Fethullah Gülen’in dönüşü...

Haberin Devamı

Birkaç gün önce, ünlü bir gazeteci dostumla sohbet ediyordum...

Hükümette ve Başbakanlık’ta güçlü kaynakları vardı...

“Tayyip Erdoğan, Türkçe Olimpiyatları’nın kapanışına gitmeyecek sanırım...” dedi...

Ben hayatı “empati” duygusuyla yaşarım...

-”Senin kadar Başbakanlık’ta istahbaratım güçlü değil... Ancak ben Başbakan’ın, arada hiçbir sorun olmadığını göstermek için özellikle Türkçe Olimpiyatları’nın kapanış törenine katılacağını düşünüyorum” dedim...

İki gün sonra Başbakan, Arena Stadı’nda Fethullah Hoca’yı “Türkiye’ye çağıran” o ünlü konuşmasını yaptı...

***


Başbakan tam bir siyasi gibi davrandı...

Olağanüstü mahkemelerin savcılarının görevden alındığı bir zamanlamada, “O konu ayrı bu konu ayrı” dercesine Fethullah Gülen cemaatinin yaptığı Türkçe Olimpiyatları ve okullar hizmetine övgüler düzdü, Gülen’i de “Artık gurbet yeter” diyerek Türkiye’ye çağırdı...

Başbakan’ın hamlesiyle arada varolduğu söylenen buzlar, insani noktada erimiştir...

Ancak Gülen’in halen gelmekte mütereddit davranmasını da haklı görüyorum...

Türkiye “güce tapan kesimlerin çok fazla olduğu, aynı zamanda her türlü provokasyona çok açık” bir ülke...

Böyle bir ülkede Fethullah Gülen’in gelmesiyle hiç beklenmedik birçok şey olabilir...

Gülen’in orada bulunması, hem olaylara belirli bir mesafeden bakmasını sağlıyor hem de konumu itibariyle günlük hayhuyun içinde olmaması gereken bu kişiyi nispeten uzakta tutuyor...

***


Muhtemeldir ki Gülen cemaatinden birçok kişi Fethullah Hoca’nın Türkiye’ye gelip, her olayda kendisini göstermesini isteyecektir...

Bizce Türkiye’deki günlük işlerden kendisini ne kadar uzakta tutarsa, o kadar az yıpranacak, o kadar az tartışmaların içinde olacaktır Fethullah Gülen...

Bazen mesafe, hayatı dengede tutmak için şarttır...

*****


HİÇ MEDYATİK AŞK YAŞAYACAK MOOD’DA DEĞİLİM!..

Bir zamanlar yerini bile bilmediğim bir yerde ev tuttuğumu yazmıştı Takvim gazetesindeki arkadaşlar...

Dün de “Yeni bir medyatik aşk mı başlıyor” diye bir haber patlatmışlar...

Siyasette bu kadar “derin haber yapma kapasitesine sahip olup” da magazinde bu kadar hata nasıl oluyor bilmiyorum ancak onları bir kez daha hayal kırıklığına uğratacağım...

“Yeni bir medyatik aşk mı acaba” sorusuyla yazdıkları habere de cevabım “hayır” olacak...

Kusura kalmasınlar “medyatik aşk yaşayacak bir mood’da hiç değilim bugünlerde, hatta son iki yılda...”

Hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm...

Dünden beri üç çocuğumla gayet mutlu, sevgi ve aşk dolu bir hafta sonu yaşıyoruz...

***


Gazetenin medyatik aşk haberini görecek mood’da bile değildim, değil ki “o haberin aşkını yaşayacak havada olayım...”

Dün sabah 9.30 civarında minikler geldi...

O ara büyük kızım telefonla mesaj atıyordu:

“Baba evde misin geliyorum...” diye...

Üç çocuğumla “aşk ve sevgi dolu” bir Babalar Günü hafta sonu önümde durmaktaydı...

Yandaki evde babam oturuyor...

Onunla da bugün kutlayacaktım kısmetse “Babalar Günü”nü...

***


Elbette çocuklarla ve babayla kutlanan “babalar günü” yaşanan ve yaşanacak aşklara engel değil...

Ne ki, “aşkı yaşamak için, önce yaşadıklarını sindirmek, arkada bırakmak, yenileri için açılacak bir kalp hazırlamak gerekir...”

Benim kalp işlerim öyle potadan dönen her topu basket yapan ribaund ilişkilere benzemez...

Büyük kızım dün kardeşleriyle kendisini uzun zamandır gitmediğimiz bir restorana götürmemi istedi...

Öğlen çıktık oraya gittik...

Oyunlar oynuyorlar, yemek yiyorlar, eğleniyorlardı...

Medyakafe’nin sahibi ortaokul birden otuz yıllık okul arkadaşım Aydın (Özdalga) aradı...

“Bir aşk ilişkin mi başladı acaba diye soruyor Takvim gazetesi haberinde” dedi...

O sırada çocuklarımla restoranda oyunlar oynuyor resimler çektiriyorum...

“Yanımdan bile geçmez Aydın’cığım” dedim, “şu sıralarda medyatik bir ilişki...”

O otuz yıldır olduğu gibi akıl vermeye başladı telefonda...

“Böyle bir şey yapmamalısın...” falan filan...

“Oğlum Aydın” dedim, “Şahnaz dediğin on yıllık arkadaşım... Benim medyatik bir aşka yelken açacak ne bir mood’um ne de havam var... Medyatik bir ilişki bugünlerde yanımdan bile geçmez... Nefesini boşuna tüketme...”

***


Çocuklara döndüm...

Onlara gönül huzuruyla kavuşana dek iki koskoca yılım geçti...

İlk yılda çocuklarımla Suavi’nin ‘Tükenme’ parçasının ilk bölümünü söylüyordum... Şöyleydi o bölüm;

“Bekleme

Ben senle güneşi bulmaya geldim...

Ürkme, kavganı sormaya geldim

Gücenme

Güneşten sunmaya geldim...

Kapkara geçiyor günler

Hesabı yok

Ekmeğin az, tuzun tadı yok

Çocuklar, belki gülmüyor

Kayalık sevdalar dikenli yollar

Pusu kurulmuş dinmez ağıtlar

YÜZÜNE KAPANIP AĞLAMAK VARDI

OYSA BEN SENİ BULMAYA GELDİM

KALBİNE GÜNEŞİ ASMAYA GELDİM

TÜKENME...

Bekleme

Ben senle güneşi bulmaya geldim

Ürkme,kavganı sormaya geldim

Gücenme

Güneşten sunmaya geldim...

Kapkara, geçiyor günler

Hesabı yok

Ekmeğin az, tuzu tadı yok

Çocuklar belki gülmüyor...

***


Tam bir yıl çocuklarımla sarılıp bu şarkıyı dinledik biz...

Çok sonradır gelmesi hayatımıza şarkının ikinci bölümü...

Biz o şarkının ikinci kısmını daha birkaç aydır seyretmeye koyulduk...

Ona da Türkiye’nin şartları elverirse elbet...

Çok yenidir Tükenme şarkısının ikinci bölümüyle gelen çocuksu mutluluğumuz...

Yepyeni...

***


Dün nihayet ikinci bölümünü dinledik çocuklarla...

“Sana yepyeni türküler verdim

Uzak dağların ötesinden gelen

Sana yepyeni çiçekler verdim

Kapıyı aç bulutlar girsin

Gülmeyi bilen çocuklar geldi

Tükenme

Alevlerin arasından yüzler geçiyor

Yüzler alevlerden türkülere geçiyor

Günler alevler gibi geçiyor

Koş, aç kapıyı

Yeni ufuklar getirmiş

Gülmeyi bilen çocuklar

Bak çocukların ellerinde güzel günler var, güzel günler...

***


Eğer bir “babalar günü” hikayesi izlemek isterseniz bugün... Google’a girin, Suavi “Tükenme” diye yazın...

Dört dakika 26 saniyelik bir klip çıkacaktır karşınıza...

Adı “Tükenme...”

Suavi söylüyor...

Takvim’deki arkadaşlar da internet sitelerindeki arkadaşlar da kusura bakmasınlar...

Medyatik bir aşk yaşayacak mood’da hiç hissetmiyorum kendimi...

Kısmetse gönlü zengin kutlanacak bir “babalar günü” yetecektir bu faniye...

*****


AŞK YAŞAMAK VE AŞKI YAŞAMAYA HAZIR OLMAK...

Her aşk bir umut bir heyecandır...

Aşkın başlaması böyledir...

Ne ki aşkın bitmesi de hüzün ve yıpranmadır...

Yıpranan kalp bir süre kendine gelemez...

Kendini toparlayamaz...

Nekahata ihtiyaç duyar...

Yaralarının yavaş sarılmasından, zamanın geçerek ilaç olmasından medet umar...

Kalbin yeniden kıpır kıpır bir aşk yaşayabilmesi için, yeniden çarpmaya başlaması gerekir...

Oysa çevre ribaund ilişkilerle doludur...

Potadan dönen topların, ribaundda alınarak yeniden çembere sokulmaya çalışılması gibi, biten bir ilişkinin hemen ardından yeni bir ribaund ilişkiyle teselli bulunmaya çalışılır...

***


Çarpmayan kalplerden, olmayan aşklar çıkartılmaya uğraşılır...

Aşk, bir duygu patlamasının, bir yenilenme duygusunun heyecanı olarak değil, bir ego yenilgisinin cevabı haline sokulur...

Yeni yıkılmış egoların, hemen arkasından başladıkları ilişkiler, “aşktan ziyade, rövanş”tır...

Bunları kendim için yazmıyorum...

Son yaşadığım kırık aşkın üzerinden iki sene geçti...

Hatırı sayılır bir süredir bu...

Kalp çarparsa bir süre sonra yolunu ve nehrini bulur...

Bu işlerde büyük konuşulmaz...

Ne ki medyatik aşklar, aşkın ötesinde de ağır yükler bindirdiklerinden, yaraların sarılması için fazladan zaman gerektirirler...

Alain Delon arka arkaya yaşadığı medyatik aşkların yorgunluğundan, bugün koskoca şatosunda köpekleri ile yaşamak zorunda kalıyor...

Şükür ben daha müstakbel köpeklerimi, öz çocuklarıma tercih etme noktasına gelmedim...

Yine de, Alain Delon’un yaşadığı ağır depresif durumlara düşmemek için “medyatik aşk denilen yoğurdu artık üfleyerek yeme vakti” geldi...

DİĞER YENİ YAZILAR