Beşiktaş iki büyük nokta transferle, UEFA kupasına aday olur...

Bodrum’daki Rixos otel; Arsenal maçının günlerce öncesinden bana tanıtım fragmanı hazırlıyor...

-”Abi maçı, Mohito Bar’da büyük perdeden vereceğiz... İlk sırada loca hazırladık sana...”

Arsenal maçı Arsenal daha Beşiktaş’ın karşısına çıkmadan haftalar önce başlıyor...

İlk turda, o tur için çıkabilecek en güçlü takımlardan biri çıkıyor Beşiktaş’a...

Hollanda’nın Feyenoord takımı...

***

Kendi takımına aynada bakmayan spor basını, acar yorumlarla hemen başlıyor acayip analizlere:

-”Feyenoord eski

Feyenoord değil... Geçen seneki gücünden çok şey kaybetti... Üç as futbolcusu başka takımlara gitti...”

***

Yorumlardaki cehalete gülsem mi ağlasam mı

bilemiyorum...

Sanki Beşiktaş

Feyenoord’dan farklı durumda...

O sırada Beşiktaş’ın geçen sezondaki en önemli üç silahı takıma “elveda“ demiş, gitmiş...

Ne Fernandes...

Ne Almeida...

Ne Gökhan Töre...

Artık takımda değiller...

Yerlerine de hiçbir transfer yapılmamış o

sırada...

Uluslararası düzeyde 10 numarası, santraforu ve sağ açığı gitmiş bir Beşiktaş var...

Yerine kimse alınmamış...

Haberin Devamı

Spor servislerinin yorumları şöyle:

-”Feyenoord geçen seneden üç as futbolcusunu kaybetti... Beşiktaş gibi değil onlar, çok zayıfladılar...”

***

Türkiye’de futbol yorumculuğunun “seviyesi, düşünce yeteneği ve karşılaştırma kapasitesi“ni tespit için söylüyorum bunları...

Yoksa ben;

Hayatı kendi penceremden görmeye... Olayları kendi bildiğim yöntemlerle izlemeye...

Hayatın gerçeklerini, kendi gözlem ve tecrübelerimle yaşamaya...

Kalabalıkların birbirlerini gazlayarak oluşturdukları sanal tufanlarından...

Vasat klişelerden...

Çok bilmişlik sendromlarından;

Çoktan uzaklaşmışım...

Çoktan yalnızlaşmışım...

YALNIZ VE AZ BEŞİKTAŞ’LILAR

İlk Feyenoord maçında, benden başka bir iki masacık var, topu topu maçı izleyen...

Otelin, açık havasındaki barı açmaya gerek görmüyorlar...

Resepsiyon katındaki küçük kapalı alanı tahsis ediyorlar...

Nasıl olsa fazla kalabalık olmaz diye...

Kolej’deki çocukluk ve ilk gençlik yıllarım geliyor aklıma; küçük salonu gördüğümde...

Lise’deki ikibin dört yüz kişi içinde sadece iki iyi Beşiktaş’lıyı bilirdim

Haberin Devamı

Kolej’de...

Bir ben;

Bir de benim

dönemimden, Ömer Macarlıoğlu isminde bir Kolej’li...

İyi Beşiktaş’lı olarak sadece ikimiz vardık... İkibin dörtyüz kişi arasında iki kişi!..

Yalnızdık!..

Yalnız ve azdık...

Yalnızlık ve azlıktan mutlu olmasını

öğrenmiştik!

***

Feyenoord maçı başlıyor...

Rakip sahada takır takır oynuyor Beşiktaş...

İlk golü atınca rahatlıyorum...

Beraberlikte biraz geriliyorum...

Feyenoord maçının sonlarına doğru çocuklarım salona geliyorlar...

Onlar da Beşiktaş’lı...

Bir anda üç Beşiktaş’lı, hatta benden dolayı takım değiştiren anne babayı da sayarsak beş Beşiktaş’lı

oluyoruz...

Şaşırıyorum...

Kendi stadımız dışında, hiç bu kadar çok Beşiktaş’lıyla bir arada maç seyretmediğimi hatırlıyorum...

Bu kadar çokluğa alışkın değilim ben... O sırada galibiyet golünü atıyoruz...

Çoğaldığımı, çoğaldığımızı fark ediyorum...

Maçı alıyoruz...

Çocuklarıma

sarılıyorum...

***

İkinci Feyenoord maçında otelde teknik bağlantı kurulmayınca iyice geriliyorum...

Diğer tarafta oturan Beşiktaş formalı bir arkadaş, önündeki Türk kahvesini alıyor;

Haberin Devamı

-”Reha Abi...” diyor...

-”Kahvemi ister misin?.. Ben daha

dokunmadım...”

O gerginlikle maçı seyrediyor, maçı alıp, turu geçince ruhum taşıyor patlıyorum...

-”Arsenal çıksın Arsenal... Arsenal gelsin

Arsenal...”

Sağolsun evren hiç kırmaz beni...

Söyledin mi gerçekleşiverir; ama iyi ama kötü... Torbadan genel istek üzerine çıkıveriyor

Arsenal...

***

Yine karanlıklarda...

Yine uçurumlarda...

Yine sonsuzluklardayım...

Yine sakin görünen bir volkan...

Yine cool görünümlü bir yanardağ gibiyim...

Chelsea-Beşiktaş maçını...

Fenerbahçe-Beşiktaş karşılaşmasını;

Arsenal maçı niyetine izliyorum...

-”Ne yaparız biz bu İngilizlerin karşısında?“ diye düşüne düşüne...

ARSENALLİ MURAT

Fanatik Arsenal taraftarı Murat Ketenci ve eşi İnci, maç akşamı bana jest olsun diye siyah beyazlarını giyerek maç yayınının verileceği Mohito Bara geliyorlar...

Gerginim...

Hemen eşine kocasını şikayet ediyorum...

-”Beşiktaş’lı gibi görünüyor... Beşiktaş’lı değil... Arsenal’li o...”

Haberin Devamı

Takımda Atiba yok...

Bense kafamda takımı Atiba’nın varlığına göre

şekillendirmişim...

Kırk yıllık teknik direktörler gibi, Arsenal maçını oynamadan, kafamda maçı önceden

oynatıyorum...

Atiba’lı Beşiktaş,

Arsenal maçını “çok zor verir“ diye hesap

ediyorum...

Arsenal’in önünü, arkasını, sağını, solunu, forvetini, açığını kendi kafamdan oynatıyorum...

Rakibin irtibat bağlarını, kendi futbolcularım üzerinden

kopartıyorum...

***

Atiba sakatlanınca ise yıkılıyorum... Hıncımı Londra’lı Murat’tan

çıkartıyorum...

-”Türk takımı diye Beşiktaş’lı gözüküyor... Dibine kadar Arsenal’li bu adam...”

Maç başlıyor Atibasız Beşiktaş; sınırlı sayıda Beşiktaş’lının anlayacağı gibi, kapasitesinin bir miktar altına düşüyor... Orta sahada top yapmakta zorlanıyor... O sırada iyiden iyiye azap ve ızdırap çekmeye başlıyorum...

RAMSEY ATILDIĞINDA

Sonra kendine güvenleri geliyor takımın...

Açılıyor...

Onlar açıldıkça Murat;

-”Bu nasıl takım?..” diye övücü sözler söylemeye başlıyor...

Hiç tuzağa düşmüyorum...

Cevap vermiyorum...

Takımımı biliyorum...

Oynayacağı oyunun farkındayım...

Atarsak atarız...

Atamazsak berabere biter...

Önemi yok...

Ben o sırada başka bir şeyi

hedefliyorum...

***

Onu o anda Murat’a elbette söylemeyeceğim...

Murat Arsenal’in ası Ramsey atılana kadar sakinliğini koruyor...

Beşiktaş’ı düşünüyor

gözüküyor...

Ne zaman ki hakem Ramsey’i atıyor...

Murat’ın siniri geriliyor...

O bir Arsenalli...

Ramsey en önem verdiği futbolcu... Takımın onun gibi bir iki futbolcu üzerinden yürüdüğünü düşünüyor...

Ramsey gidince; hakeme kızıyor...

Kararı beğenmiyor...

Ben yine sessizim...

10 kişi kaldılar atarsak iyi diyorum...

Atamazsak da fena değil...

*****

BEŞİKTAŞ’A NOKTA TRANSFERLER VE KİMSENİN BİLMEDİĞİ ÜÇ YENİ TRANSFER...

Herkes Beşiktaş’daki;

“Bu iyi oyunun...”

Fizik gücün...

Yardımlaşmanın...

Alan kapatmanın...

İngiliz takımlarına kafa tutan diri mücadelenin...

Sırrını merak ediyor...

Demba Ba büyük bir yetenek...

Almeida’nın yerine “cuk“ diye oturmuş bir aset...

Ve fakat; Sadece Demba Ba bu takımı, bu kadar iyi yapar mı?..

Tek futbolcu, bütün takımı ateşler mi?..

Mücadele gücünü bu derece artırır mı?..

Hayır...

***

Beşiktaş’ın bu sezon kimselerin fark etmediği üç büyük transferi var...

Birinci transferi savunmanın orta solundaki Ersan...

Geçen sene sakatlanan Ersan, bütün bir sezonu oynayamadan bitiriyor...

Kendine bakıyor, kendini güçlendiriyor, sakatlığını geçiriyor ve bu sezon Beşiktaş’ın savunmasının en önemli emniyet sübabı oluyor...

Maçtan sonra Arsen Wenger’in özel tebriğine mazhar olacak kadar...

-”Londra’da görüşürüz...” demesine yol açacak kadar...

***

Beşiktaş’ın ikinci transferi...

Yine koskoca bir sezonu sakat geçiren ve kendine iyi bakıp, muhteşem bir dönüş yapan İsmail...

İster sol savunmada, ister sağ açıkta, ister sol savunmada, isterseniz orta sahada nerede isterseniz kullanıyorsunuz İsmail’i...

Dönüşü muhteşem oluyor...

İsmail Beşiktaş’ın en önemli üç transferinden biri...

***

Beşiktaş’ın üçüncü transferi Mustafa Pektemek... O da geçirdiği sakatlıkla geçen sezonu erken kapatan bir isim...

Onun dönüşü de aynı güçlülükte, aynı dirilikte, Ersan ve İsmail’i aratmayacak düzeyde...

Londra’lı futbol hastası Murat Ketenci;

-”Bu Demba Ba premier ligde böyle değildi... Ne olmuş buna?..” diyor...

Demba Ba’nın patlamasının arkasında da yanında oynadığı Mustafa Pektemek var...

***

Beşiktaş şimdi iki transfer, sezon ortasında takviye olarak alınacak bir iki nokta transferle daha bu sezon UEFA Kupası’nın adayları arasına girebilir...

Bir aydır izlediğim takımın ilk verdiği intiba böyle...

Bir şey daha var...

Yeni bir Lucescu geliyor sanki...

Onu da söylesem mi, yoksa erken mi olur?..

Adı Biliç...

Stephan Biliç...

Erken mi bilmem...

Ama söylediğim şimdiki görüntüdür...

DİĞER YENİ YAZILAR