Aziz Yıldırım’a istenen ceza...

Haberin Devamı

Abdullah Gül’ün yasayı veto ettiği haberi geldiğinde, tepelerde hep şu yorum yapılıyor...

“İddianame çıktığında her şey tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacak...”

Bu yorumları ilk duyduğumda, neyi tam olarak kastediyorlar doğrusu çıkartamıyorum...

Dün iddianamenin içeriğinde ne kastedildiği ortaya çıkıyor...

Başsavcının iddianamesinde Aziz Yıldırım’la ilgili şu suçlamalar var:

“6 kez nitelikli dolandırıcılık...

4 kez şike...

3 kez teşvik...

Haksız ekonomik çıkar sağlama amaçlı örgüt kurma...

Bütün bu suçlardan mütevelli, 51 yıldan 138 yıla varan hapis cezası isteği...”

***


“Cumhurbaşkanı’nın vetosunu anlamak için başsavcının iddianamesini görmek gerekir” diyenlerin ne dediği şimdi tam olarak anlaşılıyor...

Cumhurbaşkanı belli ki iddianamede nasıl bir suçlamanın yer alacağını biliyor...

Bunun kamuoyunda yaratacağı tepki dalgasını da hesap ediyor...

Veto etmezse, hakkında “51 yıldan 138 yıla kadar hapis cezası istenen bir kişiyi cezaevinden çıkarttılar” lafının söyleneceğinin de farkında...

***


Aslında Cumhurbaşkanı ince bir manevra yaparak, savcının iddianamesinden sonra kamuoyunda oluşacak rüzgarlar ve bulunacak konsensusa göre bir yasanın yapılmasını istiyor...

Sonuç olarak herkes bir şike suçlusunun 51 yıl veya 138 yıl ceza almasını doğru bulmayacak...

Cinayet suçundan daha ağır cezaları kimse kabullenmeyecek...

Fakat eski yasaya göre bu kadar cezaya mahkum olabilecek birisinin, suç sabit görülse bile, bu kadar cezayla salıverilmesine de gönlü razı gelmeyecek...

Yasa böylece 138 yıla kadar hapis cezası almaları ihtimali olanları kurtarmaya yönelik bir yasa intibasını vermeyecek...

***


Aziz Yıldırım’ın yanında ona destek olan kişiler futbol dünyasında ünlü ve sözleriyle etkili olan kişiler...

Ancak bu kişiler devleti ve devlet yönetimini pek bilmiyorlar...

Devlet yönetiminde kararlar çok farklı dinamiklerle, çok daha komplike düşüncelerle alınıyor...

Yıllarca habercilik yaptıktan sonra, futbol dünyasının labirentlerine girdiğimde çok şaşırmıştım...

Bu dünya benim Ankara’da ve dünyada gazeteci olarak yaşamış olduğum hayatın olaylarına hiç benzemiyordu...

***


Futbolda güçlü için işler çok kolay yürüyordu ve kimseler o güçlünün yaptıklarını kolayından sorgulayamıyordu...

Bir şey çözülmek istendiğinde de hemen çözülüveriyordu...

Oysa devlette işler uzun sürede çözülür...

Kılı kırk yarılır...

Aziz Yıldırım’ın güvendiği insanlar, futbolda etkili olabilirler, fakat “devlet işin içine bir kere girdi mi öyle tez elden çabuk çıkmaz ve işler devletin sisteminin alışık olduğu hızla yürür...”

Herkes için makul bir çizgiye gelecek bu konu...

Fakat sabırlı olmak, bir de devletle kavga etmemek gerek...

Devlet dediğiniz o dev aygıt, futbolda mücadele ettiğiniz güçlere benzemiyor...

Onun çok farklı dinamikleri, değerleri ve müktesebatı var...

Aziz Yıldırım’ın desteği gibi görünen ünlü futbol yorumcularına bakıyorum da, onların yöntemleri devlette hiç geçmez...

“Gölge etmeseler başka ihsan istemiyorum” aslında...

*****


ERTUĞRUL’UN MAYMUNLUĞU!..

Hayatına yön veren “büyük hatayı en stratejik yanlışlığı”, yaşamının en değerli hazinesi olarak sunmuş dünkü yazısında Ertuğrul (Özkök)...

Diyor ki;

- “O zamanlar dört kardeştik...

Babam eve dört tane muz getirirdi...

Bütün kardeşlere birer muz verirdi...

Ben kendiminkini hemen yer bitirirdim...

Kız kardeşim Sıdıka herkesin muzunu bitirmesini bekler, sonra kendisininkini yemeye başlardı...

Ne yapar eder onunkinden bir parça daha alırdım...

Maymunluk yapardım...

Kendi payımı yiyip, onun payını istemem, bir maymunluk mesleği olan gazetecilikte çok işime yaradı...

Bu köşenin sahibi olmamda sevgili Sıdıka’nın kardeşçe dayanışmasının payı çok büyük...”

***


Zavallı Sıdıka...

Kendi payına düşen “muz”u yiyemediği gibi, bir de kardeşi Ertuğrul’un “maymunluğunu tetikleyici bir rol üstlenerek, Hürriyet gazetesinin 20 yıllık Ertuğrul Özkök iktidarında önemli bir kilometre taşı haline gelmiş...”

Şaka bir yana, Ertuğrul’a söyleyecek bir iki sözüm var...

Arkadaş aset (değer) olarak inandığın ve gösterdiğin, “başkasının muzuna maymun olma” durumu aslında, senin bugün sorunlarının temelinde yatan değer...

Bugün yaşadığın bütün sorunların çıkış noktasını düşünürsen, altında yatan nedenin “başkasının muzuna maymun olma” mülahazası olduğunu görürsün...

Kendi muzunla yetinmeyi deneseydin veya çevrene denetmeyi düşünseydin, bugün nasıl bir köşen olurdu bilmiyorum, fakat sen ruhen köşe olurdun emin ol...

Yine de, tersinden de alsan, sorunun temelindeki esas noktayı görmüş ve anlatmış olmana sevindim...

Gerisi gelecektir...

*****


SAKIN AVRUPA’DAN VAZGEÇEYİM DEMEYİN!..

En önemli bulgu, Silivri’de ani kalp krizi geçiren MİT’çi Kaşif Kozinoğlu’nun Aydınlık gazetesinde yer alan mektuplarının birinde ortaya çıkıyor...

Kozinoğlu, Amerika’nın, Türkiye’de ve bölgede cemaat üzerinden artan etkisine karşın, “Almanya, İran ve Çin” zinciri üzerinden Türkiye’nin yer alacağı yeni bir alternatifin başarı şansının çok olduğunu söylüyor...

Cezaevinde ani kalp kriziyle ölüyor Kozinoğlu...

Suikast şüphesi çok güçlü elbette...

Esasen Türkiye’deki siyasi hesaplaşmanın dış boyutunu kavramamak, hiçbir şeyi anlamamak demek...

AKP hükümetinin uluslararası alanda esas desteği Amerika ve Obama başkanlığındaki yönetimi...

Amerikan Başkanı’nın seçildiğinde ilk ziyaret ettiği ülke Türkiye...

“İki numarası”, dün ameliyat sonrası hemen Tayyip Erdoğan’ı evinde ziyaret ederek, tüm dünyaya “önceliğini” gösteriyor...

***


Ali Babacan ise tam bu sırada “Artık örnek alacağımız bir yer değil Avrupa Birliği” diyor, AKP hükümetinin Avrupa Birliği hevesinin bittiğini ilan edercesine...

Amerikan yetkililer Türkiye’nin çok önemli olduğunu vurgular ve İsrail ile bölgedeki en büyük müttefiki olduğunu söylerken, Avrupa’nın liderleri ve ülkeleri Türkiye’nin gözünde teker teker düşüyorlar...

İtalya’dan sızan bilgiler, Berlusconi’nin, Putin’le “çok derin ilişkilere” girdiğini haber veriyor...

Berlusconi’nin son kabinesindeki bakanların atanmasında bile bu derin ilişkilerin ve Putin’in etkisi olduğu söyleniyor...

***


Gerek laik ve gerekse muhafazakar Beyaz Türklerin vazgeçemediği bir ülke ve kültür aslında İtalya...

Tayyip Erdoğan iktidarının ilk yıllarında en yakın ilişkiyi liderler arasında Berlusconi’yle kurdu...

Fakat dönem değişiyor...

Zaman ve ittifaklar ilişkileri törpülüyor...

AKP hükümeti için, “Türkiye’de hep derin muhalefetle oynayan Almanya”, “PKK’yı kullanan Avrupa” gözden iyice düşüyor...

Siyasi olarak Avrupa’dan çok Amerika’yla stratejik ortaklık yapan bir Türkiye profili çıkıyor ortaya...

***


Tayyip Erdoğan, Almanya ziyaretinde Alman Başbakanı Merkel’e “PKK’ya bu ülkede yapılan yardımlardan” bahsediyor...

Almanya ve Avrupa Türkiye’de “Muhalefete oynuyor... Muhalefete hep derinden destek veriyor” diye düşünüyor hükümet ve Türk istihbaratının tepesi...

Fransa zaten belli...

Türkiye’yi Avrupa’nın asli bir parçası olarak görmek istemediğini baştan beri söylüyor...

***


AKP döneminin palazlanan muhafazakar Beyaz Türkleri, gelenekselleşmiş Cumhuriyet burjuvazisinin ikinci ve üçüncü kuşağı al dente makarnadan başlayarak, Gucci, Prada, Versace, Armani’yle devam eden kültür zincirinin üyeleri, pek mutlu olmayacaklar ama Türkiye, Avrupa tercihinden yavaş yavaş vazgeçiyor...

Onun yerine “vizelerin ve duvarların kalktığı Ortadoğu ve İslam ülkeleri arasındaki büyük ekonomik potansiyelden istifade edecek bir dünya kurmaya” yöneliyor Türkiye...

Tabii Obama’nın ve Amerikan yönetiminin full desteğini alarak...

***


Yeni bir dünya kuruluyor...

Ali Babacan “Artık hevesimiz kalmadı” diyerek Avrupa Birliği seçeneğini yavaş yavaş dışlıyor...

Ekonomik anlamda heves edilecek hiçbir şey yok şu anda gerçekten Avrupa’da, bu doğru...

Ancak Avrupa esasen “ekonomisine heves edilecek değil, demokrasisine heves edilecek” bir standart...

Türkiye’nin, Avrupa’nın demokrasisine, insan haklarına ve hukuk standartlarına ihtiyacı var...

Ali Babacan’a kendisi gibi Kolej’li birisi olarak söyleyeyim:

Amerika her dönem kendine uygun gördüğü bir şeyleri ve birilerini destekler... Keza 28 Şubat’ı da desteklemişti, 12 Eylül’ü de...

Bugün her ikisine de soruşturma açıldı yargılanmaya gidiyor...

Amerika’ya bir şey olmuyor, fakat geçmişte Amerika’nın desteğiyle hareket edenler bugün yargılanıyorlar...

Devr-i sabık yaratmamak, barışı ve istikrarı sürekli sağlamak için, Amerika’nın stratejik ortağı olmayı sürdürsek de, Avrupa’nın hukuk, demokrasi ve insan hakları standartlarının şemsiyesi altında olmamız herkes için gerekli...

Sakın Avrupa’dan vazgeçeyim demeyin!..

DİĞER YENİ YAZILAR