Bir kadının gözleriyle kocasına teşekkür ettiği an...

Haberin Devamı

Önceki günkü 23 Nisan kutlamalarını anlatan çok fotoğraf vardır elbette...

Anıtkabir’e gidenler...

Meclis’e gitmeyen BDP’liler...

Meclis’e giden generaller...

Başörtülü eşleriyle bir ilki gerçekleştiren ve törenlere katılan Meclis Başkanı, Başbakan ve Bakanlar...

Ne ki eğer 2012 23 Nisan’ını sinema diliyle anlatmak isteseniz, dün Hürriyet gazetesinin sürmanşetindeki fotoğrafı, filmin sonunda dondurur, castı üzerinden akıtırsınız...

O fotoğrafta, bir kadının kocasına bir “şükran” bakışı vardır...

Onunla gurur duymasının bakışlarına yansıyan resmi görünür...

Emine Erdoğan’ın 23 Nisan resepsiyonunda, kocası Tayyip Erdoğan’a bakışını dikkatli bir şekilde süzün...

O bakışta bir teşekkür, o bakışta bir gurur var...

Kocasının kendisi için yaptıklarına duyduğu şükran ve o insanın kadını olmaktan kaynaklanan gurur...

***


Hayat çoğu zaman siyasi gözükse de esasen siyasi değildir...

Çok daha fazlasıyla insanidir...

Turgut Özal yıllar önce Mehmet Barlas’a şöyle dedi:

“Semra’ya çok yükleniyorsun... O da sana çok kızıyor... Benim bir derdim yok... Fakat unutma, bir erkeğin karısıyla kavgalıysan, onunla uzun süreli dostluk yapman pek mümkün olmaz... Hayat böyle bir şeydir...”

Mehmet Barlas bu sözü hiç unutmadı...

Turgut Özal’dan duyduğu bu sözün aynısını, çok başka bir ortamda, çok başka bir zamanda, çok farklı ve çok etkin bir kişiye söyledi mi bilmem...

Fakat yaşam “kadınlarına laf edilen erkeklerle hiçbir zaman doğru düzgün bir dostluk ilişkisi kurulamayacağını” çok başka yerlerde çok kere öğretti bana...

Başörtüsünün kamusal alanda giyilip giyilmeyeceği, birçoğumuza uzunca bir süre “siyasi bir mesele” olarak geldi...

***


Dünkü fotoğraf, “siyasi denilen meselelerin ne kadar insani olduğunu” gösteriyor...

Türkiye’de içinde bulunduğum laik kesim, “Bir erkeğin karısının kıyafetinden dolayı kabul edilmediği bir ortamı, hiçbir zaman sindirememesinin altında siyaset değil, esasen insaniyet yattığını” nihayet anlıyor...

Bu coğrafyada hiçbir erkek “eşinin tasvip görmediği” bir ortamı yaşam alanı kabul etmez...

Tayyip Erdoğan için geçerli olan bu gerçek, İlker Başbuğ için de geçerlidir...

Hepimiz için, bütün erkekler için geçerlidir...

Siyasi sandığımız kavgaların arkasındaki insani boyutlara empati yaptığımızda hayat hepimiz için rahatlayacak ve kolaylaşacak...

Emine Erdoğan’ın gözlerinin içine iyi bakın...

Kocasına olan bakışlarının altındaki mesaj bunu anlatır...

O bakışlarda her şeyi gösteriyorlar...

Sonra Balbay’ın kızı Yağmur’a da bir bakıverin isterseniz...

Babası için 23 Nisan’da okuduğu şiire...

Onunla gurur duyduğunu söylemesine...

Belki Balbay‘a da bir empati yapabilirsiniz...

Kim bilir?..

*****


NİHAYET YAZ GELİYOR...

Hayatımın en belki de en güzel yazını geçen yıl geçirdim...

Çocuklarımla uzun zamandır beraber olmamıştım...

Onlarla birlikte, İstanbul’a neredeyse hiç gelmeden elli günden fazla deniz kenarında kaldım...

Yazılarımı oradan yazdım...

Çocukların deniz kenarında, güneşle, havuzla ve denizle yaşadıkları mutluluğu bozmadım...

Kendim ise, denizin dalgalarının hışırtısında, akşam piyanolarının huzurunda, yazılardan kopmayan bir sahil çocuğu hayatını kendime uygun gördüm...

Fark ettim ki, 14-15 yaşımdan beri, doğru düzgün bir tatil yapmamışım...

Yaz günlerini deniz kenarında, tatil havasının keyifli dinginliğinde geçirmemişim...

Kafamı boşaltıp, yeni bir kışa kendimi hazırlamamışım...

***


Geçtiğimiz bütün bir kış, “Yazın yaptığım tatile dua ettim...”

Onu yapmasaydım, bugünleri nasıl geçirirdim diye düşündüm durdum...

Hayat bu coğrafyada, mutlu ve mesut yaşamaya müsait değil...

Belki de onun için yaşadığımız bu Ortadoğu coğrafyası, hayatın zıtlıklarından oluşan mucizelere ve kendine has bir sihre ve gizeme sahip...

Yaz gelecek diye çok içimden geçirdim...

İlk kez 7-8 yıl önce Sabah gazetesinde yazarken, fark etmiştim yaz günlerinin hayatımda yaptığı değişiklikleri...

***


Şöyle demiştim, 45 yaşında ilk kez “yaz”ı fark edişimi:

“20 yaşımdan başlayarak 25 yıl her gün, her saat, her ay, her yaz, her bahar haberle geçen ömrüm gözümün önüne geliyor şimdi...

Haberden bir gün kopmaya fırsat bulamayan yaz günleri, geceleri, denizde yüzerken bile kafamdan gitmeyen haber organizasyonları...

Fark ediyorum ki haber yaptığım 25 yıl boyunca hiçbir “yaz”ı büyük bir özlemle karşılamamışım...

Keyfini biraz çıkarsam da esasen hiçbir baharda yeniden doğmamışım...

Çünkü kendimde değilmişim...

Çünkü kendimi başka hayatları aktarmaya adamışım...

Onu meslek yapmışım...”

***


Şükür ki şimdi kendimdeyim...

Yazı büyük bir özlemle beklemekteyim...

Kim bilir belki güzel bir yaz geçireceğiz...

Çoluk çocuk bir nebze mutluluk ve keyif hissedeceğiz...

Hayat 7-8 yıldır başka bir anlam kazandı benim için...

Tenim baharı ve yazı tanıdı...

Güneşi zaptetmeyi terk etti...

Güneşle yaşamaya, güneşe günaydın demeye rağbet etti...

‘Kalimera ilye kalimera...’

Şimdi bu şarkı daha bir güzel geliyor kulağıma...

*****


SİZE GELECEKLE İLGİLİ BİLGİ VERENLERE İNANMAYIN!..

Yaşamın düzeni, bir dalganın hareketleri gibidir...

En üst noktaya çıkışla, en alt noktaya iniş...

Dün “Evrenin Sırları” kitabından alıntı yaptığım Ahmet Hulusi, “Bu gerçeği bilen birisi, karşısındakileri rahatlıkla etkisi altına alabilir” diyor...

“Örneğin işi iyi gitmekte olana, yapamayacağı bir şeyi teklif eder...

Nasıl olsa hayatın içinde iyilik kötülüğü takip edecektir...

O kişi o teklifi yerine getiremeyince, ‘İşte bak benim dediğimi yapmadın, neticede başına bu geldi’ diyecektir...

Başa gelen kötülüğü, kendisine rağmen yapılan işe bağlayacaktır...

Kendisini bu yolla şartlandırarak etkisi altına alacaktır...

Öte yanda, kötü durumda olana, ‘Sabret, iyi günler yakın, başına yakında iyi bir iş gelecek’ diyerek çıkış noktasına işaret edecektir...

O noktanın gelişi zaten gidişatın doğal seyridir...

O nokta geldiğinde, onu kendisinin ona ulaştırdığını düşündürtecek ve şartlandıracaktır...

Böylece onu kendisine bağlayacaktır...

İnsanları, belirli kişilerin kendilerine bağlamalarının en geçerli noktası, o kişinin kendisini her yaptığı işin bir hikmete bağlı olarak ortaya çıktığına inandırabilmektir...

Zaten buna inandığında insan, eliyle kendini teslim etmiş demektir...

Çeşitli yollarla gerçeğe dair aldıkları bilgileri, sırf insanları istismar ederek yaşamak için kullananlar vardır...”

***


Yaşamınızda iyi ve kötü olaylar bir dalganın çizdiği daire gibi arka arkaya gelecek ve siz bunları yaşayarak, alacağınız ibretlerle kendinizi geliştireceksiniz...

Mümkün olduğunca olayın bir tarafı gibi değil, bir gözlemcisi olarak kalarak...

Kendinizi ve maddeyi çok fazla ciddiye almayın...

Su buhar olduğunda hiç görünmediğini aklınızdan çıkarmayın...

Buhar bulut olduğunda da “beyaz” dışında elle tutulur bir şey olmadığını hatırlayın...

Elle tutulamayan buharın ve bulutun, nasıl bir anda yeniden yağmur ve kar olarak su yani madde haline geldiğini düşünün...

Her görmediğiniz şeyin aslında yok olduğunu sanma vehmine kapılmayın...

Her gördüğünüzün de gördüğünüzden ibaret olduğunu zannına elbette...

İyi okumalar...

DİĞER YENİ YAZILAR