Başbakan mit raporlarını yazan Mehmet Baransu’ya kızmamalı!..

Haberin Devamı

Uludere’de 35 kişinin bombalanarak öldürülmesi, “devletin özür dilemesi”ni gerektiren bir olay...

Başsağlığı mesajı olarak falan değil...

Açıkça ve alenen özür gerekiyor...

Hemen, hiç vakit geçirmeden...

Hükümet, ayrılıkçı terörün “felaket”i daha fazla kullanmasına izin vermemeli...

Samimi ve içten dilenecek özür, ölenleri geri getirmez...

Fakat üzüntünün içtenliği ile samimiyetini gösterir...

***


Dersim’in üzerinden 75 yıl geçtikten sonra özür dilemek “tarihle barışmaya çalışmaktır...”

Uludere’de bugün özür dilemek ise, bugünün günahını yarınlara trajedi olarak taşımamaya çalışan samimiyet anlamını taşır...

Devlet vatandaşından özür dilemekten korkmamalı...

Devlet vatandaşını korumak için var...

Vatandaşını yaşatmak için var...

Hata yapabilir...

Ancak bilinçli olarak suç işleme hakkına sahip değildir...

Dilenecek özür, bombanın telafisi mümkün olmayan yanlışlık olduğunu tescil eder...

Yarınlara manevi yükü sarkacak bir “katilam olmadığını” teyid edercesine...

Başbakan Tayyip Erdoğan vatandaşların ailelerinden dilenecek özrü, “yarınlara üzerinde tepinilecek bir katliam umacısı” olmasın vizyonuyla değerlendirmelidir...

İnsani zorunluluğundan maada elbette...

***


Bir konu daha var Başbakan’a söylemem gereken ve özür kadar önemli görünen...

Farkındayım olaylar dışardan göründüğü kadar basit değil...

Devletin içine sarkan çatışmalar, binbir türlü hesaplar, provokasyonlar, yanlış enformasyonlar, klikler arası savaşlar, ayrılıkçı teröre mensup kontr espiyonajlar ve daha nice kirli hesaplaşmalar mevcut...

Ancak “bombalama” Türkiye’ye inanılmaz zarar veren bir eylem...

Enine boyuna araştırılması, işin içinde ne gibi bir bit yeniğinin olduğunun bulunması elzem...

Olayın ilk sıcaklığında Başbakan’ın; MİT raporlarını haberleştiren gazeteci Mehmet Baransu’yu hedef alması, kimseye yarar getirmez...

Baransu bu konuda önemli haberler kaleme alıyor...

Devletin ve elbette Başbakan’ın elinde çok daha önemli bilgiler var muhakkak ki...

Başbakan; MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı’yla çok derin soruşturmalara girmeli...

Bu savaşta kurumlar yok...

Bu savaşta Türkiye var...

Kendi halkını ezmek ve öldürmek istemeyen bir Türkiye...

Kendi vatandaşından özür dilemesini bilen bir Türkiye...

Kurumları çatışan ve suçu birbirine yükleyerek, kendine pozisyon üretmeye çalışan değil, sorumluluğu beraberce üslenip hatanın, yanlışın ve varsa provokasyonun nerede olduğunu ortaya çıkartan bir Türkiye...

İnsan haklarına saygılı, vatandaşın yaşam hakkını her şeyden üstün tutan, insanlığa ve özgürlüklere duyarlı bir Türkiye...

Hepimizin sevgiyle yaşayacağımız Türkiye budur...

*****


TÜRBANLI BURJUVAZİ...

Turkcell bir ay kadar önce bol bol türbanlı, başörtülü ve muhafazakar görüntüler içeren, “sevgi mesajlı reklam filmini” yayınladığında, reklamcı firmaya ve Turkcell’e çok eleştiriler gelmişti...

“Siz de mi AKP’nin seçim klibi gibi reklam filmi yapıyorsunuz” diye...

O reklam filminin arkasında bunca eleştiriye rağmen durmasını bildi Turkcell’ciler...

Yeni Türkiye’nin aile fotoğrafının bu olduğunun bilincinde olarak...

Elbette Turkcell gibi geniş kitlelere hizmet veren bir cep telefonu firması değil, lüks tüketimin en can alıcı sembol markalarından BMW’yi satan bir burjuva Beyaz Türk markası Borusan Otomotiv...

Onun için türban ve türbanlı tüketici konusunda mütereddit davranarak ticari hayatlarının en büyük yol kazasını yaptılar...

***


Sponsorluğunu kestiği programda Türkiye Rallisi Şampiyonu Burcu Çetinkaya, Merve Sena Kılıç isimli türbanlı bir kız arkadaşıyla Mini Cooper’a biniyordu...

İsmi yine Merve olan milletvekili Merve Kavakçı yıllar önce Meclis’e türbanıyla gelip, yemin etmek istediğinde, Meclis ayağa kalkmıştı...

İkisi de laik bir reaksiyon sayılabilir...

Oysa arada çok önemli bir fark var...

O gün Merve Kavakçı’ya büyük tepki gösteren Bülent Ecevit bile “Kamusal alanın ve Meclis’in saygı gösterilmesini istediği kurallarından” söz etmekteydi...

Mini Cooper kamusal bir alan mıdır?..

Yoksa BMW, Beyaz Türk burjuvazisinin, sınırlarına türbanlı adım atılamayan bir sit alanı mı?..

Türbanlı tüketiciyi Mini Cooper’dan ve BMW’den dışlayan bu karar “hangi sosyolojik sit alanının kapsamındadır?..”

Çok açıktır ki Borusan’ın bu kararının altında, “müşterisi olan laik tüketiciyi korkutmamak” endişesi var...

Elbette Borusan’ın siyasi ve ideolojik bir eylemi değil sözkonusu olan...

Kendi sponsoru olduğu bir televizyon programında türbanlı tüketicinin yer alması, kendi marka ve patronaj imajlarına uygun gelmemiş besbelli ki arkadaşlara...

***


Türbanlı bir hanımefendinin BMW veya Mini Cooper’a binmesi değil, onların sponsoru olduğu bir programda bu görüntünün yayınlanması rahatsız ediyor kendilerini...

“Siz de değiştiniz... Yandaşlaştınız...” eleştirilerine muhatap olup, bu eleştirilerin altında ezileceklerini düşünüyorlar...

İki arada bir derede açıklama yapmaları ondan...

Oysa hayat, her alanda olduğu gibi toplumsal trendleri doğru okuyan cesur firmalara yaşam önceliği tanıyacak...

Kamusal alan halen tartışmaya ve beklemeye müsait bir alan olabilir...

Fakat Merce Kavakçı olayının üzerinden çok sular aktı ve Türkiye toplumsal olarak o çizginin çok ötesinde bir yerlerde şimdi...

Türbanlı dedikleriniz artık “Türkiye’nin yeni burjuvazisidir...”

***


Onlar hala, laik burjuvaziyi Türkiye’deki burjuvazinin tek temsilcisi olarak görüyorlar...

Oysa muhafazakar burjuvazi hızla palazlanmış, para el değiştirmiş ve türbanlı burjuvazi hatırı sayılır bir marka tüketimini kapsamış durumdadır...

Türbanlı tüketiciyi yok farzeden bir pazarlama stratejisi, bir ticari anlayış yok olmaya mahkum bugün bu ülkede...

Türban tartışmasını, Mini Cooper veya BMW’ye sit alanı yaparsanız, kısa bir süre sonra siz de “tarihi eser kapsamında” anılmaya başlarsınız...

Benden hatırlatması...

*****


İNSANLARIN TUTUKLULUK HALLERİ ÜZERİNE TEPİNMELER!..

İnsani açıdan çok meşakkatli günlerden geçiyor Türkiye...

Vakt-i zamanında kim ne halt etmiş olursa olsun, bugün ödenmeye başlayan mebzul miktardaki bedel, eli kalem tutanların, üzerinde tepinemeyeceği bir ahlak kıstasını zorunlu hale getiriyor...

Kimse tutuklanmaz umarım...

Her halükarda insanların tutuklanma ihtimalleri üzerinde yazıyla bu derece ‘tepinmek’ bende büyük infial uyandırıyor...

Tutuklanma zaten hüküm giymeden bir ceza alma halinin adıdır...

Bir de tutuklanma ihtimali üzerine tepinmek, tutukluluğu uygulamalı bir ceza olmanın da ötesinde uygulamalı bir eza haline getirmek demek...

Açıkça bir ceza değil, bir “eza”dır yapılan...

İnsanların tutkuklanma ihtimali üzerine kalem oynatmaktan, vazgeçsin herkes...

Ne onları uyarmak amacıyla ne de onların üzerinde tepinmek maksadıyla...

Zulmetmeyin kimseye, zulmedene bile...

DİĞER YENİ YAZILAR