Dünya çapında çok etkili bir okul arkadaşıyla; 1 Mayıs birlikteliğim...

Onu ortaokuldan beri tanıyordum... Aynı okulda, aynı sıralarda, birbirine yakın şubelerde, aynı eğitimleri alıyor; Aynı ortaokulun ve lisenin bahçesinde, aynı havayı soluyorduk...

***

40 yıl önce, 1975 sonbaharında, lise üçüncü sınıfta; ortaokuldan tanıdığım “okul arkadaşımla” aramızda sıcak, yakın bir ilişki başlıyordu... Türkiye’nin siyasi olarak kaynadığı “gençliğin birbirine düşürüldüğü” yıllardı...

Gençlik; solcu ve sağcı olarak ikiye bölünüyor...

Sol; kendi içinde elli parçaya ayrılıyordu...

Sağ; milliyetçi, ülkücü, dindar, liberal gibi alt kategorilere ayrılıyor;

Birbiriyle zaman zaman ittifak yapan, ancak birbirinden pek haz etmeyen gruplar halinde faaliyetlerini sürdürüyordu... Lise ikiyi bitirmiş, lise üçe yeni başlamıştık...

***

Siyasal ve toplumsal olaylar, ülkeyi kasıp kavuruyordu...

Her gün onlarca genç öldürülüyor, çok daha fazlası yaralanıyordu...

Tuzaklar kuruluyor, gençler hain pusularda taranıyordu...

“Türkiye bir askeri darbeye doğru, gizli gizli ve adım adım götürülüyordu...”

Haberin Devamı

Bizler ise “Türkiye’yi kurtardığımızı zannediyor, birbirimizle sonu gelmeyen, kavgalara ve tartışmalara” giriyorduk...

***

Bu tartışmaları ne kadar çok yaparsak; “Türkiye’nin o kadar çabuk, kurtulacağını, özgürlüğe ve mutluluğa kavuşacağını” zannediyorduk...

Günlerce, haftalarca dünyanın ve Türkiye’nin siyasal ve toplumsal olaylarını konuşuyor, birbirimizi eleştiriyor, birbirimizle hayatı paylaşırken, birbirimizle kavga ediyorduk...

*****

BABAM SİVİL POLİS KILIĞINDA BİR ADAMI EVE GÖNDERİNCE...

“Okul arkadaşıyla” henüz 18 yaşını doldurmamıştık...

Reşit değildik...

Başımıza bir iş gelmesi halinde, ne olacağımız belli değildi... 1976 yılının bahar aylarında “babamlar inanılmaz bir oyun oynadılar...” bana... Eve bir akşam; uzun boylu, geniş gövdeli, bıyıklı, çantalı bir adam geldi... Adımı söyledi...

-“Burada mı oturuyor?..” dedi...

-“Benim...” dedim...

-“Bir konu vardı onun için gelmiştim...” dedi...

-“Hayırdır...” dedim...

-“Babanız anneniz evde mi, onların yanında söyleyebilirim...” dedi...

-“Babam aşağıda komşularda... Annem evde...” dedim...

Haberin Devamı

-“Gireyim; Ben Emniyet’ten geliyorum...” dedi...

***

L biçiminde salonun, uzun kısmındaki yemek masasının etrafında bir sandalyeye oturdu “emniyetten geldiğini söyleyen adam...”

Bana döndü;

-“Siz Kolej’de okuyorsunuz değil mi?..” dedi...

-“Evet...” dedim...

-“Şu sınıftasınız değil mi?..”

-“Evet...”

-“Sizin okul içindeki faaliyetleriniz rahatsızlık veriyor...” dedi...

-“Ben bir şey yapmadım okulda...” dedim... Adam hiç istifini bozmadan:

-“Biz biliyoruz ne yaptığınızı...” dedi...

***

Annem adamın sözleri ve tavrı karşısında ha bayıldı, ha bayılacak gibi durmaya başlamıştı... Bense istifimi bozmamaya gayret ediyordum...

“Emniyetten geldiğini söyleyen adam” bir şeyler daha söyledi...

Sonra bunları söylediğine ve tebliğ ettiğine dair bir belgeyi imzalattı bana...

Arkasından çıktı gitti...

***

Birkaç dakika sonra babam geldi eve...

Annem bayılmaya doğru iyiden iyiye yelken açmıştı...

Bense bir an önce evden çıkıp, kaçmak gitmek, arkadaşlarımla buluşmak istiyordum... Ertesi günü; öğle arasında okul arkadaşımla, lisenin bahçesinde buluştuk...

Haberin Devamı

-“Dün akşam sivil polis bizim eve geldi...” dedim...

-“Ne istiyormuş?..” dedi...

-“Benim okuldaki faaliyetlerimin rahatsızlık yarattığını söyledi...”

***

Okul arkadaşı bir süre dinledi bir gece önce bizim evde olanları...

Düşündü, düşündü...

-“Bana bak...” dedi...

-“Sakın bunu babanlar yapıyor olmasın... Seni dizginlemek için... Anlattıkların çok mantıklı gelmiyor...”

-“Saçmalama...” dedim...

-“Babamın öyle işlere aklı ermez... Böyle bir operasyonu yapacak know-how’u yok...”

-“Yine de olabilir...” dedi...

-“Bizimkiler olsa böyle bir şeyi yaparlar çünkü...”

***

1 Mayıs yaklaşıyordu...

Ben bu olaydan sonra, o seneki 1 Mayıs’a katılmadım...

Okul arkadaşım gitti...

Döndüğünde bana anlattı neler yaptığını, yaşadığını...

Ben ise eve gelen “sivil” dediğim adamı düşünüyordum...

*****

OKUL ARKADAŞININ 18 YAŞINDAKİ EVLİLİĞİ...

16 ve 17 yaşlarındaydık o sırada... Hazırlık okuduğundan; bir sene benden büyüktü; Aynı dönemde mezun olacaktık... Yaşam gittikçe bizi birbirimize yaklaştırıyordu...

Haberin Devamı

Okulda çıktığı bir kız vardı...

Kız da yakın arkadaşımdı...

Birbirlerini çok seviyorlardı...

***

Lise üçte okurken bir gün sağ eline beyaz gümüş bir alyans taktığını gördüm...

-“Kimseye söyleme...” dedi...

-“Ben nişanlandım... Okul bitince evleneceğiz...”

Okul bitinceden kastettiği, lise bitinceydi...

18 yaşında evleneceklerdi...

Birbirlerini seviyorlardı...

“Kurmak istedikleri özgür Türkiye’yi seviyor”, geleceği seviyor, mücadeleyi seviyorlardı...

18 yaşında evlenip, hepsini birden yapmayı planlıyorlardı... Ailenin baskısından uzakta...

***

O günlerde hepimiz benzer şeyleri düşünüyorduk...

Hayatımızı hiçe sayacak kadar, fikirlerimize ve dünya görüşümüze karşı tutkulu, ilk sevdiğimiz insanla 18 yaşında evlenecek kadar “nahif ve hayat karşısında tecrübesizdik...”

***

Bana evlilik yaşı biraz erken gelse de, yine de “okul arkadaşıma” bir şey söylemedim...

Özgür ve demokratik Türkiye’yi, birkaç yıla kadar kuracaktık nasılsa!..

Onun da genç de olsa evlenmesinde bir sakınca yoktu...

*****

1 MAYIS ZAMANLARINDA DOĞAN KÜÇÜK KIZ ÇOCUK...

Lise bittiğinde bir yıl, Ankara’da kaldım... Bir yıl sonra İstanbul’a üniversiteyi kazanarak gittim...

Okul arkadaşı bir yıl önce İstanbul’a gelmişti... Üniversiteye başlamıştı... Kız arkadaşıyla evlenmişlerdi... Hamileydi eşi...

Birkaç aya kadar doğuracaktı...

***

İstanbul; gençlik eylemlerinde Ankara’dan çok daha sert rüzgarların estiği bir kentti... 1 Mayıs 1977’de Taksim’de 36 kişi can vermişti...

Okul arkadaşı bu ortamda, baba oluyordu... Karı koca 19 yaşlarındaydılar...

***

Üsküdar yakınlarında bir ev tutmuşlardı...

Ev; aynı düşünceden, gençlerle, arkadaşlarla dolup taşıyordu... Okul arkadaşıyla aramızda özel bir bağ vardı... İkimiz de Ankara’dan geliyorduk... Aynı okuldan, aynı sıralardan, yakın bir arkadaşlıktan geçmiştik...

***

Her ne kadar o günün şartları kimselerin arasında “özel bağları” kabul edilebilir bulmasa da, bizim eskiye dayanan arkadaşlığımız bilinirdi...

Ziyaret ettiğim tek ev “okul arkadaşımın ve eşinin eviydi...”

***

Kız çocukları o zaman doğdu... Çok güzel bir adı vardı, minik kızın...

Arkadaşım ve eşi, bir taraftan üniversite, bir taraftan siyasal ve toplumsal olayların göbeğinde, bir taraftan dolup taşan ev, diğer yandan bakmak zorunda oldukları minik bebekleriyle, çok zor bir hayatın içine girmişlerdi... Kaldırılabilesi bir hayat değildi...

***

Ölümlere meydan okuyorduk hep beraber... Olayların göbeğine sürükleniyorduk hep birlikte...

Minik bebekler büyütüyorduk aynı günlerde...

Okullarda okumaya, okulları bitirmeye çalışıyorduk, anarşinin göbeğinde...

***

Yıllar sonra bir gün babam;

“Eve gelen sivil polis kimlikli adamın” aslında sivil polis olmadığını, üniversiteden kendisinin görevlendirdiği bir öğrencisi olduğunu söyleyecekti bana...

“Oğlunu korumak için, ölüme gitmesini engellemek için, olayların göbeğinden oğlunu çekip almak için” böylesi bir numaraya başvurmuş, eve öğrencisini göndererek, beni “sivil polis” diyerek korkutmayı amaçlamıştı...

***

-“Bu işte bir iş var... Baban yapmış olmasın bu operasyonu...” diyen

“okul arkadaşı” haklı çıkmıştı... 1978’in Eylül ayında okul arkadaşını evinde, minik kızı, eşi ve ortak arkadaşlarımızla bırakıp, Ankara’ya yeni bir üniversiteye geldim...

***

O kadar ağır, o kadar kesif, o kadar yoğun, o kadar tahammül sınırlarını zorlayacak şekilde yaşamıştık ki hayatı, belki de ona duyduğumuz bilinçaltı tepkiden, başka hayatlara savrulduk, bir daha birbirimizden haber alamadık...

***

40 yıl sonra onu dünyanın “en etkili birkaç Türk’ünden biri” olarak görecektim medyada...

Dün gece, dünyanın en etkili şahsiyetlerinden biri olarak çekilen fotoğrafına uzun uzun baktım...

Bambaşka bir hayata yelken açmış ve alanında dünyanın en etkin ve yetkin ismi olmuştu...

***

Beraber geçirdiğimiz 1 Mayıs’ları düşündüm sonra...

Kolej’de; kimseler duymasın diye birbirimize sokularak konuştuğumuz o öğle aralarını...

İçine çekmeden tüttürdüğü filtresiz sigarasını...

Ölümlerden nasıl çıktığımıza hayret ettiğimiz Üsküdar’daki o evi ve küçük salonunu...

Bir film şeridi gibi geçiverdi hepsi gözümün önünden...

Kim bilir bugün kimler, bu karanlık dehlizden geçiriliyorlar diye geçti içimden...

1 Mayıs’larda gençlerin ve kimselerin ölmemesi için dua etmek geldi kalbimin derinliklerinden...

DİĞER YENİ YAZILAR