Çocuklarım yokken, benim için vakıf kurmasını istediğim gazetecinin Ahmet Kaya röportajı...

Haberin Devamı

O yıllarda çocuklarım yoktu...

Deliler gibi çalışırdık hepimiz...

Hürriyet’te benimle Pazar röportajı yapmaya gelmişti Mutlu’yla (Tönbekici) da ikisini birden SHOW Haber’e almıştım...

Sonra Mutlu belgesel yapmaya Hindistan’a gitti...

Aslı (Uğurlu) kaldı bende, haber merkezinde...

Çocuk gibiydi...

Dünya güzeli bir kalbi vardı...

Balık burcuydu, duygusaldı ve sezgileri çok güçlüydü...

Yaşam haberlerine, duygu yüklü haberlere, hep Havva’yla beraber onu görevlendirirdim...

***


O kadar çok severdim ki onu, tehditlerin gırla gittiği bir günde ona dönmüş ve şöyle söylemiştim:

“Ölür gidersem, benim adıma bir Gazetecilik Vakfı kurarsın... Haber merkezinden birkaç arkadaşla beraber... Sizden başka gazeteciliğimi devam ettirecek kimsem yok...”

Unutmuşum Ahmet Kaya gecesini...

Üzerinden 13 yıl geçti...

Yönetmenim Caner’den (Erdem) “Gecenin haberini bulabilirsen bir gönder de izleyeyim...” dedim...

Caner de Ahmet Kaya gecesinin ertesi günü yayınlanan tam 16 dakikalık haberinin kasetini gönderdi...

***


Kaseti izlerken o geceyi, o anı ve o röportajı beynimde flaşlar çakarak hatırlamaya başladım...

O gece duyarlı ve duygu yüklü yaklaşımına en çok güvendiğim editörüm Aslı‘ya rica etmiştim...

- “Aslı burada çok gergin olaylar oldu... Şimdi git Ahmet Kaya’ya... Benim rica ettiğimi söyle... Sahnede söylediği şeyleri aynen söylesin... Fakat sahnede yaptığı gibi sinirlenerek değil, sakin sakin söylesin... Barışçı ve yumuşak bir havada konuşsun... Sen de öyle yap röportajını... De ki ona yarın gece bu olayın haberini sizin bu röportajla vereceğiz... Söz veriyor Reha Bey...”

***


Aslı aynen böyle yaptı...

Ahmet Kaya da aynen dediğimiz gibi kararlı, fakat sakin ve saldırıdan mağdur olarak konuştu...

Baktım ki, kimselerin Ahmet Kaya’yla konuşmaya cesaret edemediği o gece, Kaya’nın bütün röportajı bizim haberde yayınlanmış...

Üstelik Kaya mağdur bir şekilde “Devlet burada istiyorlarsa alsın götürsünler beni” diyor...

Haberde o günlerin koşullarında inanılmaz dikkatli bir dil kullanılmış...

Ve Ahmet Kaya sadece o haberden dolayı, 6.54 yılla 13 yıl arası hapis istenen yargılamadan beraat etmiş...

Daha sonra başka yerlerde yayınlanan montajlanmış fotoğrafların haberlerinden hüküm giymiş...

Hayata bakın...

Aslı daha sonra biz hep beraber Star’a geçmişken çok büyük trafik kazası geçirdi...

İki ay komada kaldı...

Dokuz yıldır kendine gelmeye çalışıyor...

Röportajda onu görünce, aradım “Hadi gel buluşalım” dedim “tarihe ışık tutan röportajı sen yapmışsın...”

Üç çocuğumla beraber buluştuk onunla...

Ne de olsa, hiç çocuğum yokken, ona söylemiştim “Ölürsem adıma bir Gazetecilik Vakfı kurarsın“ diye...

Üniversiteye yeniden başlamış 40 yaşında...

Aslı’yla kalplerimiz uzak kalmıştı...

Beni çağırıyormuş o kalp, kaset işleri bunun vesilesiymiş...

Dün buluştuk...

Ahmet Kaya’yla yaptığı röportajından gurur duyduğumu söyledim Aslı’nın...

Kimseler röportaj yapmaya cesaret edemezken...

Röportaja koyduğu başlıktan onur duyduğumu belirttim...

Başkaları en galiz küfürleri kendi röportajlarının başlığına taşıyorlardı biz bunları yaparken...

Felç geçirdi, on kere ölümden döndü Aslı..

Dün bana bir ara aslında öldüğünü ve oradan geri geldiğini söyledi...

Öldüğünde neler gördüğünü, nereye gittiğini anlattı...

“İnanıp inanmamakta serbestsiniz Reha Bey” diyordu...

Sol tarafı dokuz yıl sonra yeni yeni hareket ediyor...

Onunla yeniden televizyon programı yapmaya karar verdim...

Onunla gurur duyuyorum ve Tanrı’ya onu bana bir kez daha bağışladığı için teşekkür ediyorum...

*****


KİM MİLYONER OLMAK İSTER YARIŞMASINA KATILMAYIN!..

Televizyon dünyasındaki işleri eleştirmeye pek teşne olmam...

O dünyada ettiğim kelamı “özel bir nedenle söylediğimi düşenecek çok tanıdığım, dostum, meslektaşım” var...

Bir zamanlar fazla içindeydim...

Şimdi dışarıdan söylesem, herkes “altında bir bit yeniği arar...”

Aramasa da ararmış gibi yapar...

***


Ali Taran olayında Acun’u eleştirmiştim...

Allah’ı var, oğlan geçenlerde Paper Moon’da gördü beni, geldi, masada Faruk Bayhan gibi bir duayene, “Ben Reha Abi’nin özel bir nedenle beni, sırf çakmak için eleştirmediğini bilirim... Onun için ne söylese yararlanmaya çalışırım... Bu kadar yıldan sonra kimin ne amaçla hangi sözü söylediğini biliyoruz Faruk Abi” dedi...

Bu girizgahı yaptım, çünkü son ayların arka arkaya “cevap skandallarıyla” toplumu sarsan yarışması “Kim Milyoner Olmak İster?”in ayıplarını sıralama zamanım geldi...

***


Dikkat ediyorum...

Ayda bir, mutlaka yarışmacılardan biri “toplumun önüne linç edilmek üzere atılımakta...”

Önce Kenan Işık yaptı bu televizyonculuk numarasını!..

Bir yarışmacı Rauf Denktaş’ın sesini tanıyamadı...

Bir azar, bir kıyamet...

“Sen nasıl Rauf Denktaş’ın sesini tanımazsın” gibisinden bir didaktik, bir milliyetçi, bir şehit ve tarih edalı snobize tavır!..

Önceleri bunu, toplumun önünde ahlaklı bir bilgiçlik taslama meselesi olarak gördüm...

“Ola ki” dedim “Kenan Işık Bey ne kadar kültürlü, vatansever ve entelektüel olduğunu” göstermek istemekte...

Ya da dedim “Kenan Işık çok sinirliydi o gün... Sinirine verelim...”

Oysa olayın “entelektüel bir vatanseverlik zırhına büründürülmüş, uyanık bir rating ve promosyon çabası” olduğu izlenimi sonra çıktı ortaya...

Kenan Işık’tan sonra, her seferinde bir görünmez el “yarışmacıların bilmediği cevapların skandallarını” el altından gazetelere sızdırmaya koyuldu...

***


15 gün, en fazla ayda bir, yarışmacılardan birinin “Ay bu da nasıl bilinmez?..” nidası eşliğinde rezil olmasıyla uyanıyoruz...

Geçenlerde bir tane olmuştu...

Şimdi yenisi gelince, bu ahlak abidelerine yazması şart oldu...

Siyasal bilgiler öğrencisi, “Meclis’e parlamento dendiğini nasıl bilmez”miş?..

Kimlerin ne bildiğini, daha doğrusu ne bilmediğini çok merak ediyorsanız Pakize Suda’nın Habertürk’te bir programı var...

Çıkıyor yollara, soruyor kadın, basitin basiti soruları...

Cevaplara bir göz atın isterseniz, gülmekten ağlarsınız ya da ağlarken gülersiniz...

Bir yıl içinde 52 hafta olduğunu, 365 gün bulunduğunu bilmiyor bu millet...

Siyasal öğrencisi, Meclis’in diğer adını Yüce Divan diye yumurtlamış...

Skandal mı?..

Bilmem, fakat kör cehalet olduğu kesin...

***


Ne ki; kendi yarışmacısının bilmediği sorunun “ayıbı”ndan, program promosyonu çıkarmak, kurnaz, saygısız hatta ahlak dışı bir davranış modeli...

Bir zamanlar gazetelerde “Pazar sohbetleri” yapılırken, röportajcılar, röportaj yaptıklarının açığını yakalamak için üstüne üstüne gider, onları en olmadık sorularla zor duruma düşürürlerdi...

O Pazar röportajcıları kendilerinin de itiraf ettiği gibi bir süre sonra röportaj yapacak daha doğrusu karşılarında “anlaşmalı dayak yiyecek kişi” bulamaz oldular...

Bir röportajın sahici olması başka şey, o röportajın muhatabının özellikle mağdur edildiği ve bu mağduriyetten “büyük gazetecilik” havasının basıldığı bir kurnazlık olması başka şey...

Vardı böyle birisi...

Röportaj için yalvarıp, röportaj oldu mu da, en olmadık sorularla insanın sinirlerini altüst eden biri ya, neyse, konumuz şimdi o değil...

***


Kim Milyoner Olmak İster yarışmasına gelen yarışmacı, Türkiye’ye rezil olmak ya da rezil edilmek için gelmiyor...

Bilirse kazanır, bilemezse elenir, parasını alamadan kös kös evine yürür...

Yarışmacının suyundan nemalanmak, onu “ayıp” halinde metalaştırmak, o metayı da kendi promosyon hanesine işletmek cehalet olmasa da ahlak dışı bir kurnazlık...

Kenan Işık’la başlayan uyanıklık, sızdırılan haberlerle aynen devam ediyor...

Ben olsam yarışmacıların yerinde “skandallar kraliçesi” gibi esprili sıfatlar yakıştırmam kendime...

Dava açar ve örnek olurum bundan sonra katılacak yarışmacı arkadaşlara...

Çok entelektüel hava atmasınlar...

Birileri çıkar bir soru sorar...

Kalıverirler, ağızları açık sonra ortada!..

*****


İSTİHBARATIN YÜZDE 90’I ZATEN AÇIK İSTİHBARATTIR GÜZEL ARKADAŞLAR!..

Bir siyasi analizde, duygular analiz edilir fakat duygularla analiz yapılmaz....

Bir siyasi tespitte, önyargılar tespit edilir, fakat önyargılarla tespit yapılmaz...

Bir yorumda toplumsal takıntılara atıfta bulunulur, fakat kişisel takıntılarla yorum yapılmaz...

Kürt sorununda Ragıp Zarakolu ve Büşra Ersanlı gibi sivillerin, bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını istemek, haklı ve barışçıl bir istektir...

Ancak bunu isterken, “Hükümet Nevruz’da bu olayların çıkmasına zemin hazırladı” demek, bu barışçı ve özgürlükçü isteği de yok edip gidecektir...

Çünkü söylenen abes ve absürddür...

***


Abes ve absürddür çünkü hükümet etmek demek, ülkeyi sorunsuz yönetmek istemek demektir...

Abes ve absürddür, çünkü sağır sultan biliyor ki AKP oyları düşmemekte, aksine artmaktadır...

Düşmeyen ve artan bir AKP ne diye sorun çıkartsın ki?..

Niye sertlikten medet umsun ki?..

Abes, absürd ve izandan yoksundur bütün söylenenler, çünkü AKP’nin Nevruz’da sertleştiğini açıklayacak tek bir aklı başında neden yokken, yumuşaması gerektiğini anlatacak onlarca neden vardır...

***


Bunu bilmek için gizli istihbarata gerek yok, açık istihbarat yeterli...

Cihet-i askeriyede, parlamentoda, MİT’te, sivil toplumda, muhalefette tek başına hakim bir güç, Nevruz’da sertleşince ne olacak ki?..

Niye sertleşsin ki?..

Önyargısız ve takıntısız aklınızı çalıştırırsanız, istihbaratçı olmadan, istihbaratı alırsınız...

Çünkü istihbaratçılar bilir ki “istihbaratın yüzde 90’ı zaten açık istihbarattır...”

Ben gizli bir istihbarat servisinin kapısından bile geçmeden tüm bunları biliyorum...

Sizler bir de oraları arşınlıyorsunuz...

What fayda?..

DİĞER YENİ YAZILAR