İnönü Stadı’ndaki olayların perde arkası ve olacaklar!..

Haberin Devamı

Yazık oldu nuramalı tribünde saldırıya uğrayan Beşiktaşlı taraftar kardeşlere...

Yazık oldu Beşiktaş Futbol Şubesi Başkanı Tamer Kıran’a...

Onu geçen yıl Beşiktaş’a Hoca geleceği sırada tanıdım...

Genç ve çiçeği burnunda bir yöneticiydi...

Ukala ve burnu havada yöneticilerden değildi...

Önyargısı yoktu, iletişimi kolaydı, sevimliydi, samimiydi...

Bizi tanıştıran dostuma, “Aman” demiştim, “Çok rahatladım şimdi... Burnu bir karış havadaki yöneticilerden bu kulübe hiç yarar gelmez... Tamer önyargısız ve herkesi dinliyor... Ego meselesi yapmıyor...”

Bir yıl boyunca en kötü günler de dahil zaman zaman konuştuk onunla...

Son zamanlarda çok stresli olduğunu duyuyordum...

***


İki haftadır Beşiktaş’ta Samet Hoca’ya yönelik tepki yumağı oluşmaya başladı...

Tepki tribünde bir başladı mı nerede duracağı belli olmaz...

Tamer Kıran’ın ailesinden büyükler; “ne olur ne olmaz” diye düşünerek, “İki üç kişiye Tamer Kıran’ın yanında bulunması...” talimatı verdiler...

Cumartesi akşamı Ordu maçında, Şeref Tribünü’nün sağ alt köşesinde bir grup taraftar “Samet Hoca’ya istifa” tezahüratına başladılar...

Tezahürat bir ara “yönetim”i de kapsar gibi oldu...

Ne olduysa o anda oldu...

“Ne olur ne olmaz” diye Tamer Kıran’a mukayyet olmak için orada bulunan üç kişi, kendi inisiyatifleriyle, alt tribüne altlayıp tezahürat yapanlarla kavgaya tutuştular...

Üç Beşiktaş taraftarı çıkan kavgada yaralandı...

***


Olay neresinden bakarsanız bakın, kolay kabul edilebilecek bir olay değildi...

Fikret Orman Umre’deydi...

Yöneticiler ne oluyor anlamamışlardı...

Tamer Kıran da anlamamıştı.

Tanıdıklar iki sıra ötede oturduklarından onlara müdahale edememişti...

Göz açıp kapayıncaya kadar saldırı olmuş, kavga bitmişti...

Dün Beşiktaş’ta gergin bir gün geçmesi bekleniyordu...

Bana bu olay ayrıntılarıyla haber verildiğinde, Beşiktaş taraftarına yapılan saldırı içimi burkmuştu...

Ortaya çıkacak bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalardan kulübün zarar göreceğini düşünmeye başlamıştım...

Tamer Kıran’ın açıklaması o anda geldi:

- “Benim böyle bir saldırıyı düşünebileceğimi söylemek, beni her şeyden çok üzdü, kırdı ve yaraladı... Böyle bir vicdansızlık olabilir mi?.. Ben bu kulübe ve takıma bir yıl 24 saat gecesini ve gündüzünü vermiş birisiyim... Böyle bir hainlik mevz-u bahis olabilir mi?..”

Elbette olamazdı...

Elbette Tamer Kıran böyle bir olayın arkasında olamazdı...

Fakat o kişileri tanıması, onun yakınları olması, onun kontenjanından orada bulunması onu da olayların göbeğinde bırakmıştı...

- “Kimseyi zor durumda bırakmamak için istifa ediyorum...” dedi, “Futbol Şubesi’ndeki görevimden de, Yönetim Kurulu’ndaki görevimden de...”

***


Doğrusu bu kadar net ve samimi bir hesaplaşmayla istifa etmesini beklemiyordum...

Fakat Tamer Kıran sorumlu olmamasa da hatasının farkındaydı...

Kimseyi kendinden dolayı zor durumda bırakmak istemedi...

Kendisine yakışanı yaptı...

Saldırıya uğrayan Beşiktaşlı taraftarları sanıyorum Başkan Fikret Orman evlerinde ziyaret edecek...

Beşiktaş Başkanı olarak taraftarına sahip çıkacak...

Saldırıyı lanetleyecek, sorumluların hesap vermesi için kulübün gerekirse müdahil olacağını bildirecek...

***


Beşiktaş’ın İnönü Stadı’ndaki son maçına gelince...

Saha normal seyirciye kapatılmazsa, tarihi İnönü Stadı’nın bu son maçında, ünlü Beşiktaşlı sanatçılar şarkılar söyleyecek, gösteri yapacaklar...

İnönü Stadı şanına yakışır bir ‘veda’yla tarihin altın sayfalarındaki yerini alacak...

Götürebilirsem çocuklarımı götüreceğim...

Babalarının tam 45 yıl tribünlerinde maç izlediği stadı son bir kez görsünler diye...

Anılarında kalır mı bu stat bilmiyorum çocukların...

Ama benim ne anılarımdan ne de içimden hiç gitmeyecek Dolmabahçe!..

SERVET SAHİBİ...

“Servet sahibi olmanın birçok çeşidi vardır...

Maddi servete sahip olmak onlardan sadece biridir...

Zengin ilişkilere sahip olan ve çevresinde kendisini seven bir topluluğa sahip olan kişi, bence servet sahibidir...

Sağlıklı, maceralı, heyecanlı ve sürekli öğrenmeyle dolu bir yaşama sahip kişiyse başka türlü bir servete sahiptir...

***


Yaşama derinden bağlı, her sabah yoğun bir huzur ve gerçeğin farkındalığıyla yataktan kalkan kişi, gerçek zenginliğe sahip kişidir...

Kalabalık, yani içinde bulunduğumuz kabile toplum, bize maddi servetin, peşine düşülmesi gereken tek servet türü olduğunu söyler...

Bu gerçek değildir...”

Robin Sharma



AYRAN-BALIK OLMAZ FAKAT!..

Önüme bir bardak ayran bir bardak rakı konsa, bir bardak ayranı tercih ederim...

Futboldaki deyimiyle “15 gün 15 gece oynansa bu maç” yine değişmem...

15 gün 15 gece önüme ayranla rakıyı koysalar, tercih yap deseler ayranı tercih ederim...

Bir kere “yoğurt içerdiği için” ömrü uzatıyor...

Sağlık açısından en yararlı içecek...

Kafa yapmıyor, tartışma yaratmıyor, ağır yapmıyor, efkarlandırmıyor, “Ne olacak bu memleketin hali” türü fuzuli tartışmalara meydan vermiyor...

***


Bu ülkenin milli içkisi rakı mıdır, çay mıdır, ayran mıdır pek umurumun teki değil esasen!..

Ben zaten yıllar önce Mehmet Barlas’la giriştiğim köşeler arası tartışmada, şarabın rakıya karşı kesinkes üstünlüğüne işaret etmiştim...

O cenahtaki tutumumda bir değişiklik yok, şarap rakıdan üstündür...

Dolayısıyla Başbakan’ın “rakı”yı harici bırakan sözlerine, rakı açısından fazla alınganlık gösteremeyeceğim...

Bütün bunlar gerçek!..

Fakat bir gerçek daha var...

“Ayran-balık da olmaz!..”

Başbakan, denizci olan rahmetli pederinden çok iyi bilir ki, balığın yanında fazla yoğurt da yenmez...

Balık biraz taze değilse yoğurtla yendiğinde zehirlenme yapar...

Nihayet...

Herkesin içkisi kendine...

Benimki de bana...

Ben ne mi içiyorum?..

Yuvarlak balon bardağa, birkaç tutam nane yaprağı ve limon dilimi...

Üzerine de soğuk su...

Arzu edilirse birkaç parça buz...

Yaz kış, balıkta, ette ve her yemekte...

Adına Reha’s dedim...

Yani Reha’nın içeceği...

DİĞER YENİ YAZILAR