Paris metrosunda baba çocuk ilişkisi...

Önceki gün ilk kez Paris metrosuna indi çocuklar...

Kendimin metroya ilk indiğim günü hatırladım Paris’te...

Yirmi yaşındaydım...

Kısa sürede metronun altını üstüne getirmeye başlamıştım...

Sanki benim için yaratılmıştı Paris metrosu...

Altını üstüne getiriyor; en tehlikeli semtlerin istasyonlarında, sörf yapıyor; kendimi Paris’liden çok Paris’li görüyordum...

***

Gerçek bir Paris protest boheminin metroda nasıl davranması gerektiğini hemen öğrenmiştim...

Bilet almıyorlardı Paris’in bohem protestleri...

Onlar arasında tanıdığım bir Fransız şöyle söylemişti bana:

-“Biz metro biletine para vermeyiz... ‘Devlet halkına bu olanağı sağlamalı...’ diye düşürürüz”

***

Her metro istasyonunda sayısı belirsiz görevli bulunuyordu...

Turnikelerden atlayarak geçenleri görmemeleri imkansızdı...

-“Nasıl yapıyorsunuz bu işi?..” dedim...

-“İki adım ötenizde metronun görevlileri cirit atıyor... Sizi yakalamıyorlar mı?..”

-“Hayır...” demişti genç Fransız protest...

-“Onların görevi bilet satmak, metroya göz kulak olmak... Biletsiz geçenler onların işi değil... O iş için özel görevli bilet dedektifleri yakalarsa sorun çıkar... Metrodaki normal görevliler gözlerinin önünden geçen ve turnikeden atlayan insanlarla hiç ilgilenmezler...”

Haberin Devamı

***

Her gün onlarca gencin öldürüldüğü, daha fazlasının yaralandığı bir ülkenin üniversitesinden geliyordum...

Her sabah ölüm ve yaralanmalardan geniş bir payı benim okuduğum okul ve civarındaki fakülteler alıyordu...

Bizim için o günlerde, polis, idare, yönetim, görevli hiç fark etmezdi...

Hangisi karşımıza çıksa, çıkan, diğerinin görevini gönüllü ifa eder, sizi anında derdest ederdi...

Böyle bir kültürden gelen protest bohem, romantik bir gencin;

“Paris’teki metro görevlisiyle, bilet dedektifi arasındaki farkı anlaması imkansızdı...”

***

Yine de, müktesebat direnişten oluştuğundan, duruma çabucak adapte oldum... İki Polonya’lı kız arkadaşımla metrodan geçerken, çevik bir hareketle turnikelerin üstünden atlıyordum...

Kızlar bana ürkerek baktıkça; ben “Paris’te bile, rezistansiyalist protestliğinden vazgeçmeyen bir romantik olarak kendimle gurur duyuyordum...”

Haberin Devamı

***

Üç beş kuruş parayla Paris’te kahramanlık yaptığım günlerdi...

O gün bilet dedektifleri metroda beni yakalasalar, bilet fiyatının yirmi otuz katı ceza ödemek zorunda kalacaktım...

Böyle bir param yoktu...

Bu durumda 48 saat nezarethanede yatıracaklardı...

Sonra da sınır dışı ederlerdi...

***

Hayatı ciddiyle almadığımız protest günlerdi o günler...

Türkiye’de buldozer gibi hayatlarımızın üzerinden geçmekteydiler...

Metroda “mütevazı bir bilet direnişinin” kime ne zararı olabilirdi ki?..

Yıllar sonra arkadaşlarım, dostlarım ve o günlerde birlikte olduğum dünyalar güzeli sevgilimle Paris’e gittim...

Metroya binmek gerekti...

Herkes bilet aldı...

Ben hiç oralı olmadım...

-“Siz alın...” dedim...

-“Ben bilet almam buralarda... Paris metrosunda benim gibiler, biletsiz geçerler... Biz Fransız devletinin; halkından metro parası almaması gerektiğine inanırız...”

***

Yüzüme garip garip bakıyorlardı...

Bense romantik protestliğimin mütevazı tezahürü, çevik hareketimi yapmaya yeltendim...

Haberin Devamı

İki elimi turnikenin diskinin kenarlarına koydum, zıpladım ve hop deyip geçtim...

Havalı havalı yürüyordum ki;

İlk defa o gün metroda müşerref olacağım polis memuru çevirdi beni...

Nereden fırlamıştı anlayamamıştım...

Yanında iki memur daha vardı...

Metro biletinin otuz katı bir ceza ödemem gerektiğini söyledi bana...

-“Bunu ödememi nasıl beklersiniz?..” türünden bir direnişe yeltendim...

Oysa bunu söylerken ben bile direnişimin bir fayda vereceğine inanmıyordum...

***

Bir kere artık o eski romantik protestocu genç değildim...

O hayatı hiçe sayan, kendini, gençliğini, özgürlüğünü feda etmeye hazır davranan daha hiç darbe görmemiş, ihtilal yaşamamış, hayatın yüzlerce sillesini yememiş, Che Quevera tipli protestocu romantik genç değildim artık...

Artık televizyon programcısı olmuş köşe yazısı yazan, protestocu kimliğini çok başka düzlemlerde yaşayan ve arayan bir adamdım...

Paris metrosunda görevini yapmaya çalışan bir bilet dedektifi polisle “çatışmaya girmek“ benim için “utanılacak bir davranış”tı...

Haberin Devamı

-“Neyse cezamız ödeyelim...” dedim...

Cezayı kesti, hiç bekletmeden ödedim ve yürüdüm...

***

Paris metrosundaki romantik direnişimin son eylemi bu olmuştu...

Yıllar önce, polis beni yakalasa ödeyecek param çıkmayacaktı...

Polis beni, ödeyecek paramın olduğu günde ve zamanda yakalamış, cezamı kesmişti...

Tüm geçmiş eylemlerime mahsuben, onların ücretini alırcasına...

Helalleşmiştik bir nevi Fransız devletiyle...

***

Çocuklarımın şen şakrak, metrodan büyük keyif aldıklarını fark ettim...

Genetik miydi acaba “metro sevgisi“ durumu?..

Ürktüm...

Dün oğlum baktım yeniden ısrar ediyor, -“Baba yerin altına trene gidelim...” diye... Ellerini sıkı sıkıya tuttum...

Büyük kızıma ‘Gözümün önünden ayrılma’ dedim...

Metro istasyonlarında dolaşmaya başladım...

Onlar zevk alıyordu...

Bindikleri hiçbir trenden inmek istemiyorlardı...

Bense “şu metro faslı bir bitse de gitsek” diye içimden dua ediyordum...

***

Yirmi yaşında “Ben korkmam, korkulacak olanlar benden korkarlar” dediğim günler çoktan geride kalmıştı...

Çocuklarının minik ellerini sıkı sıkıya tutan bir babanın evhamı vardı yürüyüşümde...

Metronun müzmin sakinleri, muhtemelen bunu fark ediyorlardı...

Eminim hiçbiri;

-“Bir zamanlar bu herif, bu metroda bizden beter salınarak yürür, istasyonlarda ıslık çalarak seğirtirdi...” diye aklından geçirmiyordu...

Bir ara çocuklara;

-“Metroda dikkatli olun buralar tehlikelidir...” diyecek oldum...

Kendimden ve geçmişimden utandım;

Söyleyemeden kelimeleri yutuverdim...

Babalar ve çocukları...

“Aman” diyorum içimden;

-“Ne yeraltını... Ne de yeraltından herhangi bir şeyi geçirmesinler akıllarından... Metro da dahil...”

PARİS’TE BUZ PATENİ...

Otel de dahil her tarafta buz pateni pistleri kuruluyor Paris’te...

Gençler, çocuklar dört bir tarafta buz pateni yapıyorlar... İstanbul’da Metro isimli AVM’nin üzerinde buz pateni pisti olduğunu söylüyorlardı... Burada her tarafta çocuklar ve gençler buz pateni yapıyorlar...

***

Her gün çatışmanın içinde birbirinden hesap sorarak yaşayan toplumlar ve kültürler; hayatta neyi ıskaladıklarının farkına varmazlar... Birbirlerine sürekli hesap sorup, birbirlerini hep bir ağızdan boğazlamaya çalışmaktan, “sevgi ve enerjiyle, estetik ve artistik güzellikler yaratmaya” yabancılaşırlar...

***

30 yıl önce; “değişik istihbarat servislerinin ve kontrgerillanın kurbanı olarak yıllar yılı birbirini boğazlayan gençlerin üzerinden tanklar geçmiş, bulduklarını içeri tıkmışlardı...” Karımla ben, gazetecilik yapıyor, hayata zor bela tutunmaya çalışıyorduk... Bir gün; -“Ben buz pateni yapmak istiyorum...” dedi...

***

Söylediği şeyi içselleştirmem saatlerimi aldı... O günlerin ortamında, insanlar içeri alınmış, hayat darbe görmüşken, buz pateni yapmayı içselleştirmem bile yeterince zamanımı almıştı... Buz pateni yapmaya gittik...

Karım yavaş yavaş kaymaya başladı...

Ben yaptığım işi, bir türlü içselleştiremiyor, paten üzerinde dengede bile duramıyordum...

-“Beni bırakın...” dedim bir süre sonra...

-“Ben böyle iyiyim... Sizi seyrederim...”

***

5.5 yaşındaki çocuklar bu hafta; yarım saat içinde buzun üstünde hiç bilmedikleri şeyi yapıyorlar ve kaymaya başlıyorlar... Babalarının saatlerce içselleştiremediği buz patenine inat, her gün buz pateni yapmak için yalvarıyorlar...

Türkiye’den ise her gün hesaplaşma haberleri gelmeye devam ediyor...

***

Yine 30 yıl öncesi gibi absürd bir kültürel ikilemin ortasında kalıveriyorum... Limonlu çay içiyor ve buz pateni yapan çocukları seyrediyorum... Onların buz üstündeki danslarından sonsuz romantik hayallere dalıyorum... Meçhul bir gelecekte artistik patinajdaki puanlarını hesaplıyorum...

Hayatı buz pateninin üstündeki hayallerde yaşıyorum... Gelmekte olduğum coğrafyaya ve kültüre inat... Yine ve yeniden romantik isyanlarımdan hayaller yaratıyorum...

La Vita e Bella...

Hayat Güzeldir...

Roberto Benigni öyle öğretti bu romantizmi bizlere...

DİĞER YENİ YAZILAR