Benim ıssız şehrim Tripoli...

Atina’dan gece çıkıp Korint Boğazı üzerinden Mora yarımadasına giderdim...

Yalnız kalmak istediğim sıralarda...

Atina’daki hayatın üzerime bastığı günlerde...

Kitap yazmak istediğim zamanlarda...

Kız arkadaşımla, hayata bir parantez molası verip, dünyadan kopmak istediğim esnalarda...

Golf’üme atlar, basardım Mora yarımadasına...

Tripoli ve yanındaki irili ufaklı yerleşim birimlerine Nafplio’ya, Tolo’ya doğru...

Korint Boğaz’ını geçtikten sonra, çift yol biterdi...

Yarımadanın dar yollarında, neredeyse tek şerite inen tehlike dolu virajlardan geçer Tripoli, Nafplio, Tolo’nun “ıssızlığında, ıssız adam” oynardım...

***

Küçücük bir kentti Tripoli...

Denizden uzak, Mora yarımadasının ortasında kalmıştı...

Şehir, 20-25 kilometrelik bir yarı çapta, dört bir yanı denizlerle kaplı bir kentti...

Kendisi, denizsiz, ıssız bir şehirdi...

Dokuz bin kişilik bir stdadı vardı Asretas Tripoli takımının...

Taraftarı dokuz bin kişilik stadı doldurmakla övünürdü...

Yedi yıl boyunca Yunanistan’da dişe dokunur hiçbir maçını izlemediğimi hatırlıyorum...

Haberin Devamı

Dün Tripoli takımının transfer piyasasındaki mevcut değerine bakıyordum...

15 milyon euro civarında olduğunu görüyordum...

90 milyon euroluk Beşiktaş’ın karşısında mütevazı bir bütçe ve mütevazı bir takımla oynuyorlardı...

***

Güzel bir 11’le başladı Slaven Biliç maça...

Daha doğrusu, “güzel adamlarını” saklayarak başladı maça Biliç...

Demba Ba, Sosa, İsmail, Cenk ilk onbirde yoktular...

Mustafa sakatlanınca, Cenk girdi oyuna...

Buna karşın Biliç üç kilit oyuncusunu sokmadı ilk onbire...

Sol tarafta Motta’dan daha iyi olduğu belli olan İsmail...

Yeni transfer Sosa ancak 70. dakikada girdi oyuna...

Ve en önemlisi Demba Ba yoktu ilk onbirde sahada...

***

Maçın 87. dakikası oynanırken, Beşiktaş’ın beşbin kişilik taraftar topluluğu, “galibiyet şarkısını” söylemeye başladı...

İçimden “bu şarkıyı söylemeseler keşke...” diye geçiriyordum tam...

Tripoli’nin golü “o şarkıyı erken söylediniz...”! dercesine geldi...

Gökhan’ın şık golüyle “Beşiktaş aldı” denilen maç, son dakikalarda beraberlikle bitti...

Haberin Devamı

Benim ıssız şehrim Tripoli;

-“Issız olsam da o kadar önemsiz değilim... Beni çok hafife aldınız...” dercesine bir puanı alıp gitti İstanbul’dan...

***

Önemi yok...

Beşiktaş; Arsenal, Feyenoord maçlarındaki oyununu oynarsa bu gruptan çıkar...

Moral bozacak bir şey yok henüz...

Hayat devam ediyor...

Beşiktaş da yoluna devam edecek...

En azından şimdilik...

DEMBA BA’NIN OYNAMAMASI DOĞRU MU?..

Bir ay kadar önce, futboldan iyi anlayan dostlarıma;

-Derbi dışındaki lig maçlarına...

Şampiyonluk potasına girildiği anlardaki final maçlar dışındaki lig maçlarına...

Üstünlüğümüzün bariz olduğu belli olan UEFA maçlarına...

Ziraat Kupası maçlarının final ve derbi hariç olanlarına...

Demba Ba’yla çıkmanın yanlış olacağını söyledim...

-“Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzon, Bursa derbileri...

Dört içerde, dört dışarıda...

UEFA’daki denk maçlar ve grup sonrası çeyrek finale doğru gidecek karşılaşmalar...

Ziraat Kupası finali...

Şampiyonluk potasına girdikten sonraki son 5-6 maç...

Demba Ba bunlarda oynasın başka bir yerde oynamasına gerek yok...” dedim...

Haberin Devamı

***

Beşiktaş’ın kadrosu zengin...

Üç santraforu var...

En önemli forvetini, bu maçlara saklaması hakkı Biliç’in...

Doğrusu bu...

Bunun Demba Ba’nın kronik veya geçici sakatlık iddiasıyla ilgisi yok...

Demba Ba’nın böyle bir sorunu yok...

O “büyük maçları Beşiktaş’ın lehine çevirecek...”

Demba Ba İstanbul’daki Asteras Tripoli maçını almak için transfer edilmedi...

Maç son dakikada berabere de bitse...

Demba Ba’yı oynatmama kararı doğru bir karar...

ÇARŞI DARBECİ OLAMAZ...

Gezi Parkı gösterilerinin başlarında, gösterilen tepkileri “demokrasi kültürü açısından sonuna kadar, sonsuz derecede haklı buldum...”

Sonlarda iş bozulur gibi oldu...

Ne polisin tepkisi tepkiydi...

Ne gösterileri kullanmak isteyenlerin yangına körükle gitmeleri “demokratik”ti...

Ne uluslararası medyanın ilgisi “saftrik bir ilgiydi...”

Ne de, her göstericinin “potansiyel terörist görülmesi” vicdaniydi...

***

Gezi Parkı protestosunu haklı bulduğumu söyledim...

İçindeki “çapanoğlu”nu didikledim...

Haberin Devamı

Ne ki;

Üzerinden zaman geçti...

Çarşı grubunun lider kadrosundan birkaç kişinin “darbe yapacakları gerekçesiyle müebbet hapisle yargılanacakları” maalesef ortaya çıktı...

***

Mahkemenin yargılamasına karışmam...

Onu etkileme hakkını kendimde bulmam...

Savcıya, mahkeme heyetine “neyi nasıl yapacaklarını” söylemeye kalkışmam...

Ve fakat;

“Vicdan”ım Çarşı’nın;

Gösterilerde ne kadar aktif rol almış olursa olsun;

Bir darbeye yataklık etme...

Darbe girişimine vesile olma...

Yürüyerek, protesto ederek, taşkın da olsa eylem koyarak;

Bir darbeye zemin hazırlamaya yeltendiğine inanmaz...”

***

Çarşı’nın bir ruhu var...

O ruhu biliyorum...

Artık herkes biliyor...

Protest bir ruh o...

Atatürk’ün her tarafta prim yaparken... Atatürk büstü açmak; yüksek revaçta bir eylem türü addedilirken...

Atatürk’ün Dolmabahçe’deki resimlerinin karşısına geçip;

-“Atam izindeyiz...

Hepimiz sirozdan öleceğiz...” diyebilen bir grubun adıdır Çarşı...

Böylesine bir ironi anlayışına sahip gruplar...

Ruhlar...

Ve insanlar “darbeci olmazlar...”

Eşyanın tabiatına aykırıdır bu durum...

Çarşı’nın ruhuna uymaz “darbeci olmak...”

***

Mahkemeye karışmam...

İddia makamına hadsizlik yapmam...

Ne ki...

Bunun adı da “vicdan...”

Vicdanımın sesini söylemezsem...

Kendimi “vicdansız” addederim...

Çarşı’yı “ait olamayacağı bir ruhun” esiri yapamam...

Çarşı eylemlerinde taşkın ve protest olabilir...

Özü budur...

“Çarşı” budur...

Ama Çarşı’yı “darbeci” sayamam...

Ona vicdansızlık yapamam...

DİĞER YENİ YAZILAR