Ya ben Beşiktaşlı değilim ya gazeteler spordan anlamıyorlar!..

Haberin Devamı

Çocuklarım daha küçük...

Her gün görmeye çalışıyorum...

Gün aşırı, yani haftanın yarısında geceleri bende kalıyorlar...

Böyle bir düzende, “Bayram’da bir yere gidiyoruz” demek kolay değil...

Üstelik daha çok minikler...

Biraz zaman geçsin istiyorum, büyüsünler ki, gezdikleri gördükleri yerleri hatırlasınlar...

Pazar günü sabah yataktan mutlu kalktım...

Öğlen çocukları alacağım...

Bayramın birinci günü dedeyle babaanneyi de alırız keyifli bir bayram yemeği yeriz, sağlıkla, mutlulukla...

Sonra eve gideriz, çocuklar öğle uykusuna yatarlar...

Ben de yeni gelen kitaplara bakarım, kütüphanemi karıştırırım, değişik kanallardan ilginç birşeyler yakalamaya bakarım...

Akşama maç var...

Beşiktaş-Gençlerbirliği maçı, gazeteye onu yorumlayacağım...

Pazartesileri gazetede başka yazım yok...

Dolayısıyla Pazar tek tatil günüm...

Spor sayfasına Beşiktaş maçını yorumlamayı saymazsak...

***


Evde kendime öyle bir ev ve çalışma düzeni kurmuşum ki...

Bütün bir salonun boydan boya camlarını kaplayan kitaplar, gazeteden yeni gelen son baskılar, dergiler, broşürler, bilgisayara kitlenip okuyacağım metinler, onlarca film seçeneği, belgeseller ve tenisten futbola kadar her türlü maçı çalışma odamda izleyebileceğim, bir hayat düzeneğim var...

Dede babaanne yandaki evde...

Çocuklarım oyuncaklarıyla bitişiğimdeki salonda...

Soğuk ve derin sularında 7-8 yaşlarında yüzmesini öğrendiğim Boğaz yanımda, nehir gibi akmakta...

***


Bayram’ın ilk günü üstelik Pazar olduğundan keyfime diyecek yok...

Saat 16 gibi, çalışma masamda okumalara kısa bir ara verdim...

Ne var ne yok diye televizyon kanalları arasında kısa bir gezintiye çıktım...

Hata bende...

Farketmemişim, Beşiktaş-Fenerbahçe arasında dev basketbol derbisi var...

LİG TV’nin 3. kanaldan yayınlanıyor...

Üstelik Beşiktaş Milangaz, NBA’den bir süre için transfer ettiği Deron Williams ile Kemp, Hawkins, Semih gibi yıldızlarına güvenip, seyirci gelir diye maçı Akatlar’dan, Sinan Erdem’e aldırıyor...

11 bin kişinin salona geldiğini görüyorum...

Aralarında Fenerbahçe taraftarı olmayan, basketbol seyretmeye gelen tam 11 bin Beşiktaş taraftarı...

Güzel kızlar, ciks gençler, havalı erkekler herkes maçta...

***


İzlerken “Beşiktaş maçlarında bu kadar güzel genç kadını birarada 40 yıldır görmedim ben...” diyorum...

Öylesine muhteşem bir atmosfer...

Saate bakıyorum 16...

“Kaçta başlayacak acaba maç” diyorum, “kalkıp gitsem mi Sinan Erdem’e?..”

O derece tahrik olmuş durumdayım...

***


Birkaç gece önce, tesadüf bizim Serhat Soysal, İbrahim Seten ve Beşiktaş’ın basketboldan sorumlu yöneticisi Şeref Yalçın’la Lucca’da oturmuş sohbet ediyoruz...

“5 milyon dolar çaktı Başkan’dan Şeref basketbol için...” diyorlar masadakiler...

Bakıyorum Şeref’in gözlerinde zafer edası var, çakmak çakmak parlıyor...

“Abi çok uğraştım...” diyor, “Sen biliyorsun ne kadar az paralarla basketbol şubesini götürmeye çalıştığımı... Sonunda Başkan’ı, daha doğrusu Demirören Holding’i ikna edip 5 milyon doları aldım... Aktarılan 5 milyon dolar ilaç gibi geldi basketbola...”

Amerikan Basketbol ligi NBA’deki lokavttan istifade Deron Williams gibi, oynadığı gard mevkiinde dünyanın ilk üçünde sayılan basketbolcuyu transfer ediyorlar...

Lokavt bitene kadar Beşiktaş’ta oyanayacak Williams...

Fenerbahçe’de NBA’de oynayan yıldızlardan Bogdanoviç var...

***


Sinan Erdem’e bir bakıyorum ki 11 bin kişi doldurmuş salonu, hala geliyorlar maç başladığı halde...

İnanılır gibi değil...

Basketbolda bugüne kadar kafaya oynamamış Beşiktaş’ın tek başına taraftarıyla doluyor Sinan Erdem...

Uzanıyorum kanepeye...

Kendi kendime “Maça bak” diyorum, “Böyle maçı istesen, aylarca beklersin... Haberim bile yokken karşıma çıkıyor...”

Öncesi ve sonrasıyla ikibuçuk saat nasıl inanılmaz bir keyif içinde geçiyor anlatamam...

Tipik bir Amerikan Basketbol Ligi NBA maçı izliyoruz...

Taktikler, molalar, Williams’lar, Bogdanoviç’ler, Kemp’ler, Hawkins’ler, Predziç’ler, Semih’ler, kısalar, uzunlar, jump-shut’lar, hook’lar, feykler ve üçlükler...

Her biri sanki NBA’den enstantaneler gibi...

***


Maç bittiğinde, keyiften ve heyecandan helak olmuş buluyorum kendimi...

İçimden “Ben niye bu muhteşem derbiyi yazmıyorum da, Gençlerbirliği maçını yazıyorum” diye hayıflanıyorum...

Sonra Gençlerbirliği maçında Beşiktaş yeniliyor...

O muhteşem Pazar gününün ertesi Pazartesi gazetelere bakıyorum...

“Beşiktaşlılar’ın bayramı zindan oldu” mealinde çıkıyor gazeteler...

“Allah Allah” diyorum, “Ya ben Beşiktaşlı değilim ya da bunlar spor sayfası değil...”

Hayatı futboldan, üstelik Türkiye liglerindeki futboldan ibaret görenler, “Beşiktaşlılar’a bayram zindan oldu” diyor...

Oysa Beşiktaş hayatının belki de basketboldaki en muhteşem galibiyetlerinden birini Fenerbahçe Ülker’e karşı alıyor...

NBA’deki dünya devi yıldızlarıyla birlikte...

Beşiktaş, Beşiktaş olalı basketbolda böyle bir tablo yaşamamış...

Bense hayatımın en muhteşem Pazar’larından birini geçiriyorum...

Ya ben Beşiktaşlı ve sporsever değilim...

Ya da “Beşiktaşlının bayramı zindan oldu” diyenler spordan anlamıyorlar...

Fenerbahçe Ülker’i NBA derbisi gibi derbide 83-78 yenip, zirveye oturuyor Beşiktaş ve Beşiktaşlının bayramı zehir oluyor!..

İlginç bir bayram ve spor anlayışı...

***


Klişe anlatımlarda hep şöyle sorulur:

“Niye sadece futbola yatırım yapılıyor bu ülkede?..”

Basketboldaki müthiş derbi galibiyetini bile görmeyip, sıradan bir Gençler maçına “zindan ve azap” sıfatlarını reva gören medyanın geldiği nokta, Deron Williams’ın ne oynadığını değil, Edu’nun niye oynamadığını düşünmektir...

***


Tek bir falso görüyorum dev basketbol derbisinde Pazar günü...

LİG TV’de...

Maçın spikeri Murat Murathanoğlu, derbiyi anlatırken, gönül ibresini bu kadar çok belli etmesi keyifleri kaçırtıyor...

Murathanoğlu gibi bir basketbol sihirbazının bazı pozisyonları süzmemesi imkansız...

Süzememiş gözükmesi, yanlış ifadeler kullanması, bir tarafa yatan gönül ibresinin diline aksetmesinden kaynaklanıyor...

Oysa objektiflikten şaşmamak gerek...

Hele onun gibi Türkiye’nin bir numarası bir basketbol spikeri için...

***


ESKİ DEĞİL YENİ BAYRAMLAR DAHA GÜZEL...

Vatan Pazar ekinde de bu konuyu sormuşlardı bana...

“Eski bayramlar mı?.. Şimdikiler mi?..” diye...

Biliyorum güzel olanı, alıcısı bol olanı, nostaljik takılanı “Ahh nerede o eski bayramlar” cevabıdır...

Fakat ben “Nerde o eski bayramlar?..” diye hayıflananlardan değilim...

***


Şunun için...

Bizim ebeveynlerimiz Cumhuriyet’in ilk yıllarında dünyaya gelmiş, Cumhuriyet ideolojisiyle harmanlanmış, dinden çok Türklüğü kutsallaştıran, milliyetçi, din ile devlet işlerini birbirinden ayırdığını söyleyerek laik, kulla Allah arasına kimse giremez diyerek eski tipte bir modernist anlayışı benimsemişlerdi...

Bu protatipin kutladığı dini bayramlar, eskiyle yeninin çatıştığı, gelenekle, yeninin savaştığı, kimin galebe çalacağının bilinmediği, arada kalmış ortamlardı...

***


Kurban kesilirken, dini öğeler hatırlanır, buna karşın bayram ziyaretlerinde alkollü likör ikram edilirdi...

Bazı evlerin reisleri babalar, bayram sabahı namaza giderlerdi...

Fakat bayramda dini gelenekler pek uygulanmazdı evlerin içinde...

İki arada bir derede kalmış, gelenekle, inkar arasında sıkışmış bir kültürün ne yapacağını bilemez tavırları hakimdi o bayramlara...

Nostalji yapmak elbette zevkli...

“Ahh nerde o bayramlar” demek, size bir de “master degree” katıyor...

Gerçek şu...

Bayramlar tatil oldular ve huzura kavuştular...

Artık kentlerde büyük çoğunluk bayram geldi mi esasen tatil yapacağını biliyor...

Gerisinde ne uygulayacağı, kişiye kalmış...

En azından “Bayramda tatile gitme hakkı”nın yarattığı suçluluk psikolojisi yok artık insanların üzerinde...

DİĞER YENİ YAZILAR