Beşiktaş; Fenerbahçe-Galatasaray savaşından kendini uzaklaştırarak 'çarşı'laşmalı...

Bu yazıyı yazmadan önce; uzunca bir süre, kafamda eskizler yapıyorum... Doluyu boşa, boşu doluya koyuyorum...

İnce eliyor sık dokuyor, kafamda iyiden iyiye tartıyorum...

Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti, son yıllarda ezeli bir rekabetin ötesine taşıyor, başka anlamlar taşıyor...

Ezeli bir “kavga“ var sanki de onun tamtamları çalınıyormuş gibi bir hava estiriliyor...

Bunun ne kadar önüne geçmeye çalışsanız da geçilmiyor...

Galatasaray’lılar; Fenerbahçe’lilerden en hafif deyimiyle uzak duruyor...

Fenerbahçe’liler Galatasaray’lılardan en nahif anlatımla “haz etmiyor...”

***

Camiaların liderleri yöneticiler, “taraftar“ gibiler...

Her geçen gün “sözlerindeki şiddeti bir doz büyütüyorlar...”

Camialar, birbirinden uzaklaştırılırken, ezeli dostluk ve rekabetin bünyesindeki birliktelik ve kardeşlik buharlaştırılıyor...

“En büyük kim?..” kavgası verilirken, tez ve antitez birbirine attıkları fırça darbeleriyle, renklerindeki güzelliği tuvalden siliyorlar...

Güzel ve değerli yerine, kavgacı ve kavgalı bir hal alıyor, iki ezeli rakip birbirine karşı...

Haberin Devamı

***

Beşiktaş; ne Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti adı altında devam eden bu kavganın...

Ne Beşiktaş-Galatasaray veya Beşiktaş-Fenerbahçe şeklinde oluşacak herhangi bir kavganın, zıtlığın, çatışmanın, çarpışmanın, rekabet adı altındaki kör döğüşünün parçası olmamalı...

Beşiktaş camiasını yönetenler; “Çarşı“nın yıllar içinde yarattığı, takımlar ve kulüpler üstü sempati algısını ve markasını, Beşiktaş’a da şamil etmeliler...

***

Beşiktaş; “üç büyükler arasında anlamsız bir kör döğüşünün ‘ben en güçlüyüm’ diye iddia eden hezeyanların bir parçası değil ‘en sempatiğin, herkesin sevip saygı duyduğu vakur bir büyüklüğün’ algısı ve markası olmalı...”

Beşiktaş’ı yönetenler, Karakartal’ın tarihine, duruşuna, ilkelerine, karakterine ve dokusuna tam uyan “bu algıyı ve marka“yı tüm Türkiye’ye tescilleyecek şekilde bir kampanya başlatmalı...

“Zaten öyle davranıyor“ diyenler olacak...

Zaman zaman o izleri taşısa da, tam olarak öyle değil...

“Beşiktaş sevgidir, haktır, şeref’tir ve bunu rakibi için de hissetmektir...” diye başlatılacak bir kampanya ile yönetim tarzı, Beşiktaş markasını; Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu, özlediği bir sempati, sevgi ve adiliyet mertebesine ulaştırır...

Haberin Devamı

***

Beşiktaş; hiçbir zaman, hiçbir yönetiminde; ezeli iki rakibiyle, “rekabetin getirdiği kavgaya, nifaka, düşmanca demeçlere, rakibinin kuyusunu kazmaya yönelik bel altı darbelere“ girmemeli...

Bunu, kamuoyuna, taraflı tarafsız tüm camialara deklare etmeli...

Beşiktaş üç büyükler arasında “kim en büyük?..” tartışmasının zinhar bir unsuru değil, Çarşı’nın Fenerbahçe, Galatasaray ve tüm camialar üzerinde taşıdığı sevecen, sempatik algının futboldaki yansıması halini almalı...

“Şeref“iyle oynayıp, “Hakkı“yla kazanan bir camiaya yakışan davranış futbolun “Çarşı“sı olmaktır...

Haydi rastgele!..

'BACAKSIZ'

O küçük çocuğu “bacaksız”ı görüyorum aniden Vatan Internet sitesinde dün...

- “Abi siz neden her sabah tek ayak üzerinde duruyorsunuz öyle?..” diye soran ‘bacaksız’ı...

Hababam Sınıfı’ndaki abilerinin komik hallerine, düştükleri acıklı duruma; küçüklüğüne, minikliğine ve bacaksızlığına aldırmadan dalga geçen o küçük çocuğu görüyorum...

Haberin Devamı

Kıkırdamayla karışık ‘he he he he‘ diye başlayan gülüşünü tek ayak üzerinde duran Hababam Sınıfı’nın bütün kodamanlarının önünde, bir süre devam ettiriyor ve içinden gelen muziplikle Hababam Sınıfı’ndaki abilerini fena halde ti’ye alıyordu o çocuk...

***

Ele avuca sığmayan, bütün Hoca’lara “illallah“ dedirten, her sınıfı çift dikiş gitmekten yorgun düşen, Damat Ferit, Güdük Necmi, İnek Şaban ve nice Hababam Sınıf öğrencisi, “bacaksız”ın sabah sabah kendileriyle tüm okulun önünde dalga geçmesinden rezil olduklarını düşünüyor ve ne yapacaklarını bilemez halde onu azarlamaya çalışıyorlardı...

-”Ulan bacaksız...” diye başlayan tek ayak üzerine takılı fırça eskizleri, karşılarında kıkırdamakta olan ‘bacaksız’ın gülüşü karşısında ‘eriyor’ ve trajikomik bir hal alıyordu...

O sahneyi izlerken; gülmeye başlar, gülerken ağlardım...

Gözlerimden yaşlar akarken, çocukluğum ve gençliğim gözümün önüne gelir, bir dönem tek bir sahneyle dramatize olurdu gözümde...

Haberin Devamı

***

Hepimiz Hababam Sınıfı’ydık...

Hepimiz hem “Hababam Sınıfı hem de, onunla alay eden ‘bacaksız’dık...”

Sinemanın “tarihe geçen bütün filmleri izleyiciyi, filmin kahramanlarından biriyle özdeşleştirir...”

İzleyici karakterlerinin birinde kendini bulur...

Kendini bulduğu, özdeşleştirdiği kahraman, ya da karşı çıktığı nefret ettiği anti kahramanıyla, filmi içselleştirir...

Beğenir, beğenmez, sever sevmez ama içselleştirir... Hiçbir karakterinde kendini bulmadığı, kahraman veya antikahraman yaratamadığı filmlere, yabancılaşır, uzaklaşır, o filmlere karşı kayıtsızlaşır...

***

Sinema tarihinde “sinema izleyicisinin hepsinin birden, filmin tüm kahramanlarında kendisini bulduğu, kendini özdeşleştirdiği, onlarmışcasına ağlayıp, onlarmışcasına güldüğü, onlarmışcasına hüzünlenip, onlarmışcasına sevindiği, onlarmışcasına haylazlaşıp, onlarmışcasına yufkalaştığı başka bir film yok...”

***

Kültür Bakanlığı’nın “En İyi 100 Türk Filmi“ yarışmasının halk oylamasında, Hababam Sınıfı’nın birinci sırada olduğu haber veriliyor...

Hababam Sınıfı, sınıfla alay eden 7-8 yaşlarındaki “bacaksız“ını bile tüm Türkiye ile özdeşleştirebilen bir sinema harikasının adı...

Gelmiş geçmiş Türk filmleri arasında en iyisi, en güzeli, en yaratıcısı, en haylazı, en yufkası, en muhteşemi ve en bizdeni...

Tuncay Akça’nın ‘bacaksız‘ı oynarken, iki abi’nin önündeki o unutulmaz duruş anın resmine bakıyorum...

***

Bir sahne bu kadar mı “muhteşem!“ olabilir?..

Bu kadar mı içten?..

Bu kadar mı çocuk?..

Bu kadar mı genç?..

Bu kadar mı nahif?..

Bu kadar mı haylaz?..

Bu kadar mı gırgır olabilir?..

Kalbimin en derinlerinde yer alan o sahne, çocukluğunu kaybetmeyenler için, “bütün çocukluğumuzu anlatan resim“dir...

Ağlamak isterken gülüyorum o sahnede...

Halit Akçatepe’nin repliğinde ise gülerken ağladığımı fark ediyorum...

DİĞER YENİ YAZILAR