Taksim’de değil, Samatya’da yapın; fakat kitle eylemi yapın!..

Haberin Devamı

İlk kırılmayı 1977’nin 1 Mayıs’ında yaptılar...

Birbirine öfke saçan gruplar, derin güçlerin kullandığı provokasyon yapan sivil görünümlü militan unsurlar, meydandaki emniyet güçlerinin tavrı ve sol ya da kontrgerilla şeklinde organize edilmiş binlerce silahın aynı anda ateşlenmesi...

“Sol” 1 Mayıs’larda teröre davetiye çıkardı...

Çıkardıkça “küçüldü” Türkiye’de...

Zaten amaç da oydu...

1 Mayıs’ın artan “kitle çizgisini” kırmak...

1 Mayıs’ı emek düşmanı politikaların eleştirildiği, işçilerin ve emeğin sloganlarının özgürce seslendirildiği bir “kitle eylemi” olmaktan kopartıp, sokaktaki çatışmalardan kitlesel bezginliğe sürüklemek...

“Terörize” etmek, molotof kokteyllerine bulaştırmak, sapanla taş atan aktivist gençlerin, polisle yaptıkları sokak kavgalarına dönüştürmek; bunlar bir “proje”ydi...

1 Mayıs 1977’de yüz binden fazla kişinin giderek azalması için yürürlüğe sokulan bir proje...

Mahşeri bir kalabalığın “muhalif kitle çizgisinde” mitingli protestosu istenmiyordu...

1 Mayıs’ı adım adım “Sokak çatışmalarının yaşandığı belalı bir kanlı terör gününe dönüştürmek” amacıyla kolları sıvadılar...

***


1 Mayıs’ı güya Taksim’de “kutlamak” uğruna, taşlı sopalı, sapanlı, biber gazlı sokak meydan muharebesine çevirenler, “derin ve gizli bir planın operasyonel unsuru” haline geliyorlar...

Her solcu ve her devrimci kendisine önce şu soruyu sorar:

- “1 Mayıs eylemi dünyada ve Türkiye’de niye yapılıyor?..”

- “Emeğin ve işçi sınıfının törpülenen haklarının alınması, ülkede ‘sol’ için 1 Mayıs üzerinden güçlü bir sempati rüzgarı oluşturulması, emeğin mücadelesinin ‘haklı’lılığının güçlenmesi için değil mi?..”

***


1 Mayıs’ı “İlla Taksim’de yapacağım diye tutturarak” hangi emeğin, hangi işçi sınıfının, hangi sosyalist solun haklılığı kitlelere anlatılıyor?..

Her 1 Mayıs, “Aman evimizden çıkmayalım... Olaylar olacak...” diyerek milyonlarca insanın korku tüneline girdiği, “şu gün bir geçse de” temennisiyle çoluğunu çocuğunu sarmaladığı bir “dehşet gününe” dönüşmüyor mu?..

Polisin sapan atan gençlere “biber gazı” sıkmasından mütevellit, “saldırgan iktidar” aurası yaratıp, kendisine bir “sempati” rüzgarı oluşturmaya çalışan “sol”, “çaresiz bir sol” değil mi?..

Esasen buna ‘sol’ denebilir mi?..

***


1 Mayıs’ı Taksim’de değil, Samatya’da kutlasan ne olacak?..

Yüzbinlerce insanı, Taksim’in çukurlu engebesinde değil, Samatya’nın denizle bütünleştiği bulvara yığsan ne kaybedecerksin?..

Emeğin ve işçinin hakkını, sloganlarla, mitingle, İstanbul’u sarsacak yüzbinlerce insanı sesiyle tüm ülkeye ve dünyaya anlatmak varken, niye sapan eylemine polisin yapacağı su sıkmadan ve biber gazından medet umuyorsun?..

“İşçi sınıfının evrensel mücadelesini” taş atan gençlerin üzerine sıkılan “biber gazına” indirgemeyi, Sol’un büyük ustalarından öğrenmediklerine göre, kimlerden öğrendiler acaba?..

***


Türkiye’de oynanan oyun gayet bilinçli bir oyundur...

Amaç 1 Mayıs’ları terörize etmek, onların kitlesel bağlarını koparmak, “emeğin ve işçi sınıfından çıkacak gür ses yerine” biber gazı sıkılmış gençlik eylemlerinin “kavgacı” görüntüsü eşliğinde muhtemel kitlesel eylemlerin ateşini söndürmektir...

Bazı eski solcu geçinen gazetecilerle, siyasetçiler bu abuk eylemlerin kremasıdırlar...

“Gençlik yıllarında yeterince solcu, devrimci, eylemci olamamış” ürkek bir hayatın, mücadeleye bulaşmayan!! arka koridorlarında, ‘seyirci’ kalmış olanlar bugün “güvenlikli sularda cesaret şov” yapmaktalar...

Konformist “gazeteci ve siyasetçi” profili, “arkasına aldığı gazeteci gücü ve siyasetçi kartvizitiyle” gençlik yıllarında mücadele arenasında yapamadıklarını, bugün yapar gibi görünerek, “solcu olduklarına” kendilerini inandırmaya çalışmaktadır...

Bugün gazeteci kartvizitiyle “solculuk” yapmak, iş değil...

Milletvekili kontenjanından “bana bile biber gazı sıktılar” diye ağlaşmak da solcu bir kitle çizgisi değil...

Bir kendinize gelin artık!..

***


“Sol”culuk bir dünya görüşüdür, bir hayatı okuyuşudur...

Diyalektik olarak okuduğun hayatı, geniş kitlelere anlatmak meselesidir...

Solculuk Batı Yakası’nın Hikayesi’ndeki gençliğin “yer kavgası” yaptığı bir meydan muharebesi ve ideolojisi değildir...

Taksim’de sapanla taş atmak zorunda değilsiniz!..

Samatya’da kitle eylemi yapın...

“Adam gibi eylem” olsun...

Barışçıl ve fakat herkesin duyulabileceği ölçüde gür bir demokratik sesle...

BENFİCA’NIN EVCİLLEŞTİRİLMİŞ KARTALI VE FENERBAHÇE!..

Estadio da Luz stadının üzerinde maçtan önce dolaştırılan “Kara Kartal’ı gördüğümde” önce “ne güzel bir gösteri bu” demiştim...

- “Acaba İnönü stadında da maçtan önce bir Kara Kartal tribünleri dolaşsa güzel olmaz mıydı?..”

Fikri Beşiktaş’ta o günlerde yönetici olan birisi seslendirmişti...

Beşiktaş’ın kalbi Çarşı “duruşu”nu göstermekte bir an duraksamadı:

- “Çarşı, doğanın vahşi güzelliği ve dengesi olan hayvanların, sirk maymunu haline getirilmesine karşıydı... Yırtıcı hayvanların en güzellerinden biri olan Kartal’ın sirk maymunu gibi eğitilerek, evcilleştirilmesi ve doğadaki görüntüsünün aksine bir eğlence unsuru haline getirilerek tribün tribün dolaştırılması Çarşı’nın kesinlikle karşı olduğu bir gösteriydi...”

Evcilleştirilmiş Kartal’ının tribün şovuyla her maç 65 bin kişilik Estadio da Luz stadına çıkan Benfica, bugün Fenerbahçe’yle UEFA yarı finalinin son ayağında karşı karşıya gelecek...

***


Lizbon’da Fenerbahçeliler var şimdi...

O güzelim balık lokantalarında, deniz ürünleri yiyor maç saatini bekliyorlar...

1-0 kupalarda çok avantajlı bir skor...

Bir gol attığınızda maçı koparıyorsunuz...

Rakibinizin turu atlamak için size 3 gol atması gerekiyor...

1-0’ın bütün avantajı, Lizbon’da bulacağınız tek bir gole bağlı...

Fenerbahçe o golü bulursa, turu atlar geçer...

Kadıköy’de rakibini sürklase eden Fenerbahçe’nin bilmesi gereken gerçek şu:

“Benfica’nın Kartal’ı çakma bir kartaldır...

Evcilleştirilmiş ve bir gösteri hayvanına dönüştürülmüş sirk kartalıdır o...

Fenerbahçe gerçekten isterse, bu turu geçecektir!..”

DİĞER YENİ YAZILAR