Kaç yaz kaldı ki önümüzde?..

On yıl önce bir yaz günü yeniden köşe yazısı yazmamı istemişlerdi benden...

Bunu isteyenler, benim köşe yazarlığı geçmişimi bilmiyorlardı bile...

Onlar benim televizyondaki ismimden, gazete köşe yazarlığı için bir aset yaratmayı düşünmüşlerdi...

Ben ise “yaratılmaya çalışılan aset”in gerçekte “benim çocukluk natürüm ve gençlik yönelimim“ olduğunun farkındaydım...

Sarsıcı televizyonculuklara imza atmış gözükse de, edebiyatçı anne babadan aldığım doğal kültürel zemin, “kelimelerle ve duygularla haşır neşir bir hayatın doğaçlaması üzerineydi...”

Bana bu teklifi yapanların ise, bunu bilmelerine olanak yoktu...

***

Atina’dan döndüğüm yıl, o sırada çalıştığım büyük gazeten ayrılıp, ismi etkin, kendi küçük bir dergide yazı yazmaya başlamamın temel nedeni de buydu...

Çocukluk serüvenini tamamlamak, gençlik hülyasını gerçekleştirmek istemiştim o dergide...

“Acar Atina muhabirliği” beni kesmiyor, ruhumun duygularla ve kelimelerle dansına izin vermiyordu...

Kelimelerle oynamak, ruhumdaki duyguların medcezirlerinde hayat bulmak, büyük gazetecilik başarılarından daha fazla ruhuma uygundu...

Haberin Devamı

Ne ki hayat, istediğinizi değil, bazen bulduğunuzu size verir...

Onunla avunduğunuzu sanırken, hiç beklemediğiniz mucizeler çıkar karşınıza...

***

Televizyon hep yazarlığın alternatifi olmuştu hayatımda...

Birileri yazarlığımın önünü kestikçe Onun önünü kestikçe, televizyonlarda bana bilmeden hayat veriyorlardı...

Onlar “Yağmurdan kaçarken doluya tutuluyorlar“dı...

Ne ki ben; yarım kalmış bir serüvenin huzursuzluğunu üzerimden atamıyordum...

***

Nihayet on yıl önce, bir yaz günü bana televizyonculuğu değil yazarlığı teklif ettiler...

O gün o teklifi aldığımda; çocukluk natürümü inkıtaya uğratmamaya karar vermiştim...

Tam o günlerdeydi Türker İnanoğlu’nun bir gün aniden ediverdiği o çarpıcı söz:

-”Kaç yaz kaldı ki önümüzde daha göreceğimiz?..”

Hiç böyle düşünmemiştim...

Yazların kıymetini bilmediğimi için, “önümde doğru düzgün yaşayabileceğim kaç yaz kaldığını“ hiç fark etmemiştim...

Hayatın esasen “yaz” olduğunu, onu umut ederek ve onu bizzat yaşayarak, mutluluğu yakaladığımızı anlamamıştım...

Haberin Devamı

‘Bahar’ doğum demekti...

‘Yaz’ yaşam...

Doğanın kuralından doğanın canlılarının haberi yoktu...

***

“Yaz”ı yaşayamayanlar, yaşamda huzursuz kalıyorlardı...

“Yaz”ı özlemeyenlerin, hayatta ‘kötümser’ kaldığı gibi...

Yaz bir ‘umut’; ve hayatı dolu dolu yaşamanın mevsimiydi...

Umudu taşımayanlar, yaşamı mevsiminde yaşamayanlar duygusal olarak güdük kalıyordu...

Yaşam keyfinin vereceği hazzı içlerinde bulabilmek için duygularıyla saklambaç oynamak zorunda kalıyorlardı...

***

Yazıya yeniden başlayalı on yıl oluyor...

“Yazı“yla, “yaz” arasında duygusal bir benzerlik böyle oluşuyor hayatımda...

-”Daha kaç yaz var ki önümde göreceğim?..” sorusu, aynı zamanda;

-”Daha haç yazı var önümde yazacağım?..” arayışıyla paralellik taşıyor...

“Yazı” yazdıkça “yaz”ı

fark ediyorum...

“Yaz”ı farkettikçe “yazı”ya yöneliyorum...

Bir tahterevallinin iki ucundayım şimdi...

Birinde küçücük bir çocuk, diğerinde ise gencecik bir delikanlı oturuyor...

Gülümsüyorlar birbirlerine...

Haberin Devamı

*****

GENÇ KIZ KARŞISINDA BİR BABA...

Nasıl bir hayat kurduysam, yaşam hep yeni ödevler, çalışmadığım yerden gelen sorular, cevabını pek bilmediğim muammaları karşıma çıkartıyor...

Bir erkeğim ben..

Bir kadının duygularını ancak, geçmiş tecrübelerimin empati hazinesinden çıkartabilirim...

Yarım yamalak...

Bir genç kızın duygularını ise, hangi menbaadan çıkartabileceğimi bilmiyorum...

Nereleri çalışmam gerektiği hakkında da bir fikrim bulunmuyor...

***

Büyük kızım on dört yaşına geliyor...

Artık bir genç kızın duyguları, yönelimleri, tercihleri ve duygusal alaborasyonlarını yaşıyor...

Önceki gece saat 23 sularında, bizimle çalışan yardımcılardan birinden, kızımı bulunduğu eğlence mekanından almasını istiyorum...

Yardımcı söylediğimi yapıyor...

Kızım geldiğinde ise durumun “dramatik” bir hal aldığını fark ediyorum...

O şekilde çağrılmayı kendine yediremiyor, istemediğini söylüyor...

Bulunduğu ortamda artık büyük bir insan gibi muamele görmek istediğini anlatıyor...

***

Genç kızımın bulunduğu ortamların, değiştiğini fark ediyorum...

Haberin Devamı

Arkadaşlarının çeşitlendiğini, değiştiğini hissediyorum...

On dört yaşında bir erkek çocukla ilgili daha kolay önermelerde bulunabilirim belki...

Sonuçta ben de on dört yaşındaydım bir zamanlar...

Orson Welles’in dediği gibi ‘genç olmanın ne olduğunu biliyorum...’

Ne ki, on dört yaşında kız çocuğunun neler hissettiğini bilmiyorum...

On dört yaşımdayken, o yaşlardaki kız arkadaşlarım, benden erken gelişiyorlardı...

Onları anlamam ve çözmem mümkün olmuyordu...

O yaşlarda onlar yaşıtları olan erkeklerle duygusal oyunlar oynarlardı... Erkeklerin onları çözmeleri mümkün değildi...

***

Bir genç kızı, bir kadını duygusal olarak her zaman erkeklerden üstün tutan ben; genç kızımda çalışmadığım alanlarda gelen sorular karşısında bocalıyorum...

Nasıl davranmam, onu ne şekilde anlamam gerektiğini çıkartamıyorum...

Uzun uzun kafa yoruyorum...

Duygusal empati yapmaya çalışıyorum...

O anda, tatilde üç çocukla beraber olmadığımı, beş yaşında bir kız ve bir erkek çocukla, 14 yaşında bir genç kızla üç ayrı insanla ve duyguyla beraber olduğumu fark ediyorum...

85 yaşlarındaki bir erkek ve bir kadından farklı olarak...

Bilmeden kendime nasıl zengin bir hayat kurduğumu düşünüyorum...

14 yaşında bir genç kızdan, 85 yaşında bir babaya, 5 yaşında bir erkek çocuktan 90’a merdiven dayamış bir anneye, o yaştan yeniden beş yaşındaki kız çocuğa...

Böylesi değişik ve farklı hayatlarla aynı anda empati kurmaya çalışmak, çok öğretici...

Ne ki; yine de on dört yaşındaki genç bir kızın duygularından oluşan imtihan çok zor geliyor bana...

Ona ve kız arkadaşına, karşılarındaki erkeklerin hangi durumlarda ne düşündüğünü anlatmaya çalışıyorum...

Hiç kimseyi kötülemeden, hiç kimseyi kınamadan, ötekileştirmeden...

Oradan yaşamlarına bir el feneri tutmayı amaçlıyorum...

Doğrusu neyi ne kadar yaptığımı bilmiyorum...

El yordamıyla hareket ediyorum...

Hiç çalışmadığım yerlerden geliyor hayatın yeni soruları...

DİĞER YENİ YAZILAR