“Bana ne senin annemle kavgandan deseydi çocuğum, yüzüne nasıl bakardım?..”

Haberin Devamı


2011’in son günü bugün...

Bir yıl öncesinde başlamıştı “zor günler”im...

Çok zor geçeceği belliydi 2011’in...

Öyle oldu...

İlk kez bugün çocuklarımla doğru düzgün bir yılbaşı geçireceğim kısmetse...

Üç yıl önce de yılbaşına beraber girdik aslında onlarla...

Yanıbaşımdaydılar...

Tatlı tatlı nefes alıyorlardı...

Arada bir tekmeliyorlardı, annelerinin karnını...

Onları göremiyordum...

Onlar da beni...

Sadece hissedebiliyorduk birbirimizi...

***


Sonraki yılbaşı yedi aylıktılar...

Her bebek gibi uyuyorlardı...

Uyuyarak büyüyorlardı...

Akşam onlarsız yemeğe çıkmıştık, maaile...

Acaba onları yataklarında bir başına bırakıp eğlenceye çıktığımızdan mı, doğru düzgün eğlenemeden dönüvermiştik evimize...

Mutsuz bir yılbaşıydı 2010 yılbaşısı...

Oysa “mutluluk” için herşeyimiz varmış gibi görünüyordu...

Mutlu doğmuş ikizler...

Onlara sahip bir anne baba...

Hayatta ve sağlıklı olan dedeler, anneanneler, babaanneler...

İkizlerin diğer anne ve babalardan olma abla ve abileri...

***


Bir İtalyan filminin “makarnalı kırmızı şaraplı ailevi mutluluğunun” resmi gibiydi herşey...

Hayat herşeye sahip olduğunuzu zannettiğiniz anda, size hiçbir şeye sahip olamayacağınızı gösteren bir oyundur bazen...

Evren bunu size, “kendinizi ve egonuzu herşeyin üstünde sanmayın” diye yapar...

Bir tür sınamadır...

“Bana artık hiçbir şey olmaz” dediğiniz anda, mutlaka size birşeyler olur...

Çok şeyi kaybedersiniz ve sil baştan başlamak zorunda kalırsınız...

Ruhunuzun gelişmesi için, yeni bir sınav verilir size...

Evren size, sizinle ilgili kararı sadece sizin vermeyeceğinizi söylüyordur...

***


Bunu hayatımın son biriki yılında birebir yaşadım ben...

“Herşeye sahip geniş bir İtalyan ailesinin baba figüründen, bir anda çocuklarını birbuçuk aydır göremeyen yalnız bir baba silüetine” geçmiştim...

Çok değil, sadece bir yıl ve bir yılbaşı geçmesi gerekmişti, herşeyin altüst olması için...

Ertesi yılbaşı, geniş İtalyan ailesinin güçlü baba figürü çoktan yok olmuş, annesi ve babasıyla “çocuklarını görmeyi bekleyen yalnız bir babanın” bekleyişi sahne almıştı...

İzzet Çapa’nın, müzik ve dans dolu mekanı o yılbaşı gecesi, yüreklerdeki yalnızlığın bir şifası niyetineydi...

Yine de keyifli ve umutlu bir yılbaşıydı geçtiğimiz yılbaşı, bütün yalnızlıklarına ve öksüzlüklerine karşın...

Umut; herşeyiyle istemekle, sevdiğin değerler için her bedeli göze almakla, sevginin sonsuzluğunu hissetmiş olmakla yaşanıyordu...

Keyif, o umudun içinde yarattığı hazzın gerçek adıydı...

***


Yaz aylarına doğru, “hayatın sadece savaşmak”tan ibaret olmadığını anlamaya başladım...

Amaçladığın değerler, gerçekten çok kutsal ve gerçekten çok değerliyseler, o değerlere ulaşırken, onları değersizleştirmemen gerekiyor...

Ruhsal olarak kendimi geliştirmeye çalışırken, bir gün şu soruyu sordum kendi kendime:

-”Çocukların büyüyüp 20 yaşına geldiğinde, sana gelip sorsalar ‘Baba bize ne annemle savaşınızdan!.. Bize niye ortak olarak sahip çıkmadınız, beraberce sorunlarımıza yardımcı olmadınız?..’ dese ne cevap veririm...”

Aklıma “mantıklı” hiçbir cevap gelmedi...

“Ama”yla başlayan hiçbir cümlenin, çocuklarımın yıllar sonra yaşayacakları pişmanlıkları, kaybolan çocukluklarını geri getiremeyeceğini farkediyordum...

Herşeyin o zaman çok geç olacağını ve hiçbir pişmanlığın fayda etmeyeceğini görüyordum...

O anda karar verdim:

-”Savaşmayacağım... İşbirliği yapacağım... Çocuklarımız için...” dedim...

***


Anneleriyle yaz tatiline gitmemiz, orada kırkbeş gün huzur dolu günler geçirmemiz, çocukların denizde, havuzda, kumda, oyun parkında bir yaz boyu geçen heyecan ve mutluluk dolu haftaları, bana uzun yıllardır yaşamadığım tatta bir yaz tatilini armağan etmişti...

Sanırım herkese...

Orada anneleriyle; çocuklarımızı her gün paylaşmaya, onların büyüdükleri her günde şöyle veya böyle yanlarında olmaya karar verdik...

Çocuklar anneleri ve babalarıyla olmaktan mutlu ve huzurluydular...

Anne keza...

Ben zaten mutluydum...

***


Sonrasında, ne gazetelerde çıkan “özel hayat” haberleri, ne başkaca bir şey, “ayrı anne babaların çocukları için kurdukları mutlu dünyayı bozamadı...”

Hiç beklenmedik zamanda, hiç beklenmedik şiddette gelen annenin hastalığını bu dayanışma ruhu, mutluluğundan taviz vermeden karşıladı...

Farketmedi hayat...

Savaşmak yerine “çocuklarının mutluluğu için dayanışmayı seçen ayrı anne babalar” için hastalık da mutluluğa bir engel olmayacaktı...

Olmadı zaten...

Bir işi ve ayrı bir hayatı var annelerinin...

Benim çocuklarımın anneleri o...

Bir işi ve bir başka hayatı var manevi kızımın annesinin de...

O da büyük kızımın annesi...

Sanıyorum büyük kızım, ikizler ve miniklerin annesiyle bugün öğlen büyük bir yılbaşı yemeği yiyeceğiz...

Hep beraber sevgi dolu bir sinerjiyi birbirimize ve orada olmayan anneye vereceğiz...

Akşam sanırım herkes hayatın zor geçen yılının virajında bir parça eğlenceye akmaya çalışacak...

Herkes bir parça mutluluktan nasiplenmeye çalışacak...

Ben miniklerle uyuyacağım bu yılbaşı...

Annelerinin karnındaki ilk sene, evde uyurken bıraktığım ikinci sene, uzaklarda hasretlerinden yalnız mumlar yaktığım üçüncü seneye inat, bu yılbaşı onlarla uyuyacağım...

Herkese mutlu yıllar...

*****


YILIN SON GÜNÜNDE HESAPLAŞMALAR...

2011’in son günü bugün...

Acayip bir kaos var çevremde...

Herkes herkesin bağırsaklarını söküyor gibi sanki...

Neyle ve kimle hesaplaşırsan hesaplaş, karşındaki egoyu ezerek, yok ederek bir sonuca ulaşamazsın ki oysa...

Cumhuriyet tarihi, insanlık tarihi ve elbette kişisel tarihimin bana öğrettiği tek bir şey var...

Kimseyi üzerinden buldozerlerle de geçsen yok edemiyorsun...

Ezmeye ve tamamen yok etmeye çalıştığın şeylerin “nüve”si gitmiyor, yok olmuyor...

Hesaplaşırken, egonun sınırlarını biraz aşar azıcık haksızlık yaparsan, gün geliyor farkında bile olmadan yaptığın haksızlık gelip seni buluyor...

Geçmişin hesabını sana ödetiyor...

Karma Yasası şöyle söylüyor;

“Evrende hiçbir borç ödenmeden bitmez...”

***


Bu yasayı anlamayanlar, hala “çevreleriyle ve gölgeleriyle kavga ediyorlar...”

Oysa yasa çok basit...

Kimseye haksızlık etme...

Karşılığını bulursun...

Kimseye karşı bilinçli ya da bilinçsiz kötülük yapma...

Bilinçli kötülük yaparsan çok kötü karşılık bulursun...

Bilinçsizce yaparsan yine makul bir hesap ödersin...

Bazıları “evren”le, oyun oynayabileceklerini sanıyorlar...

Ona kurnazlık edebileceklerini, onu üçkağıda getirebileceklerini...

Kendi kurnazlıklarıyla, akıl oyunlarını “Tanrı”ya yedirebileceklerini umuyorlar...

Zavallı onlar...

Habire çırpınıyorlar...

Çırpındıkça daha da zavallılaşıyorlar...

Kendi kurnaz ve hesapçı dünyalarının gözünden “dışardaki insanları tahlil etmeye, olayları çözmeye uğraşıyorlar...”

Ne acınacak bir durum...

***


Hayatla ve evrenle oyun olmaz...

Egosantrik kişiliklerinin, “ben merkezci” ufak dünyalarını, evrenin merkezi zannediyor bu ufaklıklar...

Oysa evrenin sınırsız büyüklüğünde, varolan o küçük egoları o kadar minik ki...

Evrenin sırlarının yarattığı o güçlü kasırgalar karşısında, “küçük hesaplar, egoyu yüceltmeye yönelik basit çıkarlar” ne zavallı bir resim çiziyorlar...

Yeni yılda evrenin enerjisi yanınızda olsun...

Küçük kurnazlıklar ve egoların çıkar oyunlarıyla değil, evrenin dingin enerjisinin muhteşem hızıyla yürüyün...

Deepak Chopra’dan bir bölümle bitirelim bu yılın son yazısını:

“Biriyle karşılaşmak, birini görmek, sevmek, paylaşmak için durduk bir an...

Bu çok değerli bir andır...

Ancak geçicidir...

Ölümsüzlükteki küçük bir parantezdir bu...

Sevgiyle, ilgiyle, yumuşak bir kalple paylaştığımızda birbirimiz için bolluk, bereket, neşe ve mutluluk yaratırız...

O an yaşanmaya değer bir andır artık...”

DİĞER YENİ YAZILAR