Yılbaşı gecesi kutlaması...

Haberin Devamı

Birkaç yıldır her 31 Aralık’ta, Tanrı bana çok güzel bir yılbaşı armağanı veriyor...

Ben ilk gençlik yıllarımdan beri, işlerini son dakika yapmayı seven bir ademim...

Önceden planlamalar beni korkutuyor...

Sonra olmayacakmış gibi bir his içime giriyor...

Üstelik haftalar ve aylar öncesinden bir şeyi planlamaya üşeniyorum...

O günün hayhuyu içinde, ancak günün işlerini yapabiliyorum...

Sonrası için kolay konsantre olamıyorum...

***


Yılbaşı kutlamaları, bayram tatilleri hep son ana kadar ne yapacağımı bilemediğim zaman dilimleri...

Herkesin önceden planladığı kutlamalar ve tatiller benim için “çözülmesi gereken” stres kaynakları...

Geçtiğimiz yılbaşılarda son bir hafta on gün öncesine kadar rezervasyon yaptırmadığımdan, son dakikalarda kimselere telefon edip onları zor durumda bırakmamak için, çoğunlukla öğle yemeklerini yediğim ve benim için artık bir restorandan ziyade “kulüp” havasına bürünen restoranı arıyordum...

Her seferinde, “Biz rezervasyonlarımızı maalesef tamamladık...” diyorlardı...

Ben de “ayıp olacak şimdi, iki üç gün kala rezervasyon yaptırmak” diye düşüne düşüne, İstanbul’un ünlü mekanlarının sahibi dostlarımı istemeye istemeye aramak zorunda kalıyordum...

***


Aradığım hiçbir dostum beni geri çevirmiyordu...

Ya sahnenin yanıbaşına son dakikada bir masa atıyorlar, ya mekanda bir düzenleme yapıp rahat bir masayı bana veriyorlar, ya da zaten son dakikaya kadar beklettikleri tek masalık kontenjanlarını bana sunuyorlardı...

Minik çocuklarımla geçirdiğim ilk yılbaşı gecesinde onlara oyun salonları açan Çırağan Kempinski...

Babamın beyin kanaması geçirmesinin hemen ardından gelen yılbaşı gecesi sevgili dostum İzzet Çapa’nın son dakikada Cahide’de sahnenin yanıbaşında açtığı masada, iki satırlık gülümsemeyi bize bahşetmesi...

Yıllar geçse de unutamayacağım kalpten gelen sıcak dostlukların bir tezahürüydüler...

Hep çekinerek aradım dostlarımı...

Yılbaşı geceleri “Kim bilir ne hesaplar çekecekleri” masalardan, ittire kaktıra benden zor bela dostça hesap alacaklar, o masaların yılbaşı geceleri kendilerine kazandıracağı haklı karların çok daha azına razı geleceklerdi...

Zaten bunun için onları arayamıyordum ya...

***


Bu yıl da yine kimseleri “zor durumda bırakmayayım” diye, her zaman uğradığım restorandaki dostuma “Biz çocuklarla geliriz herhalde... Ben başka birşey söylemezsem, sen şimdiden bana bir yer ayarlarsın geçiririz mütevazi bir şekilde yılbaşını” demiştim...

Diyorum ya Tanrı ne bana ne çocuklarıma ne anneme babama, öyle sıradan bir yılbaşı nasip etmiyor son yıllarda...

Herhalde “çok şey yaşadılar” sene boyu deyip, “O bir gecede bari eğlensinler doya doya...” diyerek her yıl muhteşem bir alternatif çıkartıyor karşımıza...

Önceki akşam, laf arasında şaka gibi bir şey oldu...

Öğrendim ki, bizim “Ben başka bir program yapamam herhalde” dediğim restorandaki dostum “Sizden haber gelmeyince biz yine başkaları için rezervasyon yaptırdık...” deyiverdi...

***


Hiçbir şey söylemedim...

Çünkü artık evrenin bana ve tüm aileme yine bir hediye hazırlığı içerisinde olduğunu fark ettim... Bakalım bu sefer gündelik olağan akışın dışında gündelik gittiğimiz yerlerin dışında nerede nasıl bir kutlamayı nasip edecekti?...

Tanrı yine sevdiği kullarını düşünmüş, güzel ve farklı bir akşamı zorla bana kabul ettirmişti...

*****


YILBAŞI GECESİ NERELERDE NE VAR?..

Elbette dostum İzzet Çapa’yı aradım, önce onunla bir konuşayım diye...

Yine sıcak, yine sevecen, yine dost...

Son dakika gelmiş çatmış, tıklım tıklım dolu mekanlarında nasıl yer bulacak, nasıl masa yapacak?..

Arkaya koymaz...

Önler dolu, ne yapcak ne edecek?..

Sanki bunların hiçbiri dert değil adam için:

-”Cahide’yi mi istersin?.. Arabesk’i mi?.. Yoksa Mahalle’yi mi?..”

-”Çocuklar var İzzet’çiğim bir de anne baba... neresi uygun?..”

-”Cahide’de bu yıl Büyüklere Masallar var... Biraz büyükler için bir eğlence... Ben sanılanın aksine bilirsin muhafazakar bir insanım... Ters bir şey yok... Çocuklar da gelebilir, fakat biraz büyüklere masallar anlarsın işte... Espriler falan...”

-”Arabesk ya da Mahalle?..”

-”Arabesk’te dansöz var... Lübnan yemekleri... Çalgıcılar... Eğlence dibe vurur... Mahelle’de bütün dükkanlar var... Soft bir müzik her taraf cıvıl cıvıl... Gece yarısını biraz geçe biter, herkes Nişantaşı’na dağılır... Eğlence kırmızı halılarla kaplı Nişantaşı’nda devam eder...”

Adam dostum...

Ne demek dost?..

Kendisinden önce senin adına düşünmek demek...

-”Cahide istiyorsan, eğlence çok güzel... En yakın arkadaşım da çocuğunu getirecek... Fakat eğlence biraz Büyüklere Masallar... Çocukların küçük... Sen karar ver...”

Sonunda düşündüm taşındım...

‘Üçbuçuk yaşındaki çocuklarla bir ayağı aksayan anne ve babayı nasıl Nişantaşı’nın o muhteşem yılbaşı kalabalığında yürüteceğim’ dedim, dostumu daha fazla zor durumda bırakmadan başka alternatifler aradım...

Artık Habertürk’te koskoca bir gurme yazar olan Tayfun Topal kardeşimi arıyorum...

-”Abi Reina’yı yapalım...” diyor, “Ali Ünal’ı ararız... Çocuklar sever... Eğlence, havai fişek gösterisi falan...”

Zaten 24’ü biraz geçe kalkacağız...

Cipriani’de Volkan “Orkestra getireceğiz Cipriani’ye... Misafirler buradan da Billioner Club’a geçiyorlar...” dedi, mönüyü saymaya başladı...

***


Etiler’deki Da Mario benim ve çocuklarımın kaderlerinin defalarca belirlendiği en önemli yaşam durağıdır...

-”Ne durumdasınız?..” dedim...

Cem Akkaş, “İstediğiniz yemekle istediğiniz sıcak ortam... Her zamanki masanızı locanızı ayarlayayım...” dedi...

Sımsıcak, romantik bir İtalyan ortam olur Da Mario’da...

Uzun bardaklarla servis edilen kırmızı şaraplarda, sanki bir sevgi bir sıcaklık sunulur oracıkta...

Hepsi güzel, fakat oralar çocukların her hafta yemek yediği yerler...

Reina’nın sihirbazı Ali Ünal kardeşim, “Abi” dedi, “Çocuklara cam kenarında bir masa yaparım... Havai fişek gösterisini izlerler gece tam 24’te...”

Yemeğe değil, çocuklara anı biriktirmeye gidiyorum...

Nasıl da mutlu oldum, nasıl da cıvıl cıvıl hissettim kendimi...

Havai fişek gösterisini sanki ilk kez izleyeceğim...

Biraz da öyle galiba...

Çocuklar ilk kez görürken, anne babalar da sanki ilk kez yaşıyorlar...

Teşekkür ediyorum Tanrı’ma...

Şartları yine kendiliğinden yarattığı ve bana muhteşem bir yılbaşı hediyesi sağladığı için...

Bütün bir yıl öyle geçer inşallah...

Hepimiz ve bütün bir insanlık için...

*****


HAZRETİ DAVUD...

Adam, mermercinin bahçesinde dolaşıyordu...

Köşeye atılmış bir kaya parçası gözüne ilişti...

-”Bu mermer parçasının fiyatı nedir?..” diye sordu mermerciye...

-”O mu?.. Bedava...” dedi mermerci... “Eğer işine yarayacağını düşünüyorsan, para vermeden götürebilirsin...”

Adam şaşırdı;

-”Neden bedavaya veriyorsun ki bunu?..” diye sordu...

-”Şekli bozuk çünkü...” dedi mermerci... “Kimse satın almak istemiyor ve bahçemi işgal etmekten başka bir işe yaramıyor... Alıp götürürsen beni bir de mutlu etmiş olursun...”

“Peki” dedi adam ve aldı götürdü taşı...

***


Birkaç ay sonra mermercinin dükkanına elinde bir kutuyla girdi aynı adam...

Mermerci kutuyu açtı, içinde harika bir heykel duruyordu...

-”Şu güzelliğe bakın...” dedi, mermerci, “Eminim bu sanat eseri için büyük paralar isteyeceksin... Ama onu bana neden getirdin... Ben sadece mermer taşı satarım...”

-”Hayır, hayır...” diye cevapladı adam... “Bu sana bir hediye...”

-”Bana hediye mi neden?..”

-”Çünkü taş senindi... Senden aldım o taşı... Hatırlamıyor musun buraya altı ay önce gelmiştim... Bana bahçenin köşesinde duran bir taşı vermiştin...”

-”E... Evet...” dedi mermerci, “Taşı verdiğim o adam sendin... Şimdi hatırladım...”

-”İşte bu heykeli bana verdiğin o taştan yaptım...”

Mermerci utanmıştı...

-”Allahım, bu muhteşem heykelin o çirkin taştan çıktığına kim inanabilir ki?..”

***


Oysa Michelangelo da başka heykeltraşların almak istemediği bir büyük mermer bloğu alıp, dünyaca meşhur Hazreti Davud heykelini yapmıştı...

Mermercinin bilmediği gerçek buydu...

5.17 metre yüksekliğindeki heykel Rönesans heykel sanatının bir başyapıtıydı ve Floransa’nın sembolü niteliğindeydi...

Michelangelo Hz. Davud heykelini nasıl yaptığını soranlara şu cevabı vermişti:

-”Ben mermerlerin içinde bir melek görürüm... O meleği özgürlüğüne kavuşturuncaya dek mermeri oymaya devam ederim...”

DİĞER YENİ YAZILAR