Yaşasın Mısır!... Yaşasın Mursi!..

Haberin Devamı

Sabah kahvaltısında yanımdaki masaya oturanların sohbetine, zorunlu olarak kulak misafiri oluyorum...

Geniş masada aile içi samimi bir sohbet bu...

Konu elbette Mısır’daki olaylar...

Gazeteler okunuyor; orta yaşın biraz üzerindeki ailenin başı şöyle diyor çevresindekilere:

- “Müslüman Kardeşler diye bir siyasi parti mi olurmuş?..”

Mısır katliamına yol açan olayların “tüm dünyada yanlış algılanan şifrelerinin tam düğümlendiği şifre” bu sözlerde yatıyor...

Almanya’da Hristiyan-Demokrat Parti oluyor, fakat Mısır’da Müslüman Kardeşler diye bir parti olamıyor?..

İsrail’de “Musevi dininin temel felsefi direkleri üzerine demokrasi inşa edilmesi, eleştiri konusu yapılmıyor, darbelere neden olmuyor”, fakat Mısır’da Müslüman Kardeşler isminde bir parti olması “sakil ve darbeye zemin hazırlayan bir neden olarak” görünüyor?..

***


Batı ülkelerindeki demokrasi tanımı benim ait olduğum bütün sosyolojik grupların, kendimize kıble bellediği, referans aldığı bir demokrasi standartı...

Liseyi bitirene kadar öyle şekilleniyorum Kolej’de...

Üniversitede Siyasal Bilgiler’de böyle öğreniyorum...

Cambridge’de, Hyde Park’ta yeşil parkların özgür ortamında bu ideolojinin rüzgarından esinleniyorum...

Paris’in geniş bulvarlarında, bu demokrasinin özgür havasını soluyorum...

Berlin’in merkez kilisesinin tam karşısında “o demokrasi anlayışının gazetecilik tarifini” okuyorum...

Gazetecilik-yazarlık, yurttaşlık aidiyetlerimin hepsinin üzerinde bu üst kimlik bulunuyor...

Kendimi “batılı bir demokrasinin standartlarında” gördüm ve görüyorum...

***


Ancak bir süredir; Batı’nın Mısır olaylarındaki demokrasi standartından, tatbikatından, suskunluğundan, katliama davetiye çıkartan desteğinden, halinden ve tavrından utanç duyuyorum...

Zamanında “öteki” medeniyetlere karşı mezalimle kurulan bir demokrasi ve medeniyet anlayışı; kendi içinde demokratik standartlar benimsemiş gözükse de, “öteki” gördüğüne yapılan mezalime ses çıkarmamaya, onu adamdan ve insandan saymamaya devam ediyor...

***


Batı demokrasisi, kendi insanı için öngördüğü ve benimsediği standartları;

Müslüman dünyalara...

Şaman coğrafyalara...

Tibet’in barışçıl insanlarına, sevgi dolu Budistlere...

Siyahlara...

Kızılderililere...

Çekik gözlülere...

Eğer kendi ülkelerinin vatandaşı değillerse, kendinden olmayan her coğrafyaya ve ırka karşı “ötekileştiren” ve insan hayatını hiçe sayan bir politika izliyor...

Mezalimlerin ve katliamların zeminini hazırlıyor...

***


Mısır’da yüzlerce insan “silah zoruyla iktidarı ele geçirenlerin” açtığı ateş sonucu ölüyor...

Böyle bir olayın milyonda biri Paris’te yaşanabilir mi?..

Böyle bir katliama Fransız medyası, politikacısı, sanatçısı, işadamı, polisi, yargısı, onları geçtik metroda sidik kokusu altında sabahlayan berduşu izin verir mi?..

Bu vahşet, New York caddelerinde Times Square’de yaşanabilir mi?..

Londra’da Knightsbridge’de yaşanabileceği akla getirilebilir mi?..

Fakat Kahire’de olabilir değil mi bu vahşet ve katliam?..

***


Şu korkunç tabloyu görebiliyor musunuz?..

Bu vahşete; dünya medeniyetlerinin ve demokrasilerinin beşiği sayılan ülkelerden gele gele taraflara “itidal” tavsiyesi geliyor...

Dün bir dostuma şöyle diyorum;

- “Ben Batı oryantasyonunu yüzde yüz benimsemiş bir adamım... Ancak artık dünyadaki her olayda onların bana hayatı kendi standartlarıyla tanımlamasından bıkmış durumdayım...

Artık onların tanımlamasıyla hayatı ve insanları anlamlandıramıyorum...

Onlar söz gelimi İdi Amin’e diktatör ve cellat dediği için İdi Amin’e bile cellat ve diktatör demeyeceğim...

Önce kendi kaynaklarıma, objektif olabilecek pencerelerden bakacağım, araştıracağım...

Sonra tutum belirleyeceğim...

Yarattıkları bu dünya düzeni ve bu algı yönetimi adil ve dürüst değil...”

***


İtiraf etmeli ve sorgulamalı herkes kendi bilinçaltını ve düşünce dünyasını...

Bu coğrafyaların insanlarını “demokrasiyi hiçbir zaman gerçekleştiremeyecek, hiçbir zaman doğru düzgün medenileşemeyecek ötekiler olarak” görüyor Beyaz Türkler’in, Beyaz İngilizler’in, Beyaz Fransızlar’ın, Beyaz Almanlar’ın, Beyaz Avrupalılar’ın büyük çoğunluğu...

***


Evreni tanımlarken yanlış tanımlıyorlar, insanları sakat bırakıyorlar...

Spastik bir düzen kuruyorlar...

Kendileri dışında yaşayan milyarları demokrasiye layık görmüyorlar!..

Kimse Hristiyan Demokrat bir siyasi partiyi tartışmayı aklının ucundan geçirmiyor...

Kimse Musevi dininin ruhani ilkeleri üzerine kurulmuş bir devletin standartlarının, demokratik olup olamayacağını tartışmıyor...

Ancak aynı kafa, “Müslüman Kardeşler isminde bir siyasi parti olabilir mi?..” sorusunu sormakta bir beis görmüyor...

Niye?..

Çünkü laik demokrasilerde din olmaz...

Doğru olmaz...

Fakat olmayan; laiklikte devletin insanlara bakışında dini değerlerin etkisinin olmaması ve herkese her dine eşit uzaklıkta olmasıdır...

Devlet bir kurum ve yönetim anlayışı olarak, her düşünceye ve inanca eşit uzaklıkta olur...

Laik olan devlettir burada...

İnsanların ise dini inançlarının, yaşam biçimlerine ve hayatlarına olduğu gibi yürüttükleri politikalara da etkili olması doğaldır...

Musevi, Müslüman, Hristiyan fark etmez dindar bir adam, “dindar olma özelliğinden vazgeçerek mi” politikaya atılmak zorunda?..

Böyle bir şey olamaz.

***


Bugünkü dünyanın reel-politik’i bu mu?..

Çifte standarta, ötekileştirilen milyarlara, raşist ve faşist nüveli siyasallara karnım tok...

Çekik gözlülerin, Müslümanlar’ın, siyahların, Tibetliler’in, Şamanların, Budistlerin, Kara Afrika’nın, Batı coğrafyasına sığınmadan yaşayabileceği bir düzenin demokrasi olmasını istemek, evrensel değerlerle bütünleşmiş insanlığın ortak hülyasıdır...

Geçsinler “medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın gözünden” bana demokrasiyi öğretmeyi...

Gün gelecek Mısır’da, Müslüman Kardeşler de daha özgür ve demokratik bir geleneğe kavuşacak...

O güne kadar “Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın” didaktik emperyal empozelerine inat:

Yaşasın Mısır... Yaşasın Mursi!..

HERKES DEŞİFRE OLUYOR...

Kuantum dünyalarında “2012 yılında” birçok olayın deşifre olacağını söyleniyordu... O günlerde kendi kendime “Yahu anlaşılmadık ne kaldı ki?.. Her şey birer birer ortaya çıkıyor zaten...” demiştim...

Oysa şimdi bakıyorum...

Son bir buçuk yılda ortaya çıkan gerçekler, kimin ne olduğunun, ne olmadığının deşifreleri mucizevi sonuçlara yol açıyor...

***


Örneğin Türk medyasında ben kimin ne oluğunu, daha doğrusu ne olmadığını 30 yıl sonra yeni yeni öğreniyorum...

Hayır siyasi görüş olarak değil...

Siyasi görüşler önemli değil çünkü...

Siyasi görüş denilen şey bir kamuflaj aslında...

Mesele kimin neyi niye söylediği?..

Hangi merkezlerin etkisinde söylemiş olduğu?..

Hangi odaklarla içli dışlı ilişkiler ağı kurulmuş olduğu?..

Söylemlerin gerisinde yatan kodlar...

Bunlar teker teker deşifre olmaktalar...

***


Önceki gece birkaç meslektaş kendi aralarında konuşurken kulaklarımı çınlatmışlar...

Onlar da aynı görüşte birleşmişler...

İtiraf ediyorum...

Hayatımın hiçbir döneminde, hiçbir güçle ilintili, bağlantılı, kodlu grupsal ve kurumsal bir ilişkinin içinde olmadım...

Ne söylediysem, ne yazdıysam, neyin haberini yaptıysam, kalbimin ve ruhumun sezgileriyle, doğru bildiğim yönleri ve özellikleriyle yaptım, savundum...

Maalesef!!! birçok meslektaşım gibi “derin ve gizli kodlarım” yok... Bunun üzerimdeki “gizemi”i azalttığı ve beni “gizli meraklardan uzak tuttuğu” bu yönüyle mesleki cazibemi azalttığı bir gerçek...

İlaveten, her türlü derin odağın “kolay hedefi” olmak gibi berbat bir yansıması da var...

***


Fakat ne yapayım ki, ben gazeteciliğin bağımsız ve bağlantısız bir meslek olduğunu düşünerek bu mesleğe girdim...

Bu mesleği yürütenlerin önemli bir kısmının söylediklerimle uzaktan yakından ilgilerinin olmadığının şimdi farkındayım...

Değişik kodlarla, değişik merkezler tarafından yönlendiriliyorlar... O merkezlerin bir “unsuru” onlar bağımsız gazetecilikten uzaklar...

Hepsinin farkına varıyorum yavaş yavaş...

Bu sorun, bütün hayatımın mesleki şifrelerini altüst eden bir mesele halini alıyor...

Ya benim bildiğim türden bir gazetecilik zaten vaki değildi...

Ya da gazetecilik bunların yaptığı “kamuflaj faaliyetinin” bir toplamı!..

Bu durumda ben gazeteci değilim...

Birinden biri...

DİĞER YENİ YAZILAR