İSMİMİN YAZDIĞI ON NUMARALI ARSENAL FORMAM..

Hicreti andırır bir biçimde anne baba, çoluk çocuk, yardımcılar, ma-aile Bodrum’a geliyoruz Temmuz ayının başında...

Eskiden birkaç yıl kaldığım Rixos’u tercih ediyorum bu yaz tatilinde...

Çocuk Kulübü’nde çocuklar istedikleri gibi oynar, açık büfesinde anne baba istediklerini seçer yer, ben de biraz rahat ederim diyerek...

***

Çocuklarla yüzme, onlara basketbol koçluğu, kendime spor için zaman, günlük gazete yazıları, arada bir sosyalleşme, akşam yemeklerinde arada bir sohbet arasında, belki bir iki saat de kendime zaman ayırabilirim, diye fırsat kolluyorum...

***

O sabah erkenden uyanıp, günün planlamasını erken yapıyorum...

Akşama Beşiktaş’ın Feyenoord’la Şampiyonlar Ligi ön eleme maçı var...

Otele sıkı sıkı tembih ediyorum; -”Digitürk’te ancak para ödeyerek maçı satın alabiliyorlar... Aman Digitürk’ümüz var diye yan gelip yatmasınlar... Günün erken saatlerinden ödemeyi yapsınlar...” diye...

Birkaç defa uyarmamın bir nedeni var... Geçen yıl Palmalife’da kalırken, aynıydı durum...

Kaç kere söylediğim halde, teknik servis maç saatine kadar Digitürk’e ödemeyi yapan telefonu gerçekleştirmemişti...

Haberin Devamı

Maçı izlemek için salona gittiğimde; “izlemek mümkün olmamıştı...”

Kalkmış kilometrelerce yol katedip, Türkbükü’nde bir restoranda ancak ikinci yarıya yetişebilmiştim...

***

İlk maçta sağolsunlar ödemeyi yapıyor Rixos’daki arkadaşlar, ben de Feyenoord maçını keyifle izliyorum...

Rahatlıyorum ama, önünde sonunda ben Beşiktaş’lıyım...

O kadar rahat bana pek iyi gelmez...

İki gün önce, bir gerginlik hali yine kaplıyor içimi...

-”Ne olur ne olmaz?.. Maçta yine bir rahatsızlık olur, tur gider” diye içim içimi kemiriyor...

Sabahtan yine Rixos’taki arkadaşlara uyarılar yapıyorum...

-”D-Smart’ınız var mı?.. Yoksa aman ihmal etmeyin kurdurun...”

-”Merak etmeyin var...” diyorlar;

-”Akşama yeriniz hazır...”

***

Sakınan göze çöp batar...

Bu gerçek bir kez daha çok sakındığım için beni buluyor...

Yazıyı bitirip maçın yayınlanacağı cafe’ye girdiğimde, ortada ne perde, ne kurulu bir aksam hiçbir şeyin olmadığını fark ediyorum...

Haberin Devamı

İçimden;

-”Allah Allah” diyorum;

-”Herhalde başka bir salonda kurdular perdeyi...”

Ship A Hoy’dan tanıdığım ve burada beni rahat ettirmek için elinden gelen her şeyi yapan müdür Polat’ı arıyorum...

-”Nereye kurdunuz perdeyi?..”

Polat beş saniyede bitiyor perdenin kurulacağı cafe’de...

***

O anda anlıyorum ki; basiret bağlanmış, onun kurulmasını söylediği sistemin kurulması ilgililerin, unutkanlığına gelmiş kurulmamış...

Ağzımdan sadece;

-”Şaka gibi” sözcüğü dökülüyor...

Maçın başlamasına bir dakika var...

Ortada sistemin s’si yok...

***

Kuantum’un gerçeklerinden biri “çağırdığınız şey“in tersten de olsa başınıza geleceğidir...

-”Aman Beşiktaş maçında bir sorun çıkmasın da maçı izleyeyim“ diyorum ya...

O kadar meselenin arasında tıpkı geçen sene başka otelde olduğu gibi; “maçın başlayacağı esnada basiret bağlanıyor, unutuluyor ve ortada maç namına hiçbir şey kalmıyor...”

***

Yine kadim dostum Ship A Hoy’dan Cemal’i telefonla arıyorum...

-”Bana yine Türkbükü’nde bir yerde maçın ikinci yarısını izlemek düştü... Bir yer ayarla, neresi olursa...” diyorum...

Haberin Devamı

Sesim düşmüş, hayata küsmüşüm...

Teknik servisteki çocuğun yüzünden “perdeyi kurmaya çalışırken, deli gibi ter boşaldığını görüyorum...”

Çocuğun durumuna içim gidiyor...

Belli ki kabak onun başına patlamış...

Oysa o hızlı biçimde son dakikada yapılacak her şeyi yapıyor...

***

Onbeş dakika geçiyor tam otelden bir meçhule doğru çıkacakken; ana kapıda arkamdan birisinin seslendiğini duyuyorum...

-”Oldu Reha Bey... Gitmenize gerek yok...”

Dönüyorum oturuyorum...

Hiç sesim soluğum çıkmıyor...

Yüzüm artık ne hal almışsa, yandaki masada kırmızı bir Beşiktaş forması giymiş gençten bir Beşiktaş’lı;

-”Reha Bey...” diyor;

-”Kahve içer misiniz?.. Bana gelen kahveyi size vereyim...”

Teşekkür ediyorum, durumu daha da vahim hale getirmemek için, maçı izlemeye koyuluyorum...

Yemek falan hak getire...

İki açık çayla, gömüldüğüm koltuktan maç bitene kadar kalkmıyorum...

O kadar gerilmişim ki; maçtan sonra bir 35 dakika da Galatasaray-Atletico Madrid maçını seyredip bitiriyorum...

Haberin Devamı

***

Hani gerginliğin galibiyet gelince bir patlama anı vardır insanda...

İçim taşıyor...

Aklıma Londra’da maçlarını kombine biletle izleyen, deli Arsenal taraftarı Murat Ketenci geliyor...

Bodrum’da tanımıştım onu...

O yaz Fatih Terim Galatasaray’daydı, yeni sezona hazırlanıyordu...

Aynı zamanda sıkı bır Galatasaray taraftarıydı Murat...

Ona;

-”Bu sene Fatih Terim’i Galatasaray’dan gönderirler” demiştim...

Hayretle yüzüme bakmıştı...

-”Seni tanır biliriz saygı da gösteririz... Ama kafayı mı yedin sen abi?..” der gibisinden...

Terim sezon ortasında Galatasaray’dan gidince Murat’ın bana bakışı tamamen değişmişti...

Ben futbolla ilgili ne desem;

-”Reha Abi’nin bildiği bir şey vardır” demeye başlamıştı...

***

O Murat; Londra’da üşenmemiş Arsenal’in kulüp mağazasından benim adıma bir forma yaptırmıştı...

10 numaralı kırmızı beyaz Arsenal forması... 10 numaranın altında “Reha” yazıyor... Maçın bitiminin verdiği o patlama anında aklıma bana Arsenal forması hediye eden Murat geliyor...

-”Arayım şunu...” diyorum içimden...

-”Arsenal’e selam söyle... Siz çıkın karşımıza istiyorum...” demek istiyorum...

Arıyorum telefonla Londra’yı...

Murat’ın telefonu kapalı...

Bir iki arkadaşıma söylüyorum...

Londra’yı arayacağım Murat’a diyeceğim...

-”Siz çıkın karşımıza siz...”

Futbolun gerilimi, patlama anı ve güzelliği; böyle bir şey işte...

***

Murat’ı bulamıyorum...

Ama İsviçre’den dün haber geliyor...

-”Çocuğun oldu... Arsenal çıktı Beşiktaş’a...”

Onlar 390 milyon euroluk bir takım...

Beşiktaş şu anda 90 milyon euro civarında...

Olsun varsın...

Arsenal'i geçersek geçeriz, geçemezsek UEFA'da devam ederiz... Dün öğleden sonra Fikret Ormak arıyor telefonla...

-"Londra'daki maça gelir misin bizle?.."

Futbol böyle bir şey işte...

390 milyon euroluk takıma karşı 90 milyon euroluk takımımla, “mucizeni“ arıyorsun...

10 numaranın yanında adım yazan hediye Arsenal formam aklıma geliyor...

İçimden taşan;

-”Siz gelin siz” diyen o duygu fırtınası kalbimi sarıyor...

Seni seviyorum Beşiktaş...

Seni seviyorum futbol...

KİŞİSEL GELİŞME İÇİN YAPMAMIZ GEREKEN 10 RİTÜEL...

Julian’in (Ferrari’sini Satan Bilge) hayatını değiştiren günlük ritüeller de var...Bunlar yaşamı değiştirmenin, hayata başka türlü bakmanın önemli anahtarları... Kişisel gelişim yolunda, ışık saçan yaşamın on ritüeli olarak adlandırılan ilkeler kitapta şöyle sıralanıyorlar:

***

YALNIZLIK RİTÜELİ:

Her gün aynı saatlerde yalnız kalarak ruhu dinlendirmek insana iç huzur, iç sessizlik, derin iyilik hali ve sınırsız enerji gibi faydalar sağlar...

Günün gerginliğinin atılmasına yardımcı olur...

***

FİZİKSEL RİTÜEL:

Bedenimizi egzersizlerle beslemek, vücudun kendi doğal canlılığına dönmesini sağlar...

***

YAŞAM GIDASI RİTÜELİ:

Doğal gıdalarla, taze sebze, meyve ve tahıllarla beslenmek, vücudun sağlıklı ve dinç olmasını sağlar...

***

BEREKETLİ BİLGİ RİTÜELİ:

İnsan hayatı boyunca öğrenmeli ve öğrendiklerini kendisinin ve çevredekilerin iyiliğini esas alarak geliştirmelidir...

Düzenli okumak bunun için en iyi yöntemdir...

***

KENDİN HAKKINDA DÜŞÜNME RİTÜELİ:

Biten her günün sonunda tüm davranışlarımızı gözden geçirmeliyiz...

***

ERKEN UYANMA RİTÜELİ:

Normal ve sağlıklı bir insan için altı saat uyku yeterlidir... Güneşin doğuşunu izlemek, kişinin yaşam enerjisini ortaya çıkarır...

Duygusal ve fiziksel canlılığını tazeler...

Uykunun süresinden ziyade kalitesi önemlidir...

Kesintisiz altı saatlik uyku yeterlidir...

***

MÜZİK RİTÜELİ:

Müzik ruhun gıdasıdır...

Her gün mutlaka müzik dinlemek için zaman ayırmalıyız... İnsanı motive eden en iyi araçlardan birisi müziktir...

***

SÖZCÜKLERİ TEKRARLAMA RİTÜELİ:

Kelimeler insan zihnî için güçlü etkilere sahiptirler...

***

AHENKLİ KARAKTER RİTÜELİ:

İnsanın her gün artan biçimde kendisini geliştirmesi gerekir...

Yaptıklarımız alışkanlıklarımızı oluşturur...

Alışkanlıklar ise hayatımızı yönlendirir...

***

SADELİK RİTÜELİ:

Hayatımızın önceliklerine, önemli ve anlamlı şeylere odaklanarak yaşamımızı sadeleştirmeliyiz...

DİĞER YENİ YAZILAR