Biliç’in sözlerini, Terim’e, Denizli’ye, Güneş’e, Sergen’e sorsanıza...

-“Futbolun mucize çocukları, futbolda neyi nasıl yaptıklarını bilmezler... Onun için futbolcularının neyi niye yapamadıklarını anlamazlar...

Bunun için futbolun efsanelerinden çok iyi teknik direktörler çıkmaz...

Nasıl Albert Einstein’dan iyi bir fizik öğretmeni olmaz ise, futbolun efsanevi yıldızlarından da çok iyi teknik direktör çıkmaz... İyi teknik direktörlerin hepsi, futbolculuğunda orta seviyedeki yıldızlardır...”

***

Geçenlerde kitapçıda; GQ dergisinin kapağında fotoğrafını gördüğümde içimden;

“Bakalım neler söylemiş Slaven Biliç?..” diye geçirdim ve gittim dergiyi satın aldım...

Futbolda aylık dergi geleneğinin yaşadığı yıllarda Slaven Biliç röportajı gibi; gazetelerde çıkmayan tipte dört başı mamur röportajlar çıkardı...

Gazeteler günlük okunur; günün haberleriyle, maçların haftalık anatomisiyle sınırlı kalır...

En fazla takımın genel performansı konuşulur gazete röportajlarında...

***

Oysa dergi röportajları; günün ötesinde bir analizi; sosyal, psikolojik ve kişisel sentezleri içinde barındırır...

Haberin Devamı

Ben yıllarca gazetede ve televizyonda günlük haber ve yorum peşinde koşmuş bir gazeteciyim...

Fakat hayatımın en anlamlı parantezlerinden birini Atina’dan İstanbul’a geldiğim yıllarda yaşadım...

NOKTA dergisinde üç yıl, köşe yazdım, sayfalar hazırladım...

Dergiciliğin, günün monotonluğunun dışına taşan; olayları kavrayışdaki kuşbakışı perspektifini bilir, çok severdim...

Slaven Biliç’le yapılan röportajı okurken, dört başı mamur bir dergicilik geleneğinin hala yaşatıldığını görüp, keyif aldım...

***

Çölde vaha niyetine kırk yılda bir “güzel bir gazetecilik örneği olan“ bu röportaj bile, “gazetecilik mesleğinin üzerindeki ölü toprağını” kaldırmaya yetmedi...

Günlerdir bekliyorum ki biri çıksın;

Biliç gibi uluslararası çapta standart üstü bir futbolcu olan, ama star olmayan bir futbol adamının, “ezber bozan” bu ilginç sözlerini yorumlatsın...

Türkiye’de, bunca spor gazetecisinden hiçbiri bu sözlere “Fatih Terim’in, Mustafa Denizli’nin, Şenol Güneş’in, Sergen Yalçın’ın ne diyeceğini” merak etmiyor...

Haberin Devamı

***

Gazetecilikte merak duygusu kalmamış; yapacak bir şey yok...

Fatih Terim bu ülkede tam 11 yıl Galatasaray takımında oynayıp kaptanlık da yapmadı mı?..

Mustafa Denizli yıllarca Altay’da, futbolculuğunun son yıllarında da Galatasaray’da oynamadı mı?..

Her ikisi de star futbolcular mıydı?..

Yoksa her ikisi de vasat üstü iyi futbolcular kategorisinde mi?..

Şenol Güneş, star kaleci miydi, yoksa standart iyi bir kaleci mi?.. Bu insanlar bugün Türk futbolunun en tepesindeki teknik direktörler değiller mi...

***

Bu insanlara Slaven Biliç’in sözleri sorulup, görüşleri alınamaz mı?..

Onlar da hem futbolcu hem teknik adam değiller mi?.. Bu konuda en yetkin konumda sayılmazlar mı?..

***

Böylesine zengin ve işlenmeye müsait bir konuda “soru sormayacaksınız; insanların merakını gidermeyeceksiniz de neyi soracaksınız?..” söyler misiniz?..

Şahsen çok merak ediyorum Fatih Terim ne düşünüyor Slaven Biliç’in sözlerine;

“Futbolun efsanevi ayaklarından iyi teknik direktör çıkmaz..” sözlerine...

Öyle bir söz ki bu;

Haberin Devamı

Terim, Denizli ve Güneş;

-“Evet çıkmaz” deseler;

Kendilerinin efsanevi futbolcu olmadığını kabul edecekler...

Ya da çok iyi teknik adam olmadıklarını söylemiş olacaklar...

Briçteki squeeze gibi bir soru...

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık...

Ya teknik adamlığa soyunan Sergen Yalçın ne diyecek?..

Efsanevi futbolcu olduğuna göre, Sergen’den iyi teknik adam çıkmayacak mı?.. Fatih Hoca herhalde şöyle cevap verir sorulsa;

-“Efsane futbolcudan iyi teknik adam çıkmaz mı?.. Çıkar niye çıkmasın... Nitekim çıkmadık mı?..”

*****

35 YILIN SONUNDA GAZETECİLİĞİ SONA ERDİRİRKEN...

Bu ay, hayatımın 35 yılına damgasını vuran gazeteciliğin, 35. yılını bitiriyorum... 1987 yılında Ankara-Atina Savaşa Bir Var kitabını yazmıştım... 28 yaşındaydım ve kitabı yazıp baskıya verdiğim günlerde çok sevdiğim gazeteci ağabeyim Örsan Öymen kalp krizi geçirerek vefat etmişti...

***

Milliyet yayınlarını Atina’dan telefonla arayıp; baskıyı durdurmalarını istemiştim...

Örsan Öymen için kitaba iki satır ekleyebilmek uğruna... -“Gazetecilik bir meslek değil, bir yaşam biçiminin adıdır...” demiştim...

Haberin Devamı

-“O yaşam biçimini bir ömür boyu yaşayan Örsan Öymen’in anısına...”

***

O gün birisi; o esnada 7. yılını yaşadığım gazetecilikte gün gelip 35. yılı dolduracağımı ve bunca yıldan sonra; Basın Şeref Kartı taşırken; artık kendimi “gazeteci” aidiyetiyle tanımlamayacağımı söyleseydi; -“Bu adam kafayı yemiş herhalde...” derdim... Hayatımın ismiydi gazetecilik ve bu işi bir meslek olarak değil, bir yaşam biçimi olarak görüyordum 1987 yılında yazdığım kitapta söylediğim gibi...

***

Ama hayat değişiyor, tecrübeler insana çok başka perspektifler sağlıyor...

Gurur duyuyorum 35 yıl gazetecilik yaptığım, yapabildiğim, sürdürebildiğim için...

Kimsenin borazanı olmadığım, kendi vicdanımın dışında, hiçbir telkine kulak asmadığım ve tek başıma gazetecilik yaptığım için... Ne var ki artık “gazetecilik yıllarım bitti...”

Yazarlık yıllarım başladı...

Artık gazetecilik yapmıyorum...

Yaptığımı iddia da etmiyorum...

Hayatımı yazar olarak sürdürdüğümü kendime ilan ediyor, olayı içselleştiriyorum...

***

Gazetecilik artık kendi kendini oynadığını zannederek kendini aldattığın bir oyun haline geldi... Bense 35 yıldır ne kendimi ne de başkasını aldatmayı düşünmedim...

Bundan sonra “hala gazetecilik yapıyorum” diye ne kendimi ne de başkasını aldatırım...

Ben yazarlık yapıyorum artık...

Edebiyata girmeye, sadece insana yönelmeye, sinemadan, müziğe, romandan, öyküye insanın estetik duygularına yönelik denizlere açılmaya çalışıyorum...

35 yıllık gazetecilik bitti...

Artık sadece yazarlık var hayatımda...

Kendimi gazeteci gibi değil;

Sadece yazar olarak adlandırıyorum...

DİĞER YENİ YAZILAR