Anadolu’da Şii-Sünni çatışmasından medet umanlar!..

Haberin Devamı

Türkiye’ye derin operasyonların nasıl yapıldığını anlamak için, “hangi tip projelere neden karşı çıkıldığına” iyi bakmak gerekiyor...

Bu ülkede Aleviler ve Sünniler bir arada yaşıyorlar...

Yaşadığımız Ortadoğu, Alevi-Sünni çatışmalarının merkezi...

Komşumuz olan bütün ülkelerde, Suriye’de, Irak’ta, İran’da bu ayrılığın çatışmaya sürüklenen izlerinin “derin” bağlantılarını görüyoruz...

Otuz yıl PKK ve derin yapılar aracılığıyla bir Türk-Kürt savaşı çıkarmak için uğraşıldı bu ülkede...

“Barış gelsin” dendiğinde, “başlatılan kirli ve gizli oyunlardan, kimin ne olduğunu deşifre etmeye başladık...”

Bir takım güçler “Anadolu’ya ne olursa olsun barışın gelmesini istemiyor ve bunu engellemek için her oyunu deniyorlardı...”

***


Bu ülkenin “daha fazla vatan evladını şehit vermemesini kim neden istemezdi” bunu anlamak mümkün değildi...

Zaman içinde ipleri elinde tutan dışarıdaki ellerle, oltanın ucunda bulunan içerdekiler; karartılı silüetlerinden kopup, aydınlık projektörlerin önünde beliriverdiler...

İrtibatta ve iştirakte oldukları yabancı merkezler “barış”ı istemiyorlardı Anadolu’da...

Onlar da istemiyorlardı barışı dolayısıyla...

***


O kadar basit ve belli ki aslında oynadıkları oyun...

Anadolu’da etnik ve dini ne kadar farklılık varsa, bunlardan “kendi hesaplarına bir bölünme yaratmaya çalışıyorlar...”

Ankara’da “yan yana Cami ile Cemevi inşa etme” projesi mi var?..

“Emperyalizmin oyunu” deyip buna karşı çıkacaksın!..

Güneydoğu’da “barış” mı gelecek?..

“Büyük devletler böyle istiyor” deyip, antiemperyalist kimliğe bürünüp “barışa hayır” diyeceksin...

Cami ile Cemevinin bir arada olmasına, Sünni Müslümanla, Alevi Müslümanın bu memlekette yan yana oluşturulmuş bir ibadethanede, birkaç adım arayla ibadet etmelerine “kim niye itiraz eder?..”

Nasıl edebilir?..

Bunu emperyalizm istese ne gam istemese ne?..

***


Alevi ve Sünnilerin birkaç metre arayla kendi inançlarının ibadethanelerinde; dostça ve kardeşçe ibadet etmelerine karşı çıkabilecek argümanın, abesliği ve absürdlüğünü

gizleyebilecek bir ideolojik

kılıf var mı?..

Türkiye üzerinde oynanan derin operasyonların kodlarını çözmek istiyorsanız, basit olaylara bir göz şöyle bir bakacaksınız...

O olaylara, kimin ne tepki verdiğine gözlemleyeceksiniz...

Barış projelerine niye karşı çıkıyorlar?..

Ortadoğu’da Şii-Sünni çatışmaları dört bir yanı sarmışken, Cemevi ile Cami’nin birlikteliğine hangi tezle itiraz ediyorlar?..

Bunlar Sivas’ı, Çorum’u, Kahramanmaraş’ı mağdur olarak mı yaşadılar?..

Gizli tetikleyicileri olarak mı?..

Türkiye’de kimin ne yapmak istediğini anlamanın basit bir yolu var...

Basit ve sıradan olaylara, kim nasıl tepki veriyor...

Dikkatlice bakın...

Kimlerin gerçekte ne istediğini şıp diye anlayıverirsiniz...

ACZİMENDİLER VE ERHAN ÇELİK...

Türkiye’de gazetecilik adı altında derin “psikolojik operasyonlar” yapılır...

Gazetecilik “her eylemin kamuflajı olabilecek bir meslektir”, onun için herkesin kullanımına açıktır...

Geçenlerde SHOW Ana Haber’i başarılı bir şekilde sunmaya başlayan Erhan Çelik kardeşim Habertürk gazetesine bir demeç verdi...

28 Şubat günlerinde Ankara’da SHOW Ankara bürosunda yeni çalışmaya başlayan bir muhabir Erhan o sıralarda...

Bir gün, kendisinin yazmadığını söylediği, üzerinde imzası bulunan ve perforesi kendisi tarafından seslendirilen bir haberi yayınlanıyor...

Erhan’ın yıllar sonra dürüstçe açıkladığı haberin metnindeki bir cümle mealen şöyle:

-“Aczimendiler büyük bir gösterişle eyleme başladılar... Bir süre sonra eylemlerine polis müdahale etti... Polisin müdahalesinden sonra Aczimendiler süt dökmüş kediye döndüler...”

***


O günü sanki bugün gibi hatırlıyorum...

Haberi canlı yayında duyduğumda beynimden vurulmuşa dönmüştüm...

Bir insan topluluğuna ne yapmış olursa olsun, “polisin müdahalesinden sonra süt dökmüş kediye döndüler” denmesi çok ağrıma gitmişti...

Dönem 28 Şubat dönemiydi...

Aczimendiler kırılan gururunu onarmak bir kenara, “islamcı gibi görünen” herkesin üzerine gidilmesinin “moda” sayıldığı günlerdi...

Ben, farklı fikirlerdeki insanlara en ağır eleştirileri yapsam bile, “insanlara psikolojik harekat yapmazdım... Onları polisin karşısında süt dökmüş kedi konumu”na düşürtmezdim...

Habercilik ve insanlık anlayışım buna müsait değildi...

Psikolojik savaş tekniklerinden, derin operasyonlardan anlamazdım ben...

***


Dönem 28 Şubat dönemiydi...

Herkesin siyah giymiş İslamcılar olarak bildiği Aczimendiler polis tarafından gözaltına alınmış ve dayak yemişlerdi...

Kimsenin bu haberden dolayı o günlerde bize bir şey demesi, söylemesi mümkün değildi...

Tersine o günkü şartlarda, “takdirlerini” sunardı bazı çevreler haberin bu şekilde yayınlanmış olmasına...

Bense içimden şöyle dediğimi hatırlıyorum...

-“Allahım ne yapacağım ben şimdi?.. Adamları polis şiddetinden sonra süt dökmüş kediye çevirmişler haberde... Ben bunu nasıl izah ederim, kendime ve mesleğime?.. Haberin bandı yayınlandı... Yanlış yapmışlar desem fayda etmez... Haber bittikten sonra yapanları fırçalasam bunun da bir anlamı yok... Adamlar bütün Türkiye’nin önünde polisten dayak yeyip, süt dökmüş kediye dönmüş olarak görülüyorlar...” Telefonu açtıklarında “Haberim yoktu... muhabir yaptı desem” inanmayacaklar... ‘Biliriz biz bu numaraları’ diyecekler... Habercilik adı altında psikolojik harekatın ifadeleri yer alıyor bizim haber metninde...

***


Kısa sürede bu düşünceler hızla akıp geçti canlı yayında kafamdan...

Bandın bitmesine birkaç saniye vardı, o anda karar verdim...

Bant bitip anons için kameralar bana geldiğinde, hiç tereddüt etmeden şu sözler döküldü ağzımdan:

-“Sevgili seyirciler... Biraz önce yayınlanan haberde, polis tarafından müdahale edilerek gözaltına alınan Aczimendi grubu üyeleri, ‘Süt dökmüş kediye döndüler’ şeklinde aşağılayıcı bir ifadeyle tanımlandılar... Bu ifade SHOW Ana Haber bülteninin ifadesine uygun düşmüyor... Böyle bir haber ve ifade SHOW Haber’de yayınlandığı için özür dilerim... Bu haberi yapan ve yazan muhabir arkadaş bundan böyle Show Haber’de çalışmayacak... Bunu ilan etmek zorundayım...”

***


Yayın bitti...

Hiç olmazsa hiç tanımadığım Aczimendi denilen adamların kırılan onurlarını bir parça onarmışımdır diye düşünüyordum...

Haberin üzerinde imzası bulunan muhabirin Erhan olduğunu Erhan geçen hafta açıklayana kadar bilmiyordum...

Diyor ki Erhan;

-“O haberi ben yazmamıştım... Başkaları yazmış, ben seslendirmiştim... Reha Bey’i aramama rağmen, telefonlara çıkmadı ve bu gerçeği söyleyemedim ona...”

Şimdi Show Haber’i yönetiyor...

Bilmediği bir şeyi söyleyeyim o zaman Erhan kardeşime;

Haber müdürleri Erhan’ın o haberi yazmadığını söylediğini ilettiler bana...

Ne ki, haberde imzası vardı...

Yanlış hatırlamıyorsam haberin perforesini de o okumuştu...

O adamlar ise milyonlarca insanın önünde çok ağır biçimde süt dökmüş kediye benzetilerek rencide edilmişlerdi... Canlı yayında “özür dilemiş ve o muhabirin çalışmayacağını” deklare etmiştim...

“Haberi yapan muhabir Show Haber’de olmayacaktı...”

***


Ne mutlu bana ki; o gün o haber yüzünden Show’dan ayrılan Erhan Çelik, bugün benim yerimde Show Ana Haber’i yönetiyor ve sunuyor...

Onu o günlerde dinleyemediğim için kusuruma bakmasın...

Dinlersem, yine yüreğim elvermez Erhan’ı göreve başlatır, onuru kırılan insanlara karşı üstüne üstlük bir de yalan söylemiş durumuna düşerim dedim... Erhan kardeşime bir abi tavsiyesi...

Çok dikkat etsin...

Haberler nasıl yazılıyor, kimler yazıyor?.. O gün birileri onun adının arkasına saklanmışlardı...

Şimdi tek bir haber değil, koskoca bir haber bülteni yapıyor...

Birçok kişi onun görüntüsünün arkasına saklanacak ve oradan operasyon yapmak isteyecektir... Psikolojik operasyonları artık biliyor ve nasıl yapıldığı hakkında fikir sahibi...

Seneler sonra geldiği yerde, içten başarı dileklerimi iletiyorum ona...

DİĞER YENİ YAZILAR