Ağlayan Bodrum...

Üç haftadır Bodrum’da sakin sakin denize, havuza giriyor, yazıları yazıyor, akşam deniz kenarında bir parça sohbet edeceğim mekanlarda, hayatta kaldığıma ve yaşadığıma şükrediyordum...

Bodrum benim için “gece sabahlara kadar süren deli bir eğlence merkezi olmadı“ hiçbir zaman...

Yazları eğlenceyi çılgınlaştırmaya alışmamıştım ki, Bodrum’da yazı çılgınlaştırayım...

***

Bodrum’un deli eğlencesine itibar etmeyen ben bile fark ediyorum ki, Bodrum’da hayatı yönetenler, yıllardır kan ağlıyorlar... Ramazan ayının yaza denk gelmesiyle birlikte, üç yıldır Bodrum, eğlence merkezi olmaktan çıkıyor...

Ramazan’da Bodrum; Bodrum gibi olamaz, dolayısıyla da olamıyor...

Yılın ancak iki ayı ayakta kalabilen bir turizmin döndürdüğü çarkla yılı ve yüzmilyonlarca dolarlık yatırımı döndürmeye çalışan turizm beldesi, bir aylık Ramazan’ın birkaç yıldır yazın sonuna denk düşmesiyle zaten iyiden iyiye kesatlaşıyordu...

***

Bodrum esnafı, kan ağlıyordu dört beş yıldır...

Eylül ayından başlayarak, onar gün onar gün gerileyen Ramazan, bütün bir Ağustos’u üç yıl içinde katetmiş, sonra Temmuz’a geçmişti...

Haberin Devamı

Bir üç yıl boyunca da Temmuz’da geriledi...

Yıllardır Bodrum esnafı; en fazla bir aylık turizm sezonunda para kazanmaya çalışıyor...

Yazın Ramazan ayının dışında kalması için hala bir üç yıl var önümüzde...

Ramazan ayında millet oruç tutuyor doğal olarak...

Oruçlu olmayanlar da oruçlu olanlara saygılı davranıyor...

Eğlencenin, yemenin, içmenin havası Ramazan ayında doğal olarak yok Bodrum’da...

İstanbul’dan pek kimseler gelmiyor zaten tatile Bodrum’a Ramazan ayında...

***

Gelenler ise yazlıkları olanlar; Bodrum’a para kazandıran ‘vur patlasın çal oynasın’ ahalisinin mensupları değil...

Denize giriyorlar, varsa yazlıklarında deniz havası soluyorlar, mütevazı keyifler çatıyor, dinleniyorlar... Onlar için Bodrum kış için bir dinlenme ve tazelenme yeri...

Bodrum’un ekonomisini esas döndüren kitle; “Bodrum... Bodrum...“ diye yaşayan kitle...

Bu yıl Ramazan Bayramı’nın Temmuz’un son haftasına denk düşmesiyle, üç haftalık bir turizm periyodu kalıyor Bodrum’un...

Haberin Devamı

***

Bu kadar atıp tutulan, “insanlardan ve kalabalıktan“ şikayet edilen belde bu yıl maksimum dört hafta bu turistten yararlanabilecek... Her tarafı marina olan bir turizm beldesinden söz ediyoruz...

Dünya çapında onlarca otelin açıldığı, plajların, barların, gece kulüplerinin, dünyanın en ünlü restoranlar zincirlerinin gelip yerleştiği bir turizm beldesi burası...

Dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir yatırım, yılın sadece bir ayındaki faaliyetle karşılanamaz...

“Vur patlasın çal oynasın“ diye gösterilen ve “ne çok insan var“ diye tefe konulup çalınan Bodrum’un esas yüzü ağlayan bu yüzüdür...

***

Yüzmilyonlarca, hatta milyarlarca dolarlık yatırımlar, kendilerini neyle finanse edecekler, uluslararası sermaye Bodrum’u nasıl bir çekim merkezi olarak görecek de, yatırımlarını bırakıp gitmeyecek...

Bodrum’un “gülerken ağlayan yüzünün“ gerçekleri bunlar...

Bayram tatili nedeniyle geçen Cuma gününden itibaren beldeye gelen ikiyüz bin kişinin yarattığı birkaç günlük sıkışıklık ve keşmekeş, tatil kültüründen bihaber hazretlerin havasını bozmuş gibi sanki...

Haberin Devamı

Bir serzeniş, bir serzeniş...

***

Ne oluyor arkadaş?..

Dünyada Bodrum düzeyinde uluslararası bir tatil beldesine gittiğinizde, farklı bir tabloyla mı karşılıyorsunuz?..

Çok methettiğimiz, yere göğe koyamadığımız, İtalyan sahillerinde Portofino’ya doğru bir süzüleyim demiştim yıllar önce birkaç kez arka arkaya...

Şezlongların onar santim arayla bitişik nizam dizildiği o ufacık İtalyan bayrak renklerinden oluşan plajlarda, yarım saat geçirmenin azabını yaşamış, “hayatta algı denilen şey“in ne kadar önemli olduğunu hissetmiştim...

Sıra sıra neredeyse bitişik nizam şezlongların dizildiği o plajlar, İtalyan Rivierası’nda olmasa, üstüne para versen oturulamaz halde gözüküyorlardı...

***

Ne çare ki; adları Fransız Rivierası, ya da şarkılara konu olan Portofino ve civarıydı oraların...

Amalfi, Positano, Nice, Saint Tropez, Cannes, Juan le Pins, Portofino, San Remo ya da oralarda konumlanmış herhangi bir tatil beldesi...

Haberin Devamı

Hiçbiri Bodrum’un deniziyle, koylarıyla, güneşiyle ve kumuyla baş edemez...

Yunanistan ve Ege adaları derseniz “evet...”

Oralar da en az Türkiye sahilleri kadar güzeldir...

Fakat Fransa, İtalya sahillerinin esas özelliği denizi güneşi değil, ambiyansı ve atmosferidir...

O da Fransız ve İtalyan olmakla alakalı bir şey...

Yoksa keşmekeş aynı keşmekeş...

***

Bu konularda hiç “şovenist“ olmayan bir adamım ben...

Bodrum benim ülkem diye, atıp tutmam...

Evim ya da yatırımım yok ki, reklam olur değerlenir baabında, sallayayım...

Ömrüm yurt dışında geçti...

Yirmi yıl, Türkiye’de tatil geçirmedim ben...

Son dokuz yıldır Bodrum’da bir parça huzur bulmaya çalışıyorum...

Göz göre göre, Bodrum’u ağlatıyorlar...

Türkiye’deki hayatın “en renkli yüzü“nü ağlatan insan toplulukları, kendi hayatlarında ağlamaya mahkumdurlar...

Bodrum’u ağlatmaktan zevk alanlar bilsinler ki; doğanın bu kuralı değişmeyecek, sonunda onlar da kendi hayatlarında ağlayarak yaşayacaklar...

SALAKÇA BİR ŞİZOFRENİYLE GAZETECİLİK YAPILDIĞINI ZANNEDİP...

Yaşadığım şeylerin, bana bilmediğim neler öğrettiğini düşündüğümde, “onları bunca acıyla yaşamış olmayı, yaşamamış olmaya tercih ettiğimi“ anlıyorum...

Olayları yaşarken çektiğiniz meşakkat; karşılığında size yeni bilgiler, tecrübeler ve yaşam kılavuzu olarak geri dönüyor...

Hayatla ilgili bilgilerim sadece beş yıl öncesine göre inanılmaz derecede değişiyor...

Son beş yılda yaşadıklarımı eğer yaşamamış olsaydım, bu bilgilerin hiçbirine sahip olamayacaktım...

***

Salakça bir şizofreniyle “gazetecilik yapıldığını zannedip“, “benim nasıl olup da bu dünyada başkaları gibi olamadığıma“ hayret edip duracaktım...

Oysa son beş yıl içinde yaşadıklarım, öğrendiklerim, karşıma çıkartılanlar, bana öğrettikleri mucizevi dersler, hayatı benim açımdan çok başka bir boyuta konumlandırdı...

Dersler hayatıma gerektiği anda geldiler, bana öğretildiler ve verilip gittiler...

Aracılar vardı bu dersleri öğreten...

Doğrusu hazmedebilmek, o kadar kolay olmuyor...

Zamana ihtiyacınız oluyor ve sindirim sisteminizi güçlendirmeniz gerekiyor...

***

Şöyle diyor Robin Sharma;

-”Bir derse hazır olduğunuzda, karşınıza mükemmel bir tecrübe ya da sizin bu dersi öğrenebilmeniz için bir fırsat sunacak olan birisi çıkar...

Dersinizi aldığınızda, dersin hazmedilebilmesi için biraz zaman gerekecektir...

Aceleye gerek yok...

Bu güzel bir yolculuktur...

Herhangi bir anda bulunduğunuz yerin, bulunmanız gereken yer olduğuna inanın...”

***

Neyse ki karşıma çıkan dersler, vesileler, öğretiler ve öğreten Hoca’lardan edindiğim bilgiler beni yeni bir adam yaptı...

Bu gerçeklere vakıf olduktan sonra, bulunduğum yere bin kere şükrediyorum..

DİĞER YENİ YAZILAR