Umut'un düğününde Levent Kırca'yla Mehmet Barlas'ın buruk karşılaşması...

Haberin Devamı

“Oğlumu evlendiriyorum... Sen de Bodrum’dasın... Düğününe mutlaka gelmeni rica ediyorum...” dedi Oya Başar telefonda; “Biliyorsun seninle dans etmeden bir düğün yapmıyorum...”

Yıllar önce Levent Kırca’yla ikinci kez nikah masasına oturuyorlardı...

Düğünde gelinle dans etmiştim...

- “Dans ederek geliyorum Levent sana ikinci kez...” demişti kocasına benimle dans ederken...

Telefonda o anıyı hatırlatıyor...

- “Oğlumu evlendireceğim... Seninle dans etmeden yapmam düğünü...” diyerek...

***


Umut Kırca’nın evliliği çok şık bir geceye tanıklık ediyor...

- “Çok zorluklarla yetiştirdim oğlumu” diyor, “Otel odalarında bir taraftan tiyatro yaparken... Gece oyundan geldiğimizde uykudan uyanmasın diye neler yapardım?.. Sabahları erken kalkıp bu kez başkalarını uyandırnmasın diye sessizce alıp kaçırırdım Umut’u...

Beş kuruş paramız yoktu...

Çok zorluk çekerek büyüttüğümden olsa gerek çok düşkünüm oğluma...” diyor Oya Başar...

Eski dost İbrahim Yazıcı’nın Bodrum’u tepeden gören Grand Yazıcı otelinde yapılıyor düğün...

Çok şık ve butik bir davetli topluluğu var...

***


Söz verdiğim gibi sadece Oya Başar’la iki dakika dans ederek noktalıyorum geceyi...

Başka dans yok...

Pistte eğlenenleri seyrediyorum...

Bir ara Demet Akalın şarkı söylüyor onu izliyorum...

Levent Kırca oğlunun nikahı kıyılırken muziplikler yapıyor...

Gece boyu pistten inmiyor, dans ediyor...

Sevgiyle kucaklaşıyoruz onunla...

Fakat bir şey eksik, ikimiz de biliyoruz bunu...

Birkaç adım ötede Mehmet Barlas-Canan Barlas ve çocukları maaile yakın dostları Oya Başar-Levent Kırca’nın çocukları Umut’un düğününde bulunmak için oraya gelmişler...

***


Aklım yıllar önce Mehmet Barlas’ın ATV’de yaptığı ilk televizyon programına gidiyor...

İlk programının ilk bölümüne Levent Kırca’yla beni çağırmıştı konuk olarak Mehmet Barlas...

İkinci bölümüne de Çetin Altan’la Mehmet Altan’ı...

Yakın dostlarının sevgi enerjisiyle başlamak istemişti televizyon programlarına yıllar sonra...

Önceki gece baktım, yılların kadim dostları iki ayrı masada sanki kırk yıllık dost değillermişçesine birbirleriyle pek konuşmadan oturuyorlar...

Hayat ne garip!..

Umut’a bakıyorum..

Kendi düğünün gecesinde, gelini bile bırakıp otelin dış kapıdaki arabanın yanına kadar giderek “Mehmet Amca”sını geçiriyor...

Sevginin temeli Mehmet Barlas’la Levent Kırca’nın yıllar yılı devam etmiş kadim dostluğu...

Kısa bir selamlaşmanın dışında bütün bir gece ayrı masalarda “kendi çocuklarının mürvetini” izlemekle yetiniyorlar...

***


Bir şey mi yaptı biri ötekine?..

Bir yanlışları mı oldu birbirlerine?..

Hayır...

Siyaseten ayrı düştüler...

Sonra Levent Kırca eski dostuyla ilgili bir iki söz söyledi...

Barlas en yakın dostundan bu sözleri duyunca çok alındı...

Hepsi bu...

Mehmet Barlas şimdi, Oya Başar’ın dolandırıcılara kaybettiği söylenen 2 milyon dolarla ilgili dava açması için uğraşıyor...

Hala Oya Başar’ın en yakın dostu eşiyle birlikte...

Başar düğünden önce, Mehmet Barlas’a, “Oğlumun şahidi olur musun?..” diye soruyor...

- “Babasına ayıp olur” diyor Barlas...

Teşekkür edip kabul edemiyor Umut’un şahidi olmayı...

***


Niye?..

Çünkü kör olası siyaset ayırıyor yıllar yılı birbirinin en yakın dostu olan bu iki insanı...

Levent Kırca yaptığı tabloları, yontuları Mehmet Barlas’a verirdi yıllar boyu...

Barlas, Levent Kırca’yı yere göğe koyamazdı dost sohbetlerinde...

İçim burkuluyor Umut’un düğününde...

Bir ara onları bir araya getirsem de konuştursam mı diye geçiriyorum aklımdan...

Sonra “şimdi sırası değil” diyorum...

Elbet sırası gelecek...

Onların en zor zamanlarımda dostluğundan başka hiçbir şeylerini görmedim ben...

Yeniden eski günlerdeki gibi bir araya getiremezsem onları, gözüm arkada gider...

***


Siyaset ne kadar gaddar...

Siyaset ne kadar zalim bu Ortadoğu ülkesinin sıkıntılı coğrafyasında...

Kırk yıllık dostluklar, arkadaşlıklar bir anda çıkmaz bir sokağa sürükleniveriyorlar hiçbir kişisel neden yokken ortada...

Halbuki Türkiye, dostluklarını, arkadaşlıklarını, memleket sevdasını, “birbirini yok etmeden, küsmeden, hayatı birbirine zindan etmeden devam ettirebildiği” gün, kasvetli coğrafyasının mukadderatını aşacak...

Genç Umut’un düğününün böylesine bir toplumsal istikbalin mutlu habercisi olmasını diliyorum gecede...

Gelinle Umut ne kadar da mutlular...

Gelecekten umutlular...

Bir gün bu toplum da kendi geleceğinden bu derece umutlu olabilecek mi?..

Bu ülke de bir düğün gecesi yaşayabilecek mi acaba?..

*****


“DENİZDE YÜZERKEN BABAMI DÜŞÜNÜP AĞLADIM...”

Pazar günü çocuklara yüzme öğrettiğimden de bahsettiğim bir yazı yazdım...

“İlerde muhtemelen hatırlamayacaklar yüzme öğrendikleri günü, çok daha çok küçükler” demiş, “Fakat önemli olan onların hatırlamaları değil, sizin hayata ve yeni doğan canlılara kattığnız değerdir...” diye eklemiştim...

Mehtap Ünan Pazar günkü yazıyı okur okumaz bana o içimi parçalayan maili gönderdi:

“Merhaba

Babamı kaybedeli üç yıl oldu...

Bu sene sırtüstü suda dururken birden aklıma babamın bana yüzme öğretmesi geldi...

Denizde ağladım...

Elini sırtıma koyup gergin şekilde sırtüstü yatmamı ve başımı geriye bırakmamı söylemişti...

Sonra elini yavaşça çekti, su beni yüzeyde tuttuğu için fark etmedim...

Artık yüzen bir cisim olduğumu :) söyledi...

Her şeyi, sabah erkenden denize girmeyi, yaz kış her sabah mutlaka duş yapmayı, pazartesileri sevmeyi -yeni umutlar günüdür-, arabada güzel müzik -Tino Rossi, Edith Piaf- dinlemeyi, hayvanları sevip bakmayı hep ondan öğrendim...

Dilerim çocuklar sizi yıllar sonra benim babamı hatırladığım gibi hatırlarlar...

Benim de kızımdan beklediğim en büyük ‘geri dönüş’ bu...

Beraber güzel günleriniz olsun...

Mehtap Ünan...”

***


Babası okumuştur şimdi bu mektubu...

Ruhu bir kez daha huzura ermiştir...

Ne mutlu o babaya...

*****


GÜNÜN ANLAMLI SÖZÜ

“KENDİMİZ, BAŞKALARI VE DÜNYA İLE BARIŞIK OLMAK...”

“Hayata yaklaşımımızdaki problem, onun bize kendi özbenliğimizi bulmamızı engellemesidir...

Bu da bizim için çok önemli olan hayatımızın yaşam alanlarını tehlikiye sokar...

Karanlıkta ortaya çıkan şeytandan kendimizi korumaya çalışırken, gönülden sevdiğimiz ve bağlı olduğumuz kişileri aramayı, neşelenmeyi ve mutlu olmayı unutuyoruz...

***


İnsan doğasının karanlık diğer yarısını nasıl saklarım diye düşünüp dururken, hayatlarımızın derinliğini ve zenginliğini yaşamakta ve tam kapasitemize ulaşmakta başarısız oluyoruz...

Biz eksiksiz yaratıldık...

Fakat çoğumuz bölük pörçük insanlar olarak yaşıyoruz...

Bizim kendimizden ilham aldığımız, açıldığımız, kim olduğumuz hakkında heyecan duyduğumuz yer olan gerçek doğamızı keşfetmemiz gerekiyor...

Fantezilerimizden doğan benliklerimizi değil, zıtlıkları aşarak kendi ruhlarımızın en büyük versiyonunu ortaya çıkartmamız gerekiyor...

Şişirilmiş büyük fantezilerimizin kurguladığı yaşamlarımız, acılarımızdan ve keşfedemediğimiz potansiyel gücümüzden doğuyor...

Bizi geleceği yaratmaktan alıkoyan şey, gölgemiz, karanlık taraflarımız, sırlarımız, bastırılmış duygularımız ve gizli dürtülerimizdir...”

(Debie Ford’un Kendimiz Başkaları ve Dünya ile Barışık Olmak isimli çalışmasından...)

DİĞER YENİ YAZILAR