Kanuni’den duyguları gıdıklayacak karakter yaratmak ticari istismardır!..

Haberin Devamı

Haberi duyduğumda ne kadar öfkelendiğimi bugün gibi hatırlıyorum...

Bir yapımcının hazırladığı bir diziye benim adımla bir karakter ekleyeceğini öğrendiğimde, öfkeden kıpkırmızı kesilmiştim...

Yapımcı; yaptığı alangirli işlerden ve bağlantılarından dolayı güvenilmez bulduğum ve hep derin kuşkuyla baktığım birisiydi...

Ortak bir dostumuzu aradım...

Aynen şöyle dedim:

-”Abi zahmet olmazsa ona bir söyle... Karakterini ve hayatta yaşadıklarını, sanal senaryo halinde değil bütün gerçek yönleriyle anlatacak bir diziyi hemen yazmaya başlıyorum...”

Farketmiştim ki, benim adım üzerinden, beni çağrıştıracak, fakat karşı çıktığımda, ‘O sen değilsin ki, sanal bir karakter’ diyerek, ‘aptala yatacak’ bir hamleydi yapmak istediği...

Muhteşem Yüzyıl’la ilgili Başbakan’ın sözlerinden sonra başlayan tartışma, bu taze geçmiş olayı aklıma getirdi...

***


Muhteşem Yüzyıl’ın ilk senaristi Meral yakın arkadaşımdı...

Muhteşem Yüzyıl’ın senaryosunu yazmaya ve yayınlamaya başladığında, “Kanuni’nin hayatının bilinmeyen yönlerinin anlatılacağı bir özgün senaryoyu eleştirenlere” bütün gücümle karşı çıkmıştım...

Kanuni’nin hayatı kutsal değildi, bilinmeyenleri yazılacaktı, senaryolaştırılacak oynanacaktı...

Bu ayıp değildi...

Tarihe malolmuş kişilerin hayatlarının bilinmeyen yönleri ya da o noktalardan hareketle yaratılan özgün senaryolara karşı çıkılamazdı...

Bu sanata ve yaratıcılığa karşı çıkmaktı...

Günlerce yarım gazete sayfası ebadındaki bu köşe, bu konuya ayrıldı...

O kadar ki Meral vefat etmeden önce, bana telefonda teşekkür etme ihtiyacı duydu...

***


Kanuni Sultan Süleyman’ın “Bilinmeyen ve öne çıkmayan yönlerini de içine alan bir senaryo yazıp, dizi yapmak” Meral’in (Okay) yapmak istediği bir şeydi...

Bunun için okuyor, kitaplar deviriyor, kılı kırk yarıyordu...

Senaryo olmasına karşın bir hata olmasın, gerçeklerden uzaklaşılmasın, hassas denge bozulmasın diye yoğun çaba harcıyordu...

Öyle olması doğaldı...

Hayatın ve emeğin değerini bilen bir eski Marksist’ti Meral...

Açık konuşayım...

Muhteşem Yüzyıl’ı hele Meral öldükten sonra hiç seyretmiyorum...

Ancak Cansu Dere’yle, Halit Ergenç’in aşk gecelerini içeren fragmanı izledikten sonra, dizinin artık tarihi bir dizi değil, bir pembe diziye dönüştürüldüğünü açıkça gördüm...

“Kanuni’nin hayatının esansından çok, Muhteşem Süleyman isminin kullanılarak, kesif bir pembe dizi aurasının yaratılmakta olduğunu” farkettim...

Çok hassas bir dengedir...

Tarihi bir diziyle, tarihi kullanarak pembe dizi arasındaki fark...

Meral sosyalistti, bu farkı hiçbir zaman bozmayacak bir müktesebattan geliyordu...

***


Doğrusu pembe dizi değil, isterse gece 12’den sonra yayınlanan kırmızı noktalı dizi olsun benim açımdan yayıncı olarak hiç farketmez...

Ne pembe dizilerin öpüşme sahnelerinin, ne çocukların izlemeyeceği saatte kırmızı noktalı programların sevişme sahnelerinin yayınlanmasına karşıyım ben...

Tersine olmaları gerektiğini savunuyorum...

***


Fakat pembe dizilerin veya kırmızı noktalı filmlerin yayınlanma özgürlüğünü savunmam, “İnsanların adları üzerinden ticari istismar” kurnazlığına ‘evet’ demem anlamına gelmiyor...

Açık söyleyeyim...

Geçtim Sultan Süleyman gibi tarihi kişiliği, herhangi bir insanın adı üzerinden, onu çağrıştıran bir karakteri yaratayım derken özgün senaryo adı altında “gerçeklerden uzak farklı bir kişilik yaratmak” insan haklarına aykırıdır ve kişilik haklarına tecavüz anlamına gelir...

Senaryo yazarı ve yönetmen, eğer yeterince yaratıcıysa, hayalindeki bir karakterden “çok izlenen bir dizi meydana getirebilir...”

Ya da daha önce yapıldığı gibi geçmiş bir romanın hayali kahramanını söz gelimi Reşat Nuri Güntekin’in ‘Çalıkuşu’nun Feride’sini senaryolaştırır...

Romana sadık kalarak...

***


Ancak Kanuni Süleyman ya da sizin, benim isimlerimizi kullanıp; bizleri çağrıştırarak yaratılacak hayali olduğu söylenen kahramanlar, kişilik haklarımıza ağır bir tecavüzdür...

Kim öldükten yıllar sonra, kendisini olmayacak şekilde hatırlatırcasına kişiliğiyle pek de ilgisi olmayan bir “karakterin” milyonlara gerçekmiş gibi sunulmasını ister?..

Bunun kendisine yapılmış bir haksızlık olacağını düşünmez...

Yaşarken yapamadığınız şeyi, öldükten sonra yapma hakkını kim size veriyor?..

“Kanuni’nin hayatı belgesel değil bir özgün senaryoymuş...”

Öyle diyorlar...

Geçsinler bu palavraları...

Televizyon gerçeği, ticari istismar ve sırf rating olsun diye bütün prime time’ı kaplayacak şekilde sakız gibi uzatılan dizilerden oluşuyor...

Diziler ve Muhteşem Yüzyıl olayı “özgün senaryoyla değil, sadece rating senaryosuyla” açıklanabilir...

Ayıp değil rating yapmaya çalışmak...

Fakat yalan söylemeyin...

Televizyon kanallarının yöneticileri, dizi yapımcılarına “Uzat uzat, senaryoya bir iki şey daha kat, saat 20’den al, 23’e kadar ekranda kal...” demiyorlar mı?..

Kanuni’nin hayatından yaratılan sanal (özgün) kahramanın, televizyon izleyicisinin duygularını gıdıklayacak bir dizi halinde yayınlanması, insan haklarına aykırı ticari istismardır...

Sakız gibi uzatılarak “daha fazla reklam almak için” her hafta bütün prime time’ı kaplayacak şekilde, öpüşme, sevişme ve romans sahnelerine abanarak “Kanuni’nin veya herhangi birimizin ismi üzerinden” özgün senaryo palavrasıyla yayın yapmak ticari istismarın dik alasıdır...

***


Ticaret özgürlüğünü savunmak, istismar özgürlüğünü savunmak anlamına gelmez...

Sanatı ve yaratıcılığı savunmak “kurnazlığı” ve hayat hırsızlığını savunmak anlamına da gelmez...

Yayıncı özgürlüğünü savunmak, herhangi birimizin veya tarihi karakterlerin isminin popülaritesi üzerinden ‘çarpıtılmış iç gıcıklayıcı gerçeklerle’ nemalanmak anlamına hiç gelmez...

İyi dizi yapmak istiyorsanız, ya gerçeğe mümkün olduğunca bağlı kalın, ya da tamamen özgür ve özgün kahramanlar yaratın...

İnsanın yaşanmış hayatına haksızlık, emeğe ise saygısızlık yapmayın...

Emeğin hakkını savunmanın “Başbakan’ın sözlerini savunmakla” ilgisi yok...

Diziyi yayınlayan kanalda, “emeğin” ne anlama geldiğini bilen, Marksizmi katık ederek öğrenmiş güvenilir yöneticiler var...

Ne söylemek istediğimi anlamışlardır...

Diziyi ya tarihi kişilikten tamamen kopartırsınız...

Ya da tarihi kişilikle gidecekseniz o kişiliğe yakın bir karakter hayata geçirirsiniz...

Kanuni’nin veya Gazi Mustafa Kemal’in veya Marx’ın ya da Lenin’in hiç farketmez hayatlarını, “Diziyi biraz daha uzat, prime time’ı dolu geçelim” diyerek duyguları gıdıklayacı bir içeriğe sokmak ecdadı geçtim, yaşamış insanların hayatlarına bir saygısızlıktır...

Saygısızlık ve kurnazlık hayatın hiçbir alanında ‘özgürlük’ler kapsamına girmez...

*****


HİÇBİR ŞEYDEN PİŞMAN OLMAMAK...

“Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim...” demek bir ego göstergesidir...

Narsist bir kişiliğin somut yansıması anlamına gelir...

“Öyle büyüğüm ve yüceyim ki, ben yaptıysam doğrudur... Pişmanlık duymam...” gibi egosantrik narsist savsaklamalar insan hayatını mahvederler, gelişmesini engellerler, insanı dipsiz kuyulara sürüklerler...

Ancak bilgeler ve bilgece yaşayan kimseler de yaptıklarından “pişmanlık duymazlar...”

Onlar da “yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim...” diye söze başlarlar...

***


Fakat onların bu “pişman olmadıklarını söyledikleri” sözün arkasından gelen bir sözleri vardır...

Fark oradadır...

Bilgeler ve bilgece yaşamayı şiar edinenler; “hiçbir olayın tesadüfi meydana gelmediğini” bilirler...

Yaşanan her olayı evrenin mükemmel işleyişinin bir devamı olarak görürler...

Olaylar olması gerektiği için öyle olmuştur...

Bilge kişi veya bilgece yaşamayı şiar edinen kimse, “olan olaylardan pişmanlık duymaz...”

O olayların kendi ruhsal gelişimi için ne anlama geldiğini düşünür ve çıkartır...

Yaşadığımız her olay, bizim ruhsal gelişimimiz için bir vesile, aynı zamanda bir fırsattır...

***


Böyle gördüğümüzde, her olayı bir gözlemci gibi gözlemek mümkün olur...

İçselleştirmeden, bize neyi öğretmeye çalıştığını anlayarak, öğrenerek ve bilgeleşerek yolumuza devam ederiz...

Hayatta yaşadıklarını fırsata çevirenler, başarılı olurlar...

Hayatta yaşadıklarından “pişman” olanlar, dipsiz kuyularda kahrolurlar...

Hayata içselleştirmeden bir gözlemci gibi bakmak, bir ustalık meselesidir...

Yaşam ustalığı...

DİĞER YENİ YAZILAR