Beşiktaş; bu savunma hattıyla ancak çeyrek finali...

Club Brugge gibi bir takıma, deplasmanda; Gökhan Töre gibi bir altın ayakla 1-0 öne geçiyorsun...

Rakibin; Liverpool; Tottenham, Arsenal gibi takımların yanında esamesi okunmayacak bir takım...

***

Böyle bir takıma karşı, Beşiktaş’ın maçı 2-1 kaybetmesinin tek bir nedeni var...

Beşiktaş’ın savunma hattı; bu takımı kaldıramıyor...

Beşiktaş’ın bütün rakipleri son haftalarda çok kolay gol pozisyonuna giriyorlar...

Hava toplarını Beşiktaş defansında karşılayacak futbolcu yok...

Topu havadan indiren her rakip ve futbolcu, tehlikeli oluyor Beşiktaş kalesinde...

***

Yan toptan korkuyorsunuz...

Hava topundan korkuyorsunuz...

Dün her şeye rağmen, Necip, Tolgay, Gökhan, Veli çok iyi oynadılar...

Sivas maçından sonra söylediğim gibi; Beşiktaş’ta orta saha ve ileri üçlü, yapabileceğini yapıyor...

Deplasmanda, ikinci yarının başında 1-0 öne geçmek, inanılmaz bir avantaj...

Bu avantajı koruyabilmek için Biliç gibi savunma kökenli bir teknik direktörün, mutlaka bir önlem bulması gerekiyor...

O zaman çeyrek final gelir...

Haberin Devamı

Savunmaya alınacak önlemin etkinliği Beşiktaş’ın UEFA’da ve Lig’de kaderini belirleyecek...

*****

BEŞİKTAŞ VE ÇARŞI; 40 YIL SONRA; BİR AVRUPA MODASI...

Maç saat 15’de Romanya’da oynanacaktı...

Okul biter bitmez eve hızla gelebilmenin planlarını yapıyordum...

Saat 14.40’ta son ders bitiyordu...

Okul otobüsüne binip eve gelmem, üçü geçecekti... Ne kadar geçerse, o kadar kaçıracaktım maçtan...

***

Lise ikinci sınıfa yeni geçmiştim...

Beşiktaş Romen takımı Steagul Roşu’yla; birinci turun ikinci karşılaşmasını yapacaktı... İlk maçı 2-0 kazandığından; ikinci tura çıkması ihtimali fazlaydı...

İkinci tura; hatta üçüncü tura çıkmak bir hayal, bir rüyaydı bütün Türkiye için...

***

Maçın onuncu dakikasına yetişebildim...

Ağzım yüreğimde izledim bütün maçı...

Romenler sağdan soldan bindirmeler yapıyorlar; rahmetli Sabri Dino kendini bir o yana bir bu yana atıyordu...

Heyecanla bekliyordum; maçın 90 dakikasının bitmesini...

Arkadaşlarım eve uğrayacak; beni alacak biraz mahallede laflayacaktık...

Ben de kendimce ikinci tura geçişimizi kutlayacaktım...

Haberin Devamı

***

Maç 86. dakikaya kadar 0-0 devam etti...

Artık Romen taraftarlar stadı boşaltmaya başladılar...

Dört dakika içinde hakem, bitiş düdüğünü çalacaktı...

Beşiktaş bir gol yese bile, turu atlayacaktı... Ama hiç gol yemeden atlamasını istiyorduk...

Çoğu Beşiktaş maçında olduğu gibi, evdekilere rağmen, maçı yalnız seyrediyordum... Romenlerden biri ceza sahası dışından bir şut attı...

Attığı şutu Sabri Dino normal şartlarda kurtaracaktı...

Fakat top gitti; Beşiktaş’lı bir defans oyuncusuna çarptı, falso aldı...

Doksandan bizim filelerle buluştu...

***

Kalbim zaten küt küt atıyordu...

İyice vahim bir hal aldı...

Bir dakika sonra adamlar ikinci golü attılar... İki dakika sonra da üçüncü golü...

Son dört dakikada; maç 0-0’dan; 3-0 mağlubiyete gelmişti...

Dört dakika önce açık ara biz tur atlayacakken, dört dakika sonra maç uzatmalara bile gitmeden, hüsranımızla sonuçlanacaktı...

***

Evin pembe İsparta halısının üzerine boylu boyuncu yattığımı hatırlıyorum...

Beş dakika, on dakika, onbeş dakika, yirmi dakika... Annem korkmuştu...

Haberin Devamı

Bir şeyler söylüyor fakat beni uzandığım halıdan kaldıramıyordu...

***

O sırada kapı çaldı...

Arkadaşım gelmişti...

Annem için gelen arkadaşım değil, “cankurtaran”dı...

-“Kağan geldi...” dedi;

-“Seni soruyor... Kalkman lazım, çok ayıp olur...”

Normal günlerde, kapıdan gelen arkadaşlarımı, bana haber bile vermeden gönderme eğiliminde olan “kadın”, cankurtaran gibi arkadaşıma sığınmıştı...

Beni yerimden kaldıracak ve hayata döndürecek tek kişi arkadaşımdı o sırada...

***

Yine kalkamıyordum...

Fakat, eve gelmiş bir arkadaşıma hiç çıkmamak çok ayıp olacaktı...

Trans halinde arkadaşımın karşısına çıktım... Kapının önünde duruyordu...

Ben de kapının ev tarafında durmaya başladım...

Yaklaşık on dakika bekledi Kağan...

Bende hiçbir hayat belirtisi olmadığını görünce;

-“Ben gideyim istersen...” dedi...

İtiraz etmedim...

-“Peki...” dedim,

-“Sen git, sonra konuşuruz...”

***

Yenilgiye mi, kaybedilen tura mı, dört dakikada yediğimiz üç gole mi; dünyaya rezil olduğumuza mı; ertesi günü Kolej’de, bütün bir sınıfın hatta okulun karşısında yaşayacağım yapayalnız mağduriyetime mi yansam bilmiyordum...

Haberin Devamı

6-7 yıldır zaten şampiyon olamıyorduk o sırada...

UEFA kupasının daha birinci turunda bir Romen takımına böylesine elenmek üstüne gelmişti...

Koyu bir yalnızlık; tek başına ayakta kalmaya çalışmanın verdiği gayretkeşlik, paylaşamadığın acı; paylaşamadan büyüttüğün hüzün; ızdırap halinde vücudu sarıyordu...

Steagul Roşu maçı tam kırk yıl önce 1974’ün Ekim ayında oluyordu...

***

Yalnız kalmayı, yalnız olmayı, hayatı yalnız karşılamayı, sonsuz mağduriyetlerden yalnız güç kazanmayı ben Beşiktaş’ta öğrendim...

“Çarşı” dediğim kültürde stajını yaptım, mastırını tamamladım...

Son aylarda; Çarşı’dan mütevellit “Beşiktaş’ın kentsoylu güzel ve alımlı metropol kadınları arasında müthiş bir moda haline geldiğini görüyorum...”

Dün akşam maçtan önce bu özelliklere haiz bir hanım arkadaşım;

-“Çarşı oldukça sırtımız yere gelmez... Aldık maçı biz... Beşiktaş kazanacak... Müjdemi isterim...” dediğinde ona şöyle cevap verdim:

***

-“Beşiktaş bir tutkudur; müjdesi olmaz...

Beşiktaş ve Beşiktaş’lılık renkli takımlara, renkli hayatlara benzemez...

Moda olmak bizi etkilemez... Biz yalnız yürümesini doğuştan öğrenmişiz...

Kader öyle biçimlemiş...

Yazgı öyle hükmetmiş...

Bize düşen tek şey “Çarşı Her Şeye Karşı demek...”

Sonuna da ekledim:

***

Bir gün gelip, muhteşem megapol kadınlarının gözünde,

“Tutkulu ideolojimizin...”

İronik ve hatta fırlama tarzımızın...

“Atam izindeyiz... Hepimiz bir gün sirozdan öleceğiz...” şeklinde tezahür eden esprilerimizin...

Delice yaşadığımız; günlük modalara prim vermeyen sevgimiz;

“Güç”e değil, “sadece siyah beyaz renklere” olan “aşk”ımızın;

Duruşumuzun...

Hayatı okuyuşumuzun...

“Kelek atmayışımızın”;

Böylesine bir “moda”, böylesine bir övgü, böylesine bir sitayiş halinde eseceğini hiç tahmin etmezdim...

***

“Çarşı” olmak modaya da karşı olmak demek...

Hani Hakim sormuştu Çarşı protestolarında;

Telefonda;

-“Çarşı yürürse ihtilal olur” diyen genç kıza...

-“Ne demek istemiştin sen?” diye;

Cevap vermişti genç Çarşı’lı kadın:

-“Ya biz Çarşıyız Hakim bey... Hissederiz öyle kendimizi...”

İşte öyle bir şey...

DİĞER YENİ YAZILAR