Pi’nin yaşamı... Bengal kaplanı olan egonuz ve Allah’a teslimiyetiniz...

Haberin Devamı

11 dalda Oscar’a adayıydı Pi’nin Yaşamı...

Oscar ödülleri dağıtılmadan önce görürsem, ödülleri izlemek daha keyifli olacak diye Pazar günü programımı iyice sıkıştırıp, Pi’nin Yaşamı’na bir yer açtım...

Enver Gülşen; hayatımıza üç boyutlu filmlerin girişini, Sessiz Sinema’nın sona erişi, Siyah Beyaz filmlerin bitişiyle yayaşadığımız iki büyük kırılmadan sonraki üçüncü kırılma olduğu gerçeğini iyi tespit etmiş...

Üç boyutlu filmler masalsı bir dünyaya götürüyorlar her izlediğimde beni...

Üç boyutlu dünyadaki görüntüler pırıl pırıl ve muhteşem...

Kendimi cennette zannettiğim bir mekandayım...

Pi’nin berrak suların içindeki görüntülerini izlerken, balıklarla beraber yüzerken, yıldızlara bir avuç mesafesinde yakınken, gündüzü geceye, geceyi hayallere çevirirken...

***


Muhteşem bir görüntü ustalığı var Pi’nin Yaşamı filminin...

En iyi görüntü dalındaki Oscar bu filme gitmezse nereye gider merak ediyorum...

Filmin masalsı anlatımı, muhteşem görüntüleri, Bengal kaplanıyla okyanusun ortasında bir filikada hayat mücadelesi veren Hintli genç Pi‘nin hikayesindeki görsellikler öylesine etkileyiciydi ki, “Yönetmenin Tanrı’nın varlığını anlatmaya yönelik mistik ve ruhani mesajları” görsel metaforların arkasında kaldı...

Hayat öyledir işte...

Bir filmde, bir öyküde, bir haberde, bir mekanda “Birden fazla şeyi aynı önemde anlatmaya kalkışmayacaksınız...”

***


Ben Pi’nin Yaşamı filmine yeni gideceklerle ve Oscar ödül töreni sonrası yeniden izleyeceklere bir şeyler söyleyeyim...

Filmde genç Pi‘nin aylar boyu filikida baş başa yaşam mücadelesi verdiği aç Bengal Kaplanı’nı kendi egosu olarak görün...

Kaplanla destansı savaşını kendi egosuyla savaşı olarak hissedin...

Tanrı’yla ve evrenle savaştığını zannederken, bir türlü başaramamasını, fırtına sonrası kaplanıyla yani egosuyla teslim olduktan sonra, yaşadıklarına dikkatkesilin...

Gencin anlattığı ikinci öykü saf ve gerçektir...

Birinci öykü ise, muhteşem bir film ve görsel bir şölen...

Yönetmenin “Tanrı inancı”nı post-modern bir Tanrı anlayışıyla, tüm dinlerden ve inançlardan beslenerek vermeye çalıştığı bir gerçek...

Fakat önemli değil...

Evrenin sırları var bu filmde...

Masalsı anlatımın ve Oscar’a aday olan görsel şölenin arkasına gizlenmiş olsa da, bu gerçek değişmiyor...

Egonuzdan kurtulursanız kendinize de, Tanrı’ya da daha çok yaklaşıyorsunuz...

Genç Pi’nin kaplandan kopma anına dikkat edin...

Ne bir ses ne de bir nefes var o vedada...

*****


“İÇİMDE BİRBİRİNDEN FARKLI İKİ İNSAN VAR...”

“İçimde birbirinden farklı iki insan var...” diyor Napoleon “kafası ile hareket eden insanla, kablbine göre hareket eden insan...”

Kendisinin bir deha olmadığını, fakat çok çalışarak derin düşüncelere ulaştığını, bu nedenle diğer insanlardan farklı olarak durumu doğru değerlendirip, doğru sonuçlara ulaştığını belirtiyor...

Sanılanın ve hakkında yazılanların aksine “Askeri plan yaparken korkak olduğunu” söylüyor 1809’da Roederer’le yaptığı konuşmada:

- “Askeri planları yaparken, başa gelebilecek tehlikeleri gözümde büyütürüm... Sürekli heyecanlanırım, fakat etrafımdaki insanlara karşı sakin görünürüm...

Doğum sancıları çeken bir kız gibiyimdir böyle zamanlarda...”

***


Karar verme sürecinde her şeyi ince eleyip sık dokuyan Napoloen karar verdikten sonra ise gözünü budaktan sakrınmadan yürür;

- “Bir kere kararımı verdikten sonra, başarıya götürecek şeylerden başka ne varsa hepsini unuturum...”

Dostluğa ise inanmaz...

Gerçek dostların olmadığını düşünür...

İktidarda olduğu için birçok yalancı dost bulunabileceğinin altını çizer...

Bir sözü dün çok ilgimi çekti, üzerinde acı acı düşündürttü beni:

- “İnsanlar rakamlara benzer...

Durumlarına göre değer kazanırlar...”

*****


BEN YENİ DÖLLENMİŞTİM Kİ...

Döllenme gerçekleşmiş annemin bedenine girmiştim Avrupa Topluluğu’na üyelik için başvurduğumuzda...

Henüz dünyaya çıkmamıştım, fakat kürtaja karşı olanların dediğine göre, ben artık “öldürülmesi cinayet ve günah anlamına gelecek bir canlıydım...”

Annemin karnından çıktım...

Annemin göğsünden süt içtim...

Emzik emdim...

Emekledim...

Yürüdüm...

İlkokula gittim...

Ortaokula gittim... Liseye gittim... Üniversiteye gittim...

Berlin’e, Cambridge’e, Tokya’ya, eğitimlere gittim...

Evlendim, boşandım...

Aşklar yaşadım, hayal kırıklıkları, ayrılıklar, yeni aşklar, yeni sevgililer...

Üç fiili darbe bir de post-modern darbe dediklerinden yaşadım...

İki ünlü kadından üç ayrı çocuk sahibi oldum...

Televizyoncu, gazeteci, yazar, kulüp yönetcisi falan filan bir sürü sıfat, bir sürü hayat...

Ben bütün bu hayatları yaşadım, dipsiz bir külliyata eriştim...

Döllenerek oluştuğum ve anamın karnında debelenerek dünyaya gelmeye çalıştığım sırada başvurduğumuz Avrupa’ya hala almadılar bizi...

Şangay Beşlisi alternatif niyetine az gelir bunlara ya neyse...

Başka gezegende alternatif ararım bana kalsa...

*****


SEVGİLİLER GÜNÜ YEMEĞİ...

Asitane Restoran, Sevgililer Günü yemeği adı altında özel bir mönü hazırlayarak göndermiş...

Omanlı Saray kayıtlarını inceleyerek, Helvahane Defteri’nden yararlanarak yapılan 14 Şubat Sevgililer Günü mönüsünü aktarıyorum:

ÇORBA

İskorpit balığı çorbası(1865)

SOĞUK GİRİŞLER

Karidye Pilakisi (XV. yüzyıl)

Karides, havuç, soğan, sarmısak, sirkeli ve zeytinyağlı pilaki

Gerdaniyye

Sebze ve baharatla lezzetlendirilmiş kuzu gerdan sarması... Siyah erik asidesiyle...

Hums Lokması (1469)

Kuş üzümü, çam fıstığı ve tarçınlı nohut ezmesi

Antreler için şarap; Sultaniye-Emir (Kadeh)

SICAK GİRİŞ

İstridye Külbastı (1469)

ANA YEMEK SEÇENEKLERİ

Pekmezli Ayva Dolması (1539)

Zırhla kıyılmış kuzu ve dana kıyması, pirinç, baharlı bitkiler, çam fıstığı, kuş üzümü ve pekmezli fırında ayva dolması

Kadeh Şira

veya

Mahmudiye (1539) Bal, tarçın ve karanfil ile lezzetlendirilmiş Rezaki üzümü, kaysı ve bademli piliç yahnisi.

Danei-sarı ile servis edilir

Kadeh Nariance

TATLILAR

Levzime (1539)

Badem helvası

Zerde (1650)

Bal ve safranlı tatlı

Kadeh Moskado

Mönü’nün sonunda iki kişi üçer kadeh şarap dahil toplam fiyatın 190 lira olduğu söyleniyor...

***


Elbette Sevgililer Günü’nü Osmanlı Sarayı’nın 1469, 1539, 1650 yıllarına ait spesialitelerle girmek egzantrik bir yaklaşım...

Bu yaklaşımla sevgilinizi ne kadar etkileyeceğinizi soruyorsanız, cevabından pek emin değilim...

Bu tip yaklaşımlar “cool” bir sevgili yaklaşım şekli değil...

Bana gelince, ben zaten artık Sevgililer Günü’nün yemek ağırlıklı kutlanmasını bütünüyle yanlış buluyorum...

Sevgililer Günü’nde yemek bence olabildiğince hafif olmalı...

Olmasa bile olur...

İki kadeh kırmızı şarap, üstüne bir iki parça da siyah çikolata yeterlidir Sevgililer Günü mönüsü için...

Yemeği değil, sevgilinizi ve aşkınızı hissetmek istiyorsanız...

DİĞER YENİ YAZILAR