Bir muhteşem genç... Justin Bieber...

Haberin Devamı

Cumartesi günü öğle saatlerinde Ayşe Nazlı geldiğinde, önümüzdeki bir iki ay içinde en önem verdiği olayların listesini anlatmaya başladı...

Büyük kızım “Justin Bieber’in Mayıs başında İTÜ stadında vereceği konseri” kişisel ajandasının birinci sırasına yerleştirmişti...

Onu dinlerken, gençlerle yaşlıların birbirinden ne kadar kopuk gündemleri sahip olduğunu fark ediyordum...

İlk gençlik yıllarımda bu duyguyu ne kadar çok yaşamıştım kim bilir?..

Önemsediğimiz starlar, sevdiğimiz parçalar, gitmek için can attığımız konserler, yakın bulduğumuz gruplar ve müzikler; ebeveynler tarafından bir dudak bükmeyle küçümsenir, “şimdiki gençlik dejenere” gibi klişlerle sevdiğimiz müzik, gruplar, solistler ve parçalar aşağılanırdı...

***


Onların aşağılamalarından etkilenmezdik...

Tersine biz de onların beğendiği müzik türlerini eşitlik niyetine aşağılama mooduna girerdik...

Sanırım yaşama protest bakışımızın temelinde, bize dudak büken, zevklerimizi küçümseyen, beğenilerimize burun kıvıran, “büyüklere has tavrın” snobize duruşunun etkisi büyüktü...

Şarkılar kanunla veya udla değil de gitarla çalınınca niye dejenere oluyordu bilmiyorduk...

Onlarca farklı dans figürünü ezberleyerek, özgür bir dans estetiği benimsemenin, nasıl bir dejenerasyon ve yozlaşmaya yol açtığını anlamamızın mümkün olmadığı gibi...

***


Sevdiğimiz “hit long”ları aşağılamaktan kaçınmadılar...

En sevdiğimiz parçalara burun kıvırmaktan gocunmadıkları gibi...

Deli divane olduğumuz pop starlar, “müzikten bihaber” sayıldılar...

Bu aşağılama, bu tercihlerimizi müzik zevksizliğine numune sayma snobizmi, bu kendinden başka dünyaları yok farz etme sayıklaması, hayatın gerçeklerini yok etmedi...

Sonuçta kendi starlarımızdan zinhar vazgeçmedik...

Kendi starlarımızdan vazgeçmezken yazıktır ki misilleme niyetine onların dönemine ait şeylere ve müziklere tepki duyduk...

Türk Sanat Müziği’ne burun kıvırmak, gençlik protestomuzun kontr misillemelerine manifesto oldu...

Bizler Beatles’tan, Garfunkel‘dan, Simon‘dan, Cat Stevens’tan, Deep Purple’dan, Pink Floyd’dan asla vazgeçmedik...

Onlar burun kıvırıp, aşağılamaya ve müzikten anlamazlığa vurdukça bizler starlarımızı ilahlaştırdık...

Varoluş mücadelemizin vazgeçilmezleri arasındaki ilahi yerlerini abideleştirdik...

***


Gençliğimizin starlarını yaşlıların aşağılamalarıyla ilahlaştırdık...

Tarihe ve hayata bu şekilde kayıt düştük...

Gençliğimize ve varlığımıza bu yolla sahip çıktık...

Şimdi büyük kızım bana hayatının en önemli olaylarından birinin Justin Bieber’ın Mayıs başında İstanbul’da vereceği konser olduğunu söylüyor...

Ben; ona bana yapılanı yapmayacağım...

O bana Justin Bieber’dan söz ettiğinden beri, 19 yaşındaki Kanadalı şarkıcıyı ilk gençlik yıllarımdaki gibi “ilahi” bir ilgiyle izlemeye çalışıyorum...

***


Onu “Baby Baby” parçasını defalarca dinliyor, görsellerini mütemadiyen izliyorum...

Digitürk’ten Asla Asla belgeselini dikkatle takip ediyorum...

Konserlerindeki ihtişamı, genç kızların deli divane fanlıklarını ilgiyle takip ediyorum...

Kanadalı genç şarkıcıda, yeni kuşağın “ilah”ı olmanın bütün belirtilerini buluyorum...

Bir zamanlar Micheal Jackson’un yaşattığı hayali andırıyor Justin Bieber kızım ve onun kuşağı için...

Kızımın pop star ilahını selamlıyorum...

Onunla beraber hayatın yeniliğine ve yenilenmişliğine selam duruyorum...

Cat Stevens’ın baba ile oğul arasındaki uzlaşmaz çatışmayı anlatan “Father and Son” şarkısı çok uzaklarda kaldı şimdi...

Kızımla çatışmamaya, onunla aynı dalga boyunda olmaya çaba gösteriyorum...

Belki kızım da bir gün gelip, “Hello Darkness My Old Friend... I’ve Come To Talk With You Again...” diyerek, babasıyla Sound Of Silence’ı aynı “sound”u hissederek dinleyecek...

Kim bilir?..

BİR DERS ALMAYA HAZIR OLDUĞUNUZDA!..

“Bir derse hazır olduğunuzda, karşınıza mükemmel bir tecrübe ya da size bu dersi öğrenebilmeniz için bir fırsat sunacak olan birisi çıkar...

Dersi aldığınızda, dersin hazmedilebilmesi için biraz zaman gerekecektir... Aceleye gerek yok...

Güzel bir yolculuktur bu...

Herhangi bir anda bulunduğunuz yerin, bulunmanız gereken yer olduğuna inanın...”

Robin Sharma



KİLO VERMENİN 10 ŞAŞIRTICI YOLU...

Geçen yıl Nisan ayının ikinci yarısında yaşadığım bütün fırtınaları arkada bırakıp, ciddi biçimde spor yapmaya başladım...

Yaza fit girmek gibi bir derdim yoktu...

Bahar gelmişti, güneş açmıştı, doğa tazelenmişti...

Her taraftan üzerime dalga dalga geldiğini düşündüğüm ağır sorunlarla boğuşuyordum...

Spor yaparak hayatımı daha barışçı sürdürebileceğimi, zorlukları daha kolay aşabileceğimi, fırtınaları daha kolay atlatabileceğimi hissediyordum...

Nisan ayının sonlarında başladığım sporu bir yıl boyunca hemen hiç aksatmadım...

Hayat sporla güzeldi...

Dün Elma Elma sitesinde, spor hocaları ve psikologların, diyetisyenlerle ortaklaşa ürettikleri formülü görünce bunun birçok okuyucum için, yararlı olacağını düşündüm...

Hap gibi diyet formüllerini önermiyorum ben...

Onun yerine psikolojik boyutu gözönünde tutulan çözümler sonuç verici oluyorlar...

***


‘Kilo vermenin 10 şaşırtıcı yolu’ başlığıyla toparlamış psikologlar, spor hocaları ve diyetisyenler bu sürpriz diyet yöntemlerini...

1) Yemek tenceresini masaya getirmeyin, mutafakta bırakın... Servis mutfakta yapılsın... Böyle davrananların yüzde 10 daha az yedikleri saptandı...

2) Tatlı ihtiyacınızı sabahları karşılayın...

2012 yılında yapılan bir araştırma, diyet yapan kişilerden tatlı ağırlıklı kahvaltı yapanların 8 ayda 15 kiloya yakın verdiklerini gösteriyor...

***


3) İstediğiniz hedefe uygun bir kıyafet alın ve odanızda sürekli görebileceğiniz bir yere koyun... Hedefinizi sürekli size hatırlatacaktır... (Kıyafeti ara ara giyip üzerinizde olmuş mu diye denemeniz çok yararlı sonuç verecek... R.M.)

4) Canınız bir şey çektiğinde yumruğunuzu sıkın... Yapılan araştırmalar 30 saniye boyunca kasını sıkan kişinin, içgüdülerini kontrol edebilme yetisini artırdığını gösteriyor...

5) Tatlı yedikten sonra yarım dilim hindi jambonu yemek tatlı yeme isteğini kesiyor...

***


6) Egzersleri sabah yapın... Araştırmalara göre sabah yapılan 45 dakikalık egzersiz gün içinde yemek yeme isteğini azaltıyor...

7) Canınız bir şey çektiğinde aslında bu istek 10 dakika içerisinde geçiyor... Hemen yiyeceğe yönelmek yerine odaklanacak başka bir iş bulun...

Yürümek, meditasyon yapmak, oje sürmek gibi...

8) Yiyeceklerinizi chopstickle veya kullanmadığınız elinizle yemeğe çalışın...

***


9) Yemeklerden önce, 1-2 kaşık sirke konmuş salata yiyin... Daha çabuk doyacaksınız...

10) Yemeklerde lif ve proteini birlikte almaya çalışın... Şeker seviyenizi dengeleyerek açlık hissinizi azaltır...

DİĞER YENİ YAZILAR