Kızlarımın namusu ve ben...

Haberin Devamı

Gözlerinin içlerine bakıyorum çocuklarımın...

Benden sonrasına “benden yadigar bırakacağım insanlar olduklarını biliyorum...”

Çok değerliler benim için ve Allah bağışlasın diye dua edip duruyorum...

İkisi kız, birisi oğlan...

Sanat eğitimi isterlerse, dünyanın en ünlü sanat okulu New York Julliard Art School’a gönderebilir miyim diye geçenlerde dostlar arasında sohbet ediyordum...

New York’ta iki çocuk büyütmüş bir arkadaşım; “Üniversite belki, ama New York’ta çocuk yetiştirmek çok riskli... Uyuşturucu peynir ekmek gibi gidiyor liselerinde...” dedi...

Bunu duyduğum anda, New York seçeneği aklımdan çıkıp gitti...

“Uyuşturucunun peynir ekmek gibi satıldığı” okullarda çocuklarımın okumasına, gönlüm razı gelmedi...

Bu riski “bedeli karşılanamayacak kadar ağır” bir risk olarak gördüm...

***


Bir babayım ben...

Doğal olarak çocuklarımın üzerine titriyorum...

Kaldıramayacakları bir felaket gelmesin, hayatın tehlikeli virajlarından ağır hasarlar almadan çıksınlar diye kılı kırk yarıyorum...

Oğluma başka, kızlarıma ise bir başka özen gösteriyorum...

Dün tartışma başladı...

Üniversite okurken “gençler kız erkek karışık aynı evde kalsınlar mı kalmasınlar mı” konusu tartışılmaya başlanınca, iki kız, bir erkek çocuk sahibi olarak kulak kabarttım...

***


Kızlarım var...

Bir babayım...

Muhtemelen üniversiteye gidecekler...

Böyle durumlarda “teorik düşünmeyi abes bulurum...”

“Şöyle olmalı, böyle olmalı” türünden ahkamlar kesmeyi hariçten gazel okumak olarak nitelerim...

Kendi anne baba olmayanların, hariçten okudukları “teorik ve estetik” gazellere itibar etmem...

Aldığım batılı eğitim, hayatı okuma ritüelim, 18 yaşını aşan insanlarla ilgili tartışmayı ilkesel olarak “anlamsız” buluyor...

Rüştünü ispat etmiş kişiler üzerinde “velilik ya da vesayet hakkının” olmadığını düşünüyorum...

Ne ki bunlar teorik ve güzel laflar...

Diğer yandan ben de etten kemikten bir babayım...

Teorik güzellik olacak, estetik katacak diye kızlarımı feda etmeyecek bir tecrübeye sahibim...

İçimden;

- “Acaba?..” diyorum,

- “Kızlarım üniversitede okurken, erkeklerle karma düzende aynı evde kalsalar buna gönül rahatlığıyla ‘evet’ der miyim, rıza gösterir miyim?..”

***


Böyle damardan bir tartışma “bütün anne ve babaların bam teline ve kılcal damarına” yönelmekte...

Başbakan da bir baba...

Ve ailesine çok düşkün, muhafazakar bir baba...

Bu konuda kendi ailesi ve kol kanat gerdiği çocuklarıyla ilgili görüşleri açık ve net...

Bana gelince;

Ben eğer Amerika veya Avrupa’da istisnai bir kültürel çevre söz konusu değilse, böyle bir uygulamadan “Rahatsız olurum... Maraza çıkarmaya her an müsait bir duygu dehlizinde kaybolurum...”

Ne kızlarımın, ne oğlumun “Amerika’da veya Avrupa’da istisnai bir üniversitenin kültürel çerçevesi içinde bulunmuyorlarsa, aynı evde kız erkek beraber kalmalarını” arzulamam...

Özel bir kişiyle ilişkileri varsa başka bir konu;

***


Ancak birkaç kız ve erkek öğrenciden oluşan kollektif bir karmik ev düzeni, “üniversite eğitimini, bohem bir maceranın sonu ve sınırı gelmez mecralarından biri haline sokabilir...”

Arzu etmem...

Rahat etmem...

Tercih etmem...

***


Muhtemeldir ki iktidar da “benim kızlarımla ilgili endişe dolu tercihimden güç almakta” onun üzerinden sempatiye ve oya tahvil edilecek bir süreç başlatmakta...

Çocuklar konusunda koruyucu ve hassas olan Başbakan; “bu konuda duygusal olarak rahat ve net...”

Onu anlıyorum...

Her şeye rağmen ben de bir şeyin bilinmesini istiyorum;

Kızlarımın başına bir şey gelmemesi için, hayatımı ortaya koymaktan çekinmem...

Uyuşturucunun peynir ekmek gibi gittiği okullar New York gibi dünyanın merkezi bir megapol olsa da benim için “riskli hassas zon...” noktasını aşmaz...

Kızlarımı ve oğlumu bu türden tehlikelerden korumak için, içgüdülerimle harmanlanmış bir ağır bir mücadeleye her zaman hazır ve nazırım...

***


Ancak beni;

Çocuklarımın eğitimi, onların insanlığı, adam gibi adam, kadın gibi kadın olmaları, bir ebeveyn olarak benim görevim...

18 yaşını bitirdiklerinde onlara metazori bir şey yaptırabilme hakkım yasal olarak elimden alınıyor...

Bunun bilincindeyim...

Böyle oluyor, çünkü zaten ben de böyleydim ve 18 yaşını doldurduğum günü bugün gibi hatırlamaktayım...

- “Şimdi bitti...” demiştim;

“Şimdi istediğimi yapmakta hürüm...”

***


Farkındayım ki ağır, iddialı ve cüretkar bir çıkıştı ettiğim...

Fakat üzerimdeki duygusu “müthişti...”

O duygudan mahrum bırakmak istemem çocuklarımı...

Üstelik böyle bir mahrumiyette bırakma hakkımın olmadığının da bilincindeyim...

İnsanca, insan gibi yaşamaları için çalışırım...

Baba olarak elimden gelenin ötesini yapmaya uğraşırım...

Ne var ki kimse kusura bakmasın “Ben çocuklarımı valiye şikayet edecek bir sürece ‘evet’ diyemeyeceğim...”

Yazıyı yazarken küçük kızım geldi yanıma...

Gözlerinin içine baktım...

Yanaklarından öptüm...

Altın sarısı saçlarından okşadım...

İstikbalde, onu kalacağı olası bir evde karmik ve kollektif bir düzenden mütevellit, valiye, polise şikayet edilmesine ne pahasına olursa olsun ‘evet’ demeyeceğime hükmettim...

***


O benim çocuğum...

O benim kızım...

Onu sokakta bulmadım ben...

O benim sorumluluğum...

Hırsızlık, uğursuzluk yapmadıkça, namusu da şerefi de onuru da önce benim sonra da kendi sorumluluğunda...

Kendi kızımın namusunu “devletle paylaşamam...”

Hiç arzu etmem ama, onu “aynı evde erkek arkadaşlarıyla kaldı” diye komşu şikayetlerine maruz bırakıp, sorgulatamam...

18 yaşında kızlarımın namusunu “komşu şikayetlerine meze ettiremem...”

Emniyette sorgu meselesi yaptırmam...

Gencecik bir kızı böylesine bir aşağılamaya maruz bırakmam...

Başbakan bir baba olarak çok iyi bilir ki;

Hiçbir baba, kızının namusunu, şerefini, onurunu; uluorta “komşu şikayetleri ve dedikoduları üzerinden, ayaklar altına aldırmaz...

Meçhul şikayetlerle kızının namusunu emniyette test ettirmez...”

Baba olmak aynı zamanda böyle bir hassasiyet...

DİĞER YENİ YAZILAR