerisini süzen gazeteciyi fark etti...

Gözleri faltaşı gibi açıldı...

Ünlü gazeteci, bulundukları kapalı otoparkın içine bakmaya çalışıyordu...

Gazeteci, “şirkete mi gelmişti acaba?..”

“O şirkette ne arayabilirdi ki?..”

“Ya otoparkta?..”

***

Faltaşı gibi açılan gözlerde, bunların hepsini bir anda okudu gazeteci...

Şoförün kendisine soru sormasına olanak vermek istemiyordu...

O anın konsantrasyonunu bozmak istemiyordu...

Yanlışlık oldu gibisinden elini kaldırdı, geriye doğru döndü; “Öldürüldüğü öteki cinayetlerin krokilerini çizmek için yeni yerleri aramaya başladı...”

***

Her yere baktı...

Ne ki;

Güzel genç kız ortalarda görünmüyordu...

Ne sokakta, ne merdivende, ne de dik yokuşun herhangi bir mevkiinde...

Onun nerede ne zaman öldürüldüğünü bulamadı bir türlü gazeteci...

Yaşıyor muydu acaba?..

Yoksa “ölümü” o sokağın çok uzaklarında mı olmuştu?..

DİĞER YENİ YAZILAR