Beşiktaş Milangaz yol ayrımında...

Haberin Devamı

Kimse tahmin etmiyordu çünkü 9 milyon dolar destekle kurulan Beşiktaş-Milangaz takımının bütçesi, rakibi olan Fenerbahçe, Galatasaray ve Anadolu Efes’in altındaydı...

Şeref Yıldırım ile Ergin Ataman’ın aylarca “şapkadan tavşan çıkarmaya çalıştıklarına” bizzat ben şahit olmuştum...

Her gün sahilde buluşuyorlar, internetten basketbolcu piyasasına giriyorlar, saatlerce kafa kafaya verip “parasız Beşiktaş’a” hangi basketbolcuyu transfer edeceklerinin beyin jimnastiğini yapıyorlardı...

İyi bir fiyata iyi bir oyuncu bulurlarsa, Şeref Yalçın soluğu Milangaz’da alıyor, yavaş yavaş Erdoğan Demirören’i aşan bütçeye razı etmek için ter döküyordu...

Erdoğan Demirören’i inandırdılar, bu takımı takım yapacaklarına...

Uçmadan bir miktar parayı alıp kılı kırk yararak takım oluşturdular...

Türkiye kupasında kendisinden çok daha yüksek bütçeli Fenerbahçe Ülker’i yendiklerinde, bütün basketbol otoriteleri “şans” kelimesini kullandı...

Bu “şans” sözü basketbolcuları demoralize etmek yerine kamçıladı...

Euro Challenge Kupası alınınca, bir Avrupa Kupası kazanmış olmanın verdiği güçlü bir rüzgar esti...

Fakat basketbol otoriteleri denilen çok bilmiş ulema buna da vakit kaybetmeden bir kulp bulacaktı:

“Euro Challenge’a katılan Avrupa takımları zayıf takımlar... Alınan bu kupa çok bir şey ifade etmez...”

***


Yine sallıyorlardı...

Çünkü önyargılıydılar...

Bir takımın nasıl adım adım takım haline geldiğini bilmezlerdi...

Varsa yoksa “isim” diye niteledikleri starların sayılarının hesabını tutmayı basketbol sayarlardı...

Çok ilginçtir; bu basketbol uleması, basketbol gibi, futbolun askine “şans” faktörünün çok az rol oynadığı bir spor dalında, bir sezonda hem Türkiye Kupası, hem Türkiye Ligi hem de Avrupa Challenge Kupası’nı kazanan ve bir “tarih” yazan Beşiktaş-Milangaz takımıyla ilgili son haftalara gelene kadar hala “en iyi takım” demekten imtina ediyorlardı...

Hala Efes’in, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın, Beşiktaş Milangaz’dan daha iyi takım olduğunu düşünüyorlar, maç yorumlarında bunu söylemekten hiç çekinmiyorlardı...

Oysa Fatih Terim’in bir zamanlar iki yardımcısıyla Florya’da kafa kafaya verip bir takımdan Avrupa Şampiyonu yarattığı gibi, bu işin hamurunun inanç, arzu ve emek olduğunu içlerinde hissetmiyorlardı...

***


Beşiktaş Milangaz basketbol takımı ve yöneticileri, basketbol gibi “bütçe eşittir başarı” denilen bir spor dalında bile, “Bütçe her şey değildir... Başarı için çok şey gerekir” diyerek tüm Türkiye’ye bunu ispatladılar...

Arroyo gibi son saniyede şampiyonluk sayısını atarken bile eli titremeyen soğukkanlı bir oyuncuya sahip olan takımın bütün oyuncuları söz birliği etmişcesine maçtan sonra “Maçlardan sonra kazandığımız kupalara şans dediler... Şimdi ne diyecekler?..” diye soruyordu...

Ancak hayatın en büyük kavşağı en büyük başarıların yaşandığı andadır...

Beşiktaş-Milangaz’ın şampiyon olduğu dakikalarda, Ergin Ataman’ın onlarca sözünün arasında ettiği tek bir söz “büyüteç altına alınmalıydı...”

Ergin Ataman, “Bundan sonra maddi sorunlar olursa biz olmayız” diyordu...

Sözlerinin anlamı açıktı...

Ergin Ataman, Fikret Orman ve Beşiktaş yönetiminden, Beşiktaş’taki genel belirsizlikten kaynaklancak bir mali sistemin içinde üç şampiyonluk almış takıma yazık edilmemesini istiyordu...

***


Yöneticilik yapmıştım biliyordum...

Üstelik Şeref Yalçın aylarca bana dert yanmıştı...

Kulübe bir para geldi mi sıraya girenin haddi hesabı olmazdı...

O para basketbola gidecek, oyunculara verilecek “ölme eşşeğim ölme” şeklinde özetlenecek bir süreçti...

Defalarca basketbolcuların hepsi paralarını beklerken, kulübe gelen para başka ihtiyaç duyulan yerlere aktarılmış, basketbolculara ne deneceği bilinememişti...

Sponsor onun için önemliydi...

Milangaz, Erdoğan Demirören’le kurulan birebir ilişki, basketbol şubesinin aradığı taze kana ilaç olmuştu...

Ergin Ataman bu sistemin bozulmamasını istiyordu ve “Top Başkan’da” diyordu...

Fikret Orman iyi bir Beşiktaş’lıdır...

Erdoğan Demirören’in ve bugünlerde çok tartışılmasına rağmen Yıldırım Demirören’in olduğu gibi...

Bu üçlü Beşiktaş’ın üç şampiyonluğunu sağlayan, tarihi başarıyı yaşatan sistemi bozmayacaktır...

Bozmamalıdır...

En zirvede olduğun an, en büyük kavşaktasındır...

Bu basketbolun ötesinde hayatın vazgeçilmez bir gerçeğidir...

*****


İYİLİK VE KÖTÜLÜK YAPTIĞINDA...

“Herhangi bir kişiyi düşündüğün anda, otomatik olarak ‘telepati’ dediğimiz bir biçimde, o kişinin beyniyle senin beynin arasında bir bağlantı kurulur...

Bu tamamen senin kontrolünün dışındadır...

Bu çalışma sistemine senin müdahale etmen olanak dışıdır...

Ne kadar uzakta olursa olsun bu düşünme eylemi gerçekleştiğinde, senin beynin ile onun beyni arasında, bilgin dışında anında bir bağlantı kurulur...

***


Ve artık sen, onun hoşlanmayacağı bir biçimde onun aleyhine konuşmaya başlarsan, sende varolan pozitif enerji, bu bağlantı yoluyla onun hakkını ödeyene kadar ona akar ve yüklenir...

Ya da tersine o kişi senin hakkında konuşuyorsa, bu olay tersine senin lehine gerçekleşir...

***


Birisi sana iyilik yaptığında sen de anında ona bir iyilik yapacaksın...

Ya da anında beynin o iyiliğin karşılığını pozitif enerjinden ödeyecek...

Ödeyecek pozitif enerjin yoksa, bu defa da aksine onun negatif enerjisi sana akacak...

Halk dilinde “günah alma” diye bilinen sözün dayandığı sistemin tekniği budur...

***


Diyelim ki birine kötülük yaptın...

Yine sistemin işleyişiyle, ilgili devreler anında çalışırlar...

Yaptığın o kötülüğün karşılığı olan pozitif enerjiyi anında o kişiye ödersin...

Ya da ödeyecek pozitif enerjin yoksa bu defa da onun negatif enerjisini sen üstüne alırsın...”

(Ahmed Hulusi’nin Evrensel Sırlar kitabından...)

*****


ANKARA’YA ÖDÜL ALMAYA GİDERKEN...

Şahnaz Çakıralp aradı geçenlerde:

-”Siyaset Dergisi Onur Ödülü’nü sana vermek istiyor... Derginin kurucusu, genel yayın yönetmeni Gül Kılıçarslan seni aramak istiyor... Seni tanıdığımı bildikleri için bana ulaştılar... Veriyorum numaranı...”

Bu kız bir alem...

Ben boşanma haberleri, yaşadığı onca gerginlik hayatını olumsuz etkiliyor mu diye düşünürken, o sanki hiçbir şey olmamış gibi, işinin başında kendi gündemini yürütüyor...

Gül Kılıçarslan aradı kısa bir süre sonra...

Siyaset Dergisi’nin onur ödülünü bana vereceklerini tekrarladı, “Sizi Ankara’da görürsek çok mutlu olacağız...” dedi...

***


Ankara’daki ödül törenlerini bilirim...

İstanbul’da bazı “çok ünlü ve önemli!! şahsiyetler”, ödül verildi mi Ankara’ya gelmezler...

Burun kıvırırlar...

Orada bir temsilcilerine ödüllerini aldırırlar...

Sunucuda mikrofondan ilan eder;

-”Efendim, kendileri reddedemeyecekleri bir durumla karşı karşıya olduklarından ödül törenimize katılamadılar... Bilmem kim bey, onların yerine ödülü alacak...”

O bey de her kimse, gelmeyen vatandaşın “bir mesajını” söyler... Ona itinayla söyleyeceği mesaj yazdırılmıştır, çok ünlü ve önemli kişiler tarafından...

Böylece hem kişinin ne kadar çok işi olduğu, ne kadar önemli olduğu algısı davetlilere verilir, hem de onlara özel mesaj gönderilerek “bu kadar önemli işi arasında” size mesaj yazdırarak kendinizi özel hissetmeniz sağlanır...

***


Bunlar hep, halkla ilişkiler metotlarıdır...

“Algı yönetimi” diyorlar adına...

Hepsinin omurgasının ölçülerini bildiğimden gülüp geçiyorum, bu kendini kıymetli ve önemli göstermek isteyen “ego duvarlarının altında ezilmiş algı yöneticisi olduğunu zanneden” zavallılara...

Her ödül törenine gidemedim, fakat “makul bir mazeretim ya da birilerinin bana daha fazla ihtiyacı” vardı, gidemediğim durumlarda...

Hele Ankara...

Kolej’inde, Siyasal’ının Basın Yayın’ında okuduğum, gazeteciliğe başladığım, gazeteciliği öğrendiğim şehre “Onur Ödülü” almaya çağıracaklar da ben burun kıvıracağım, temsilci göndereceğim...

Bunu başkalarına değil kendi varlık nedenime bir ihanet sayarım...

Başkası için değil önce kendi anılarıma ve geçmişime duyduğum saygıdan giderim Ankara’ya...

İki yıla yakın bir zamandır çocuklarımla gittiğim yaz tatili hariç ve yine Ankara’ya gittiğim bir ödül töreni hariç, İstanbul dışına çıkmamışım... Bugün kısmetse yine Ankara’dayım...

Spordan sonra, siyaset ödülünü de Ankara’da alacağım...

İstanbul’da televizyon yıldızı ödülleri aldım hep...

Ankara’da spor programları ve siyaset onur ödülü...

Geçmişimle mi barışıyorum acaba?..

Kim bilir?..

DİĞER YENİ YAZILAR