Münir Özkul’dan bir Ermeni tiradı...

Haberin Devamı

On onbir yaşlarındaydım...

Türkiye’ye televizyon geleli üç dört sene olmuştu...

Cumartesi geceleri 23 sularında bir tiyatro programı vardı televizyonda...

Her Cumartesi gecesi o programın bitişini ve o çok sevdiğim adamın o çok sevdiğim tiradı kapalı bir perdenin önünde seslendirmeye başlamasını iple çekerdim...

Osmanlı döneminin unutulmaz aktörü Tomas Fasülyeciyan’ın muhteşem bir tiradını okurdu Münir Özkul...

Bir Osmanlı Ermeni’siydi Tomas Fasülyeciyan...

1915 olaylarından önce yaşamıştı...

1903 yılında İskenderiye’de tiyatroya büyük katkılarından sonra, o dönemin sanatçılarının büyük çoğunluğu gibi, yoksul bir halde ölmüştü...

Arkasında inanılmaz bir tiradı hazine olarak bırakarak...

Münir Özkul, Haldun Taner’in “Sersem Koca’nın Kurnaz Karısı” isimli oyununda seslendirmişti o muhteşem tiradı...

Cumhuriyet Türkiye’sine kuşaktan kuşağa kalan bir replikti Osmanlı Ermeni’si büyük tiyatrocu Tomas Fasülyeciyan’ın o tiradı...

Gözümün önündedir, Münir Özkul’un seslendirdiği o muhteşem tirad...

***


“Zaten aktör dediğin nedir ki?..

Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz o boş kubbede, bir hoş sada (seda) olarak kalır...

Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız...

Görooorum hepiniz gardroba koşmaya hazırlanıyorsunuz...

Birazdan teatro bomboş kalacak...

Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar...

Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır...

Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir...

Hiranuş’la Virjinya’nın bir diyaloğu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır...

İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler...

Artık kendimiz yoğuz...

Seyircilerimiz de kalmadı...

Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar...

Gün ağırır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır...

Perde...”

***


Münir Özkul yaşam savaşı veriyor şimdilerde...

Tomas Fasülyeciyan ne İttihat Terakki’nin sorumluğunda gerçekleşen 1915 felaketini gördü, ne de bugün onları bahane ederek Fransa’da seçim kazanmaya çalışan Sarkozy denilen simsarı...

Osmanlı-Türk tiyatrosunun unutulmaz sanatçılarından biriydi Fasülyeciyan...

Bugünlerde hastanede yaşam savaşı veren Münir Özkul’un replikleriyle Cumhuriyet Türkiye’sinin kuşaklarına aktarıldı...

Sanatın yarattığı insanlık duygusuna bakıyorum da...

Politikanın simsarlığının yanında...

Ne sıcak ne insanca bir diriliş sanat...

Anılarımızda yaşıyorsun sevgili Fasülyeciyan...

Sen çok yaşa Münir Özkul...

*****


SENDEN BÜYÜK ANAYASA VAR SARKOZY...

İki gündür Ayşe Hür’ün Öteki Tarih kitabından 1915 yılındaki trajedileri okuyorum...

Türk, Kürt, Ermeni, Fransız, Musevi, hiçbir zaman hiç kimseye yönelik trajedinin hasıraltı edilmesini savunmadım...

Osmanlı yaptı diye, “Bunu es geçelim”, bize yapılanları önemseyelim gibi bir bakışın içinde olmadım...

İnsanlık suçlarında biz ve onlar ayrımının insanlık dışı olduğunu savundum...

***


Günlerdir, 1915 olayları üzerine yeni çalışmalar yapıyor, yeni bilgiler topluyorum...

Bu bilgileri Fransız siyasetçileri ya da meslektaşları mat etmek için toplamıyorum...

Kendi tarih okuyuşumu zenginleştirmek, olayları yerli yerine oturtmak, müsebbiplerini kafamda netleştirmek için okuyorum...

Bu uzun girişi, tarihte “Ermeni trajedisi bir soykırımdır veya değildir” tezlerinden birini savunmadığımı anlatmak için yazdım...

Ben Fransız senatosuna, meclisine ya da Sarkozy’ye “Tarihte Ermeni soykırımı olmadı” diye düşündüğüm için itiraz etmiyorum...

Tersine, “1915’te olanlar soykırım değildi” demenin Fransa’da suç sayılmasına itiraz ediyorum...

***


Tarihçiler tarafından üzerinde tartışılan, kesinleşmemiş olaylara, bir parlamentonun veya senatonun birkaç ay sonra yapılacak seçimlerde oy fırsatçılığı amacıyla “tarihi bir yargıda bulunmasına” tepki gösteriyorum...

Bunun yapılanın adı siyasi oportünizmdir...

Tarihçiler istedikleri adla istedikleri gibi tartışabilirler 1915 Ermeni olaylarını...

Birçok tarihçi “soykırım” adını da takabilir bu olaylara...

Bu tanımlamayı da bu tanımlamayı yapan tarihçileri de protesto etmem...

Fakat bir parlamentonun “Buna soykırım diyeceksiniz... Aksi halde hapis yatar, para cezasına çarptırılırsınız” demesine itiraz ederim...

Hele hele bunu, Mayıs’taki seçimlerden hemen önce gargaraya getirircesine aldığı karara dayandırırsa, itiraz etmekle kalmam, protesto da ederim...

Fransız senatörlerden 60’ı bu yasayı Fransız Anayasa Mahkemesi’ne götürecekler gelen haberlere göre...

Anayasa Mahkemesi’nden bu kararın geçmeyeceğini sanıyorum...

Hiçbir Anayasa Mahkemesi düşünceye pranga vuran, tarihi araştırmalara set çeken böyle oportünistçe alınmış bir kararı, hukuka uygun bulmaz...

Eğer Anayasa Mahkemesi de bunu uygun bulursa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidilmeli...

Bu savaş bir hukuk savaşı ve Türkiye bu savaşta sonuna kadar haklı...

1915 Ermeni trajedisini okuyorum iki gündür ve çok büyük bir üzüntü duyuyorum olmuş olan olaylardan...

O faciayı yaşamış insanların çocuklarından, Avukat Krikor Zohrab’ın torunlarından özür dilemekten hiç gocunmam...

Fakat Sarkozy gibi siyasi fırsatçı bir oportünistten özür dilemem, onu yaptığını anlayışla karşılamam...

O bir siyasi oportünist...

Bütün amacı, Fransa’da yaşayan beş yüz bin Ermeni’nin oyunu almak...

Oportünistler benim gözümde saygın ve muteber adamlar olmadılar hiç...

Trajediyi yaşayanların torunlarından özür dilemek başka, oportünistlerin oynadıkları oyunun parçası olmak başka...

Türkiye’nin hukuk savaşı, siyasi oportünistlerin fırsatçılıklarını boşa çıkartacak önemli bir savaştır...

Ve sonuna kadar haklıdır...

*****


DÜNYAYI DEĞİŞTİRENLERİN YÜREKLERİNDEKİ SIR...

“Amaçlarını keşfedip, hayatlarını ona adayan Benjamin Franklin, Mahatma Gandhi, Martin Luther King, Rahibe Teresa, Albert Einstein, Nelson Mandela gibi insanlara bakın...

Hayatlarını temsil edeceğine karar verdikleri bir sefere çıktılar...

Buna yürekten bağlandılar...

Bu bağlılıkları, yapmakta oldukları işlere hissettikleri duyguları artırdı...

Peşinde olduğunuz şeyle düşünsel yerine duygusal bir bağ kurduğunuzda, heyecanınız artacak ve enerji patlaması yaşayacaksınız...

Robin Sharma...”

***


Yaşamım boyunca gönülden sevdiğim bütün uğraşlar, olgular, insanlar bana mucizevi dönüşler yaptılar...

O uğraşları, şeyleri, insanları severken onların bana bir gün mucizevi katkılar yapacaklarını bilmiyordum...

Sevgim, onlar bana mucizevi bir dönüş yapsınlar diye değildi...

Karşılıksız olarak sevmiştim, o işleri, insanları ve olguları...

Karşılıksız olarak neyi sevdiysem, inanılmaz bir karşılık gördüm o sevgiden...

Karşılıksız sevin...

Ya da karşılıksız sevdiğiniz şeylerin peşinden gidin...

Karşılıksız sevdiğiniz şeyler size mucizevi karşılıklar verecekler...

Karşılığını düşündüğünüz şeyler ise hemen hemen hiçbir şey...

DİĞER YENİ YAZILAR