Yedi adet ‘can’ı yaşatmaya çalışırken...

Haberin Devamı

Batı’nın kendi geçmişinde, “egoları terbiyle eden bir doğal süreç var...”

Batılı toplumların kendi içinde, sakinleşmesi, “durup oturması”, “kendi toplumsal uzlaşmasını önemsemesi”, “rejimini toplumun kavgasıyla değil, hoşgörüsüyle sağlamaya çalışması”, “birbirini yok etmeyi değil, birbirini yaşatmayı amaçlaması”, mazisinde yaşadığı ağır ve meşakkatli bir sürecin sonucu...

***


Biz bu süreci; yaşadığımız bunca deneyime karşın henüz kıyısından köşesinden bile yaşamıyoruz...

Derin, ölümüne hesaplaşmalardan geçiyor, bu ülke ve bu toplum...

Turgut Özal’ı hem Cumhurbaşkanlığı’ndan hem de iktidardan alaşağı etmeyi ve yeni bir iktidar kurmayı amaçlayan süreç de “siyasi cinayetler ve faili meçhullerle dolu” “ölüm“le tasfiyeyi çağıran bir süreçti...

O sırada o kadar Atatürkçü laik aydının öldürülmesi, İran tezgahı mıydı acaba?..

Yoksa başka “ölümlü tasfiye” tezgahları konmuş muydu yürürlüğe?..

Batı’nın kendisi için çözdüğü “egoları terbiye” süreci Türkiye’de bir türlü yol alamıyor... Yaşanan bunca felaket; hâlâ bir musibet etkisinde olamıyor...

***


Ölümüne bir hesaplaşma, “ölüm”le sonuçlanan bir kanlı tasfiye yaşanıyor hâlâ; çevresi kanla sulanan coğrafyada kurulu olan Türkiye’de...

Önceleri; sivil iktidarların, şiddet yoluyla metazori düşürülmesi için Kemalistlerin, ulusalcıların, generaller ve ‘para gücüyle’ planlar yaptığı söyleniyor...

O planları yaptığı söylenenler hapislere giriyor...

Yıllarca hapislerde kalıyorlar...

Yıllar sonra bu kez “sivil çeteleşme”den söz ediliyor...

Bu sefer de AKP-Cemaat arasındaki fay hattında derin bir kırılma yaşıyor...

Bu kırılmaların her bir tanesinde Kemalistler-Cemaatçiler-Hükümettekiler; duruma ve konjonktüre göre birbirini en ağır biçimde hedef tahtasına koyuyor...

Yedi adet ‘can’ı yaşatmaya çalışırken...




***


Ulusalcılar önce hükümeti ve Cemaati...

Şimdi esas olarak sadece hükümeti...

Cemaat önce ulusalcıları...

Şimdi esas olarak hükümet ve yandaşlarını...

Hükümet önce ulusalcıları...

Şimdi esas olarak hem Cemaat, hem de ulusalcıları...

Antidemokratik olmak...

Hukuk devletine uygun davranmamak...

Darbecilik, çetecilik, askeri vesayet, sivil vesayet kavramlarına sahip olmakla mahkum etmeye çalışıyor...

***


Hükümet “asker veya sivil görünümlü darbe girişimlerinden söz ediyor...”

Ulusalcılar ve Cemaat “hukuk sisteminden uzaklaşan diktatoryal bir sivil vesayete kayıştan...” bahsediyor...

Tüm bu süreçlerde, tarafların pozisyonları, ittifakları, rakipleri, hedefleri, dostları, düşmanları değişiyor...

Değişmeyen tek şey;

“Rakip tasfiyesinin ölümle sonuçlanması bu coğrafyada...”

“Ölüm” hedefleniyor her zaman tasfiye noktasında...

***


Uzun bir zamandır kendi dışımda, hemen yanı başımda, “hayat için” çabama hasret “yedi adet can’ın yaşamalarına katkıda bulunmaya çabalıyorum...”

80 yaşını geçmiş insanların son fasıllarını...

4-5 yaşlarındaki çocukların ilk fasıllarını...

13 yaşındaki bir kız çocuğunun ilk gençlik faslını...

Tüm bu çocukların annesiz kalmamaları için kansere karşı savaş faslını, “insanca katkılarla desteklemeye uğraşıyorum...”

İnsan “can” yaşatmak için uğraşırken, “can alıcı hesaplaşmaların uzağında kalıyor...”

Siyasi hesaplaşmalar, öldürmeye matuf taarruzlar, hayatta kalma çabasının yanında gittikçe anlamsızlaşıyor...

***


Eskiden muhtemelen böyle değildim...

“Can“ın yaşamasına katkıda bulunmak gibi bir misyonun uzağındaydım...

Çok da terbiyesiz ve arsız olmayan bir “Ego”nun törpülenmemiş taraflarında sörf yapmaktan fazlaca ürkmezdim...

Oysa hayat ego törpülenmesinin zaruri olduğunu, hayatın çocukluk, hastalık ve yaşlılıkları da kapsayan uzun ve öğretici bir süreçten ibaret olduğunu anlattı bana...

Bu süreçten insanın hayata katkı sağlayarak, yüzünün akıyla çıkabilmesi için ‘tasfiyeleri ölüme yaklaştırmaması’, Allah’ın verdiği canın zinhar insan tarafından ölümle alınmaması gerektiğini anlattı bana...

Başka “can”ları yaşatmak için uğraşmak, Allah’ın verdiği “can”ların kıymetini bilmeyi öğretti bana...

Hayatı tasfiye etmekle değil, hayatı çoğaltmakla zenginleşebileceğimi anlattı benliğime...

***


İkinci Dünya Savaşı esnasında Avrupa’da giden canlar...

Kuzey Güney savaşında yok olan Amerikan hayatlar...

Batı’yı “ölümle tasfiye” konusunda en azından kendi insanı açısından bir miktar yumuşattı...

Biz henüz bunun çok uzağında bir coğrafyada yaşıyoruz...

Hayatın, çocukluk, gençlik, yaşlılık ve hastalık fasıllarının tam ortasında

7 ‘can’ın arasında sap gibi kaldığınızda, anlıyorsunuz Hanya’nın ve Konya’nın evrendeki yerini!..

Kavgayla baş etmek için...

“Kavgayla baş etmek için ‘Duygusal Özgürleşme Tekniği’ni öneriyorum...

Kaygıların altında yatan inançları belirleyebilmek için derin bir öz gözlemleme yapmalısınız...

Yeni bakış açıları geliştirmelisiniz...

***


Örneğin sevdiğin insanlardan ayrılma fikrinin yarattığı kaygının nedeni, ‘kendini güvende hissedebilmek için hayatındaki her şeyin, herkesin aynı kalması gerektiği bir temel bir inanış’ olabilir...

Bu şekilde bir inancın varsa, bu inanç seni her zaman hayal kırıklığına uğratacaktır...

Çünkü dünyadaki her şey her an değişmektedir...

***


Heraklitos’un dediği gibi;

‘Aynı nehirde iki kez yıkanamazsın...’

Yaşam durmaksızın akan bir deneyimler ırmağı gibidir...

Bir önceki an bile bir sonraki anla aynı değildir...

Güneş doğar ve batar...

Mevsimler değişir...

Fiziksel bedenimize doğarız...

Çeşitli ilişkiler geliştirir ve sonrasında fiziksel varlığımızı terk ederiz...

Bunlar varoluşun değiştirilemez ve kaçınılmaz döngüleridir...

Krişna’nın Arjuna‘ya dediği gibi;

- “Kaçınılmaz olan için üzülmemelisin...”

Yedi adet ‘can’ı yaşatmaya çalışırken...




***


Dikkatini dış dünyanın değişiminden; içindeki gerçek ‘sen’in zamansızlığına ve değişmezliğine kaydırmayı dene...

Sonsuz değişime karşı koymaktansa onu kucaklamaya çalış...

Değişime minnettar ol...

Değişimin sonsuz akışı içinde neşe ve mutluluğu koruyarak, kendini bilmenin sakinliğiyle dans etmesini bilen kahramanları kendine örnek al...”

(Deepak Chopra, Sağlık isimli kitabından)

DİĞER YENİ YAZILAR