Kimseyi aptal yerine koymayın!..

Haberin Devamı

Hayatıma ilk şekil veren yıllar siyasi protestolar, mücadeleler ve sokaklarda geçti...

Daha önceden de yazdığım gibi “sokakları severim” ben...

Sokak özgürlüktür...

Protesto bir tür demokrasidir...

Direniş onurdur...

Rezistansiyalizm kutsal, egzistansiyalizm karizmatiktir...

Gezi Parkı gösterileri de böyledir...

Gençlik özgürlük, demokrasi ve farklılık arzu etmektedir...

Buna sempati duymamam, kendimi inkar etmek demektir...

***


Ne ki buna sempati duyarken, “Bitmek bilmeden süren, bir krize dönüştürülmeye çalışılan eylemlerin neden ve kimler tarafından hangi amaçla sürdürüldüğünü anlamamak” ise aptallıktır...

Almanya; “Türkiye’nin, Avrupa Birliği’yle görüşme fasıllarının açılmamasını istiyor...

Türkiye’nin kınanmasını, ilişkilerin birkaç ay süreyle dondurulmasını arzuluyor...”

- “Türkiye Avrupa Birliği’ne üye olamaz... İmtiyazlı ortak da olamaz...” diye buyuruyor...

Berlin, Gezi Parkı’ndaki masum gençleri düşünerek, acılarını ta içlerinde derinden hissederek, bağrına taş basarak bu “acımasız” kararları almıyor...

***


Almanya barış süreci başladığından beri, Kuzey Irak’taki petrollerin kontrollerinin başka ellere geçeceğinden endişeli...

PKK’yla savaşı bitiren Türkiye’nin Kuzey Irak’ta etkinleşmesinin, petrol üstündeki geçiş kontrolünün, Kerkük ve Musul’daki dolaylı varlığının yaratacağı etkiden çok rahatsız...

Barış sürecinin devam edecek olması, savaşın sonlanma ihtimali, Almanya ve Avrupa devletlerinin bazılarını ürkütüyor...

Açıkça söyleyelim...

Avrupa bir dönem Türkiye’ye el altından, “Güneydoğu’yu bırakma karşılığında, Türkiye’nin Batı’sının Avrupa Birliği’ne tam üye olmasından” bahsediyordu...

Plan buydu...

O günlerde bazı ünlü ve kamuoyunu etkileyen gazeteci yazarların “neden federasyon olmasın ki” sorusunu sormalarının altında yatan ince hesap da buydu...

***


Türkiye Obama’nın çevresinin de desteğiyle, bu formüle ‘Evet’ demeyip, PKK’yla savaşı bitirmeye ve bu yolla Kuzey Irak’taki Kürt bölgesi üzerinde de etkili olmayı seçince, hesaplar altüst oldu...

Kuzey Irak’taki petrol bölgesini dolaylı kontrol eden, Güneydoğu’suyla barışmış bir Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne istemiyorlar...

Böyle bir Türkiye’den korkuyorlar...

Planları da buna engellemeye yönelik...

***


Geçmişim sokak gösterilerinden, direnişlerden, protestolardan gelir...

Bunları demokratik, insani ve özgürlüklerden yana bulurum...

Bu bağlamda Gezi Parkı gençlerine sempati duymamam mümkün değil...

Ne ki;

Bunca yıllık gazetecilikten, uluslararası muhabirlikten, siyasi müktesebattan sonra, bu uluslararası hesabı görmüyorsam, kendimi aptal hissederim...

Aptal değilim ve birilerinin beni aptal yerine koymasından da acayip ifrit oluyorum...

AŞURE MİDİR BEŞİKTAŞ!..

TGRT’nin canlı yayın aracı evden canlı yayın yapacaktı... Yayına dakikalar vardı... Beşiktaş kulübünden, uzun zamandır görmediğim bir dostum aradı...

- “Son zamanlarda Gezi Parkı olayları, protestolar derken ilgilenemedim...” dedim...

- “Bu sezon Beşiktaş’ın hangi statta maçlarını yapacağına karar verildi mi?..”

- “Kesin değil ama...” dedi...

- “Yarısını Galatasaray Arena stadında, diğer yarısını da Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu stadında oynaması planlanıyor... Avrupa maçları ile Kupa maçları da Olimpiyat’ta oynanacak...”

Önce benimle dalga geçtiğini sandım muhatabımın...

Mütereddit kaldım bir an...

- “Dalga geçme benle...” diyecektim tam ki, dostum devam etti konuşmaya;

- “Yüzde yüz değil bu durum... Ama görünen öyle...”

***


Konuşmasının tonundan, sesin tınısından, dalga geçmediği ciddi konuştuğu apaçık ortadaydı...

O dalga geçmiyordu da, muhtemelen birileri bizimle dalga geçiyordu...

Sezon öncesi bir kamuoyu yoklaması sorusu hazırlasalar;

- “Bu sezon Beşiktaş’ın toparlanmasını, şampiyon adayları arasına girmesini istemiyoruz...” deselerdi...

- “Ligi bu yıl iki takımlı götürmek istiyoruz... Galatasaray ve Fenerbahçe ağırlığında dizayn edeceğiz... Beşiktaş’ın bu sezon stadı yeniden yapılıyor... Beşiktaş’ı ligin zirvesinden kopartmak için ne yapalım?..” deseniz kesin olarak şu cevabı şöyle olurdu;

- “Beşiktaş’ın ve Beşiktaşlı’nın kendisini ait hissetmeyeceği en önemli üç stadı tespit edin...

Bunlar Şükrü Saraçoğlu, Arena ve Olimpiyat statları olsun...

Beşiktaş’ın maçlarını bu statlardan birine alın...

Ne olduklarını şaşırsınlar...

Ancak bu yetmez...

Elinizden geliyorsa, maçları bu statlardan sadece birinde oynatmayın...

Münavebeli, yani dönüşümlü oynatın...

Statlardan birine sezon içinde alışmasınlar...

Hiçbir maçta üç puan garanti olmasın...

Onun için hiçbir stada alışamayacakları bir düzen kurun...

Yani bir devre Galatasaray stadına, diğer devre Fenerbahçe stadına gönderin onları...

Feleklerini şaşırsınlar...

Yetmez, Kupa maçlarıyla Avrupa maçlarını da başka bir stada Olimpiyat’a alın ki; deplasmanlarla birlikte Beşiktaş kadrosu orta oyuncularına dönsün!..

Böylece aşure olurlar...

Siz de rahat edersiniz...”

***


Soru olarak “Beşiktaş’ı nasıl batırırız” diye sorsalar, böyle cevap verirdim...

Şimdi bu formülün ciddi ciddi düşünülmekte olduğunu söylüyorlar yöneticiler...

O gün bu haberi aldıktan sonra katıldığı canlı yayının akabindeki dakikalarda, birkaç arkadaşım aradı beni;

- “Hayırdır...” dediler...

- “Gergin ve sinirli bir halin vardı yayında... Bir şey mi oldu sana?..”

- “Beşiktaş göçebeler gibi bütün bir sezon, her hafta başka bir stada ve şehre taşınacak...

Bu harakiriyi de kimseler zorlamadan kendi elleriyle, kendi başına yapacak...”

O kadar ki kararı, Beşiktaş’a stadını vermekten imtina eden Ünal Aysal bile onaylamıştı... Başka söze bile hacet yoktu...

- “Allah Allah...” dedi arkadaşlar;

- “Biz de seni bu derece gergin görünce daha önemli bir şey oldu zannetmiştik...”

***


Bu satırları yazdığım şu sırada; Hayatta öğrendiğim her şeyi; bilgelik, kuantum, ermişlik, öfkeyi terk ediş, anlayış, yargılamama kategorisinden ne kadar ulvi ve kutsi düşünce ve davranış modeli varsa kendime uygulamaktayım...

Biliyorum ki böyle bir olayda öfke kontrolümü becerebilirsem, artık “ermiş” sınıfına terfi ederim... Günahtır...

Aşure midir bu Beşiktaş?..

DİĞER YENİ YAZILAR