Çökmekte olan din referanslı siyaset yapma tarzı olmasın sakın?..

Haberin Devamı

Geçen gün, 40 yıla yakın bir süredir dostum olan siyaset mühendisliğinde iddialı bir arkadaşımla sohbet ediyordum...

Durup durup insanın aklına gelmeyecek siyasi analizler yapardı...

- “Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisi’ni hatırlıyor musun?..” diye sordu...

- “Önce Özal’la Demirel...

Arkasından da Mesut Yılmaz’la Tansu Çiller yıllarca sürekli sadece birbirlerini dövdüler...

Kavga merkez sağın lideri kim olacak kavgasıydı?..

Bunun için her ikisi de birbirlerinin dışındaki herkesle ittifak yaptılar...

Koalisyonlara gittiler...

Sadece birbirleriyle bir araya gelmediler...

Birleşme hangi partinin çatısı altında olacak diye birbirlerini dövüp durdular...

Sonunda 2002 seçimlerinde ne ANAP, ne DYP barajı geçemedi, silindi ve gitti...

Merkez sağın partisi hiç beklenmeyecek bir şekilde AKP, lideri ise Tayyip Erdoğan haline geldi...

Hatırlıyor musun o kavgayı?..”

***


Nasıl hatırlamazdım ki?..

ANAP’la DYP birbirine dövmese ve merkez sağ denilen o büyük çınar devrilmese, dini referansları kullanan bir muhafazakar merkez sağ partinin iktidara gelmesi mümkün olamazdı ki...

Önce Demirel ve Özal daha sonra ise, Çiller ve Yılmaz birbirlerini döverek, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi ekseninde devam eden merkez sağın oluşumu birbirinden ayırdılar...
Çökmekte olan din referanslı siyaset yapma tarzı olmasın sakın..
Türkiye’nin çok partili rejiminin başından beri varolan milliyetçi-liberal-muhafazakar sentezli merkez sağ çınar kaybolunca, yerini muhafazakar sağ ana akım olarak AKP aldı...

Başlarda Refah Partisi’nin tabanına oturan AKP; Çiller-Yılmaz kavgasıyla merkez sağ boşalmasaydı, hiçbir zaman Türkiye’nin merkez eksenine oturamayacaktı...

***


İyi zamanlarında yüzde 20 civarında oy alan Refah Partisi’nin oylarının biraz üstüne çıksa da, AKP hiçbir zaman Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi eksenlerinin üstüne oturmazdı...

Türkiye’nin merkez sağ ekseni, bu kavganın sonunda dağılmasaydı, Tayyip Erdoğan bu karizmasıyla ve belagatıyla bile yüzde 40’ların üzerindeki bir siyasi oluşumun liderliğine oturamayacaktı...

Siyaset sosyolojisinin ortaya koyduğu gerçek buydu...

***


Merkez sağ kendi içinde gayrı ihtiyari olarak mı, yoksa bir derin üst iradenin bilinciyle mi birbiriyle ölümüne bir çatışmaya girmiş, alanı kendi elleriyle AKP’ye teslim etmişti?..

Bu sorunun yanıtı bilinemez...

Ancak bilinen şey, AKP aynı politikaları dillendirmiş olsa bile, merkez sağın birbirini yok eden iki parçası olmasaydı, bu sonuç hiçbir zaman oluşmayacaktı...

***


Şimdiki duruma gelelim...

Belki iki siyasi parti olarak gözükmeyebilir...

Ancak “İslam ve din” referanslı iki oluşumun, yani AKP ve Cemaatin birbirini sürekli dövecek bir amansız siyasi mücadeleye girmesi, acaba size bir şeyleri hatırlatıyor mu?..

Zamanında Tansu Çiller-Mesut Yılmaz, kavgasıyla merkez sağ eksenli ana akım bir daha geri gelmemek üzere dağılmamış mıydı...

Merkez sağ denilen şey bildiğimiz anlamda çökmemiş miydi?..

***


Şimdi çökmekte olan “din referanslı siyaset yapma tarzı olamaz mıydı?..”

“Dini referansları ve dindarlığı gerçekte kim temsil ediyor şeklinde” başlayan bu tartışma ve ölümüne kavga; acaba Türkiye’de “din merkezli siyaset yapma biçiminin sonunu mu getirecek?..”

Ya da soruyu şöyle soralım...

- “Bu kavga da bir zamanlar merkez sağın boşalmasına yol açan kavga gibi, tarafların gayrı ihtiyari bir kavgası mıdır?..

Yoksa derin bir üst iradenin yansıması mı?”..

Öyleyse eğer;

Kimdir bu derin üst irade?..

Siyaset mühendisliğinde iddialı olan arkadaşıma sordum...

- “Kim bu üst bilinç... Üst düzey siyaset mühendisleri?..”

Yüzüme baktı gülümsedi:

- “Ben değilim...” dedi...

- “Ben o kadar iddialı değilim...”

BU KAVGADA HİÇ DARBE ALMAYANLAR... MHP VE BDP...

Türkiye bir seçim dönemine giriyor...

Her seçim döneminde, başta iktidar partisi, sırasıyla ana muhalefet, ortanca muhalefet, küçük muhalefet hepsi bir miktar yara alır, hafif yıpranır...

Siyasetin doğasıdır bu...
Çökmekte olan din referanslı siyaset yapma tarzı olmasın sakın..
Hamama giren terler...

Birbiriyle mücadeleye giren için yıpranma mukkadderdir...

***


Ancak bu yerel seçimlerin çok farklı bir özelliği var...

Bu seçimlerde iktidar partisi AKP yıpranıyor...

Siyasi parti olmamakla birlikte Cemaat girdiği mücadelenin sonunda yıpranıyor...

Ancak özellikle iki siyasi parti, hiç yıpranmıyor, dimdik ayakta kalıyor ve zinde halini muhafaza ediyor...

Bu iki siyasi parti aslında birbirinin tam zıttı olan iki siyasi parti...

***


İlginç bir şekilde, birbirleriyle de hiçbir şekilde kavga etmiyorlar, birbirlerine siyasi nezaket gösteriyorlar, birbirleriyle tokalaşıyor, selamlaşıyor, birbirlerinin aleyhine konuşmuyorlar...

Bu iki siyasi parti MHP ile BDP’dir...

Biri Kürt radikallerinin partisi olarak biliniyor...

Diğeri Türk milliyetçilerinin...

İlginç bir şekilde bu iki siyasi parti bu seçim kampanyasından hiç yıpranmadan gayet zinde bir biçimde çıkıyor...

Bu tespitimi bir yere not edin...

Günü gelince bu tespitimi hatırlatacağım sizlere...

Seçimlerden sonra MHP ve BDP’yi dikkatle izleyin...

Güneydoğu barışı konusunu da...

Bu siyasi partiler neden böyle zinde kalabildiler acaba?..

Onların bu seçimlerden yıpranmadan çıkması Türkiye’ye yarın nasıl dönecek?..

Barış sürecek mi? Sürecekse nasıl sürecek?..

Gayri ihtiyari mi her şey?..

Yoksa bir irade mi var gerçekten?..

Kim bilir?..

DİĞER YENİ YAZILAR