“Bir erkek babasına benzemeye başladığı an yaşlandığını anlar...”

Haberin Devamı

“Seni sen olduğun için değil... Seninle birlikteyken ben olabildiğim için seviyorum...

***


Yüreğinin hafızası kötülükleri unutur...

İyilikleri ise saklar ve büyütür...

Bu hileli ustalık sayesinde, geçmişin yüklerini kolaylıkla taşıyabiliyoruz...

***


Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin...

Ama bazıları için sen bir dünyasın...

***


Mutluluk kapısı kapandığında aslında bir diğeri açılır...

Ama biz kapanan kapıya bakakaldığımızdan, açılmış olan yeni kapıyı göremeyiz...

***


Sen istediğinde sana aşık olmaması, sana aşık olmadığı anlamına gelmez...

***


Ruh eşini bulamadığına üzülme...

Bu senin eşsiz bir ruha sahip olduğunu gösterir...

***


Bitti diye üzülme...

Yaşandı diye sevin...

***


Belki de Tanrı yanlış kişilerle tanışmanı; uygun kişiyi tanıdığında minnettar olman için istedi...

***


Onun yokluğunda sen üşürken, o senin varlığından habersizdir...

***


Yaşanan her şeyin bir sebebi vardır...

***


Yazmayı sürdürmek isteyen ünlü bir yazar; şöhrete karşı kendisini korumalıdır...

***


Her şeyin bir sonu vardır doğrudur...

Ama en mutlu son haftasonudur...

***


Bir erkek; babasına benzemeye başladığı an yaşlandığını anlar...”

*****


MARQUEZ; İFLAH OLMAZ BİR AŞIĞIN ÖLÜMÜ

Marquez gibi bu bilge sözleri söyleyen

adamın; hayatı su gibi yudum yudum içerek yaşadığı düşünülür...

Muhtemeldir ki, Gabriel Garcia Marquez de hayatı böyle yaşadı, böyle öldü...

Nobel’li sanatçıyı büyük yapan çok şey var ama ben Marquez’i “yaşlılık günlerinde bile aşkla yaşamayı seçen, aşık olan ve aşık olmayı kutsayan“ iflah olmaz bir kronik ve platonik aşık olarak görüyorum...

Tıpkı Kolera Günlerindeki Aşk romanında olduğu gibi...

Kolera Günlerinde Aşk; genç bir erkeğin 13 yaşında aşık olduğu genç kıza, kavuşmak için tam 51 yıl, 9 ay, 4 gün obsesif bir biçimde beklemesini anlatır...

Marquez’in; bir erkeğin 64 yaşında çocukluk aşkıyla beraber oluşunu anlattığı Kolera Günlerinde Aşk romanı için herkes “aşktaki tutkunun öne çıktığını“ söyler...

Öyledir...

Fakat veda mektubunda;

“Aşk için yaşardım...

Erkeklere yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım...

İnsan aşkı bırakınca yaşlanıyor...” diye yazar Marquez...

Aslında romanlarında anlatmak istediği, “yaşlı bir erkeğin, yüreğinin nasıl genç bir erkek gibi pır pır atabileceğini“ anlatmak, göstermektir...

***


“Benim Hüzünlü Orospularım“ kitabında, Marquez hayatı boyunca “paralı kadınlarla ilişkiye giren ve parasını ödemediği hiçbir kadınla beraber olmayan 90 yaşında bir adamın, son olarak randevu evinden istettiği 14 yaşında bakire bir genç kıza duyduğu aşkı anlatır...

90 yaşındaki gazeteci (ki Marquez de romancı olmadan önce gazeteciydi), ilişkiye giremediği bakire genç kıza aşık olacaktır...

Roman bu imkansız aşkı anlatır gibi görünür...

Oysa romancı; aslında 90 yaşında olsa bile bir erkeğin, cinsel ilişkiye dahi giremediği gencecik bakire bir kıza duyduğu aşkı anlatır...

-”Aşk için yaşardım...

Erkeklere yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım...

İnsan aşkı bırakınca yaşlanıyor...” dediği gibi Veda Mektubu’nda...

***


Soru şudur;

Marquez Veda Mektubu’nun son cümlelerini kimin için yazdı?..

Şu cümleleri yani:

-”Sizlerden çok şey öğrendim...

Ama bu öğrendiklerim pek bir işe yaramayacak...

Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim...

Mutsuz bir şekilde...

Artık ölebilir miyim?..”

Yazar “muhteşem bilgelikle ve umutla dolu başladığı; Veda Mektubu’nu, bütün öğrendikleriyle kitli bir çantada, mutsuz bir şekilde ölme isteğiyle sonlandırır...

Hangi yarım kalan umutsuz aşkı, yazarı “öğrendiği ve bilgece anlattığı bunca sözün hiçbir anlam ifade etmediği noktasına sürükler ve mutsuz bir ölümü çağırtır acaba?..

Gabriel Garcia Marquez’in, Veda Mektubu’nun satırları arasından çıkan esas soru burada düğümlenir...

Ürkütücü bir durum erkek için...

Bunca aşktan ve yaşanmışlıktan sonra, yaşanmaya çalışılıp da yaşanamayan son aşk, “mutsuz bir ölme isteği uyandırır, kitli bir çantada bütün bilgelikleri götürürcesine...”

Catherine Deneuve, “konu aşk olduğunda geçmiş tecrübeler hiçbir işe yaramıyor...” demişti...

Marquez örneğinde de mi haklı çıkmakta o güzel Fransız kadın?..

Bu durumda yapacak tek şey;

Marquez gibi yarım bırakmadan bitirebilmektir son aşkı...

Ölüm için veda etmeden hemen önce...

Hoşçakal aşk...

*****


PASKALYANIZ KUTLU OLSUN, MARİANNA, ELENİ, STELYO VE ATİNA...

Yakın bir arkadaşım, tanıdığımız ortak bir arkadaşla ilgili şöyle dedi geçenlerde:

-”Bir insanın ilkokul, ortaokul, lise veya geçmişinden hiç mi yakın bir arkadaşı, dostu olmaz... Nedense bizim bu arkadaşın geçmişten kalan tek bir dostunu görmedik...”

O zaman düşündüm kendimi, geçmişimi gözümün önüne getirdim...

***


Nice ilkokul, ortaokul, lise arkadaşları biriktirmişim çocukluk yıllarımdan bu yana...

Lise arkadaşlarımın bir kısmı Amerika’dan her yaz geliyorlardı eşleriyle, çocuklarıyla...

Bugün Paskalya Bayramı;

Hristiyan dünyasının dini bayramlarından biri bugün...

Arkadaşım bu sözü söylediğinde “Atina’dan ne kadar çok dost biriktirdiğimi“ düşündüm...

Bazıları eski sevgilim...

Bazıları yakın arkadaşımdı...

Marianna, Eleni, Stelyo, Lena, Gil, Ruli ve daha niceleri...

***


Rengarenk yumurtalar tokuşturulur bugün oralarda...

Hangisininki kırılacak diye merakla yumurtaların başına...

Sonra kuzu çevrilir...

Kızarmış etler tabaklarda servis edilir...

Müzik çalar, memleket havası kıvamında...

Yarı tatlı şarap içilir...

Dans edilir...

Herkes baba memleketine gider...

İlk Paskalya tatilinde eski eşimle Tolo isimli güneyde bir deniz kıyısı köyüne gitmiştik...

Kuzular yemiş, şaraplar içmiştik...

Yunan dini bayramlarının, bizdeki bayramları ne kadar andırdığını görmüş hayret etmiştik...

O zaman söylemişlerdi bana;

-“Buralar 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kaldı... Gelenekler çok benzer...” diye...

***


Eski dostlar, eski sevgililer...

Eski sevgililerden yadigar kalan dostluklar...

Kalo Paska tek tek, Kala Paska hepsi için...

Canım ne çok istedi şimdi bir Paskalya çöreği...

Atina’daki kapı komşum Bayan Fuka Paskalya çöreğini yapar evime getirirdi...

Yalnız kalmış evimin tek bayramlık mutfak aksesuarı olarak kalırdı o çörek, bir Bayram boyu...

Ne güzel şehirdin sen Atina...

DİĞER YENİ YAZILAR