Steve Jobs... Bir dahinin sadece kalbinin sesini dinlediği hayat hikayesi...

Haberin Devamı

Hep böyle adamlar ilgimi çekti...

Okul hayatında “inekler” değil, çılgınlar, serseriler, espritüel olanlar ve otorite karşıtı tipler ilgimi çektiler...

Gerçi o, biraz da ekonomik şartların zorlamasıyla, daha birinci dönemin sonunda Reed Collega’daki üniversite eğitimini yarıda bıraktı ancak fark etmez, hangi nedenle olursa olsun “inekleyen”lerle arasına koyduğu kırmızı çizgi takdire şayandır...

Yıllar sonra bilgisayarı bize sevdiren Apple, walkman’in pabucunu dama atan iPod, internetle cep telefonunu birleştirdiği iPhone ve laptopu rafa kaldıran iPad’i yaratmış 8 milyar doların sahibi kişi olarak Reed Collega’da konuşurken, gururluydu...

***


“Sadece kalbimin sesini dinledim ve sevdiğim şeyleri yaptım” diyordu, pankreas kanseri olduğunu bildiği ve bir kez ölüme gidip geldiği o günlerde...

Dört yıl önce, ölümün nefesini bir nebze uzaklaştırmış hissediyordu kendisinden, ne ki dün ölüverdi daha 56 yaşındayken bu dahi adam...

Atina’da bilgisayar mühendisi bir arkadaşımın, 1989 yılında Amerika’dan benim için getirdiği ilk portatif Macintosh gözümün önüne geliyor şimdi...

“Bunu nasıl kullanacağım ben?” diye feryat etmiştim...

“En kolay ve sempatik olanı bu...” demişti; “Çok seveceksin ve rahat kullanacaksın...”

***


O zamanlar bilmiyordum Steve Jobs denilen üniversiteden terk, Arap kökenli, orta sınıf Amerikalı ailenin evlat edindiği bir dahinin elinden çıktığını o bilgisayarın...

Atina’daki zorlu günlerimde arada bir Tetris oynuyordum...

“Reed üniversitesinden ayrılmanın en iyi tarafı, artık zorunlu olarak değil, istediğim, sevdiğim ve ilgili duyduğum derslere istediğim zaman girmemdi... Böylece ilerde çok işime yarayacak şeyler öğrendim...” diyecekti, 8 milyar doların sahibi olarak aynı üniversitede konuşma yaptığında...

***


Üniversiteyi ilk dönemin sonunda terk ettiğinde, yurtta arkadaşlarının odalarında yerde yatarak kalmayı sürdürürdü Steve Jobs...

Yemek parasını sağlamak için boş kola şişelerini geri veriyordu...

En sevdiği yemek Cumartesi geceleri Hare Krishna tapınağında bedava yediği yemekti...

Yarattığı Mac markasındaki farklı “font tasarımını” o sırada Reed Üniversitesi’nde gönüllü olarak girdiği “kaligrafi” dersinde aldığı eğitimle yaptı...

Pankreas kanseri olduktan ve ölümle yüz yüze geldikten sonra hayatın muhasebesini yaptığı efsanevi konuşmasında şöyle diyecekti:

“Üniversiteyi bırakmasaydım, gönüllü olarak kaligrafi dersine girmeyecektim... Kaligrafi dersine girmeyince, çok özel bu tasarımları öğrenemeyecektim... Farklı tasarımları öğrenemeyince, yüz milyonlarca evdeki o farklı tasarımlar olmayacaktı... ‘Şeyler’ arasındaki bağlantıyı, olmadan değil olduktan sonra üzerinden zaman geçtiğinde fark edersiniz... O bağlantıları yaşayabilmek için kalbinizin sesini dinlemelisiniz... Başka bir şeyi değil...”

***


Bir gün kendi kurduğu ve yarattığı Apple şirketinden kovdular onu...

Geri döndüğünde şöyle diyecekti:

“Geçmişte başarılı olma çabasının yarattığı ağırlığın yerini, şimdi yeniden başlamanın verdiği hafiflik aldı... Artık baskı yoktu üzerimde... Daha yaratıcı oldum...”

Bir teknoloji dahisi miydi Steve Jobs?..

Elbette...

Ancak teknoloji dahisinin temelinde bir yaşam guruluğu yatıyordu...

Yaşamı çözmüş olanlarda görülen mucizevi bilgelik akıyordu üzerinden, Reed Üniversitesi’ndeki efsanevi konuşmasında...

***


Okul yıllarımdan beri “inekleri” hiç sevmedim...

Serseriler, yaratıcılar, farklı olanlar ve farklı bir şeyler yaratmaya ve yaşamaya çalışanlar ilgimi çekti hep...

Steve Jobs gibiler...

Reed Üniversitesi’nin mezuniyet töreninde kepini milletin üzerine fırlatan “okul birincisi inekler”e öykünmek gelmedi hiç içimden...

Hiç “inek” olmadım, ya da “olamadım” zaten...

Hayatı Steve Jobs gibilerin güzelleştireceğine inandım hep...

Acaba diyorum bu dahi adamlar “hayatta yapabileceklerinin çok fazlasını yaptıkları için mi ölüm erken geliyor onlara?..”

*****


KARISININ PENİSİNİ KESTİĞİ İMAMA “ACI VAR MI ACI” SORUSU!..

Kanal D’den SHOW’a transfer olduğum günlerdi...
Ankara’da gazeteciliğe birkaç yıl arayla başladığım kardeşim Ufuk Güldemir’le birlikte çalışıyorduk...

Ufuk kıskanç değildi...

Çekememezlik yapmazdı...

İnsanın önüne başarıyı engelleyici bloklar koymazdı...

Geceleri Ateş Hattı yapıyordum ve yaratıcılığımın zirvesindeydim...

***


Bir gün çapkınlık yapan kocasının penisini gece uyurken kesen Sharon Emel geldi yayına...

Kocası da yanındaydı ve sırım sırım sırıtıyordu...

Fırlamalığım üzerimdeydi...

- “Nasıl kestin kızım kocanın şeyini, uyurken öyle?..”

- “Kestim işte...”

- “Ya bu iş öyle kolay mı?..

- “Hiç zor değil” diyordu...

Acımadı mı hiç, diye adama soruyorum...

Bana mısın demiyor, sırım sırım sırıtıyor...

Sanki onun değil benim organım kesilmiş...

- “Arkadaş acıdan uyanmadın mı?..” diyorum...

- “Yoo” diyor...

Sırıtmaya devam ediyor...

“Acı var mı acı” diye o an ilk kez ağzımdan o efsanevi soru çıkıveriyor...

Kocası sırıtmaya devam ediyor...

***


Dün çapkınlık yapan O.K. isimli imam kocasının cinsel organını kesen kadının haberini okurken gözümün önüne geldi o canlı yayın...

Sharon Emel’in kocası da “şikayetçi olmamıştı, cinsel organını kesen karısı hakkında...”

Çapkın imam da olmamış...

Sharon Emel’in kocası da “olur böyle vakalar eşler arasında” diyordu...

Çapkın imam O.K. da aynı şeyi söylüyor.

“Büyütmemek lazım, eşler arasında olur böyle şeyler...”

Sharon Emel ve kocası da canlı yayına katıldıklarında artık “ilişkiye giremez” durumdaydılar...

O.K. ile cinsel organını kesen eşi de altı ay hiçbir şey yapamayacaklar...

Sonrası meçhul...

***


O gün de bugün de hala merak etmekteyim... Sonra ne oluyor?..

İlişki değil?..

Kesilen şeyin mukadderatı?..

*****


YILDIZ HARİTANIZDA SATÜRN’ÜN GETİRDİĞİ ZOR GÜNLER...

Yıllar önce, Susan Miller isimli dünya çapındaki astrolog, “Satürn etkisi” üzerine döşenmeye başlayınca, bayağı kötü olmuştum...

O yıllarda Satürn, benim burcum Yengeç‘in “para konularının üzerinde” hayalet gibi dolaşıyordu...

Nasıl gerilimli günler geçirmiştim, hiç para konuları benim ilgimi çekmezken...

Sonra bir gün “satürn para evinizden çıkıyor” demişti...

Gerçekten de o konular bir süre sonra etkisini yitirdi, gerginlik yerini rahatlığa terk etti...

***


Ancak ne Satürn ne de Susan Miller durmadılar...

Bu Satürn denilen gezegen bu kez de Yengeç burcunun “ev ve aile” ilişkileri üzerindeki evini ziyarete geldi...

2009 sonu muydu mu 2010’un başı mıydı bilmiyorum, bir geldi gitmek bilmiyor...

Sevgiliyle birlikteydim...

Şimdi ayrıyım...

Çocuklarımla birlikteydim...

Onlardan aylarca mahrum kaldım...

Şimdi hasret gideriyorum...

Hayatımda ev ve aileyle ilgili her şey sürekli değişiklik gösteriyor...

Buna karşın Satürn denilen yıldız bir türlü gitmek bilmiyor...

2012 Ekim’ine kadar bizdeymiş...

Tek iyi tarafı şu...

İnsanı verdiği amansız zorluklarla, çok iyi yetiştiriyor...

Gittiğinde siz de 30 yıl kendinizi idare edecek kadar iyi yetişmiş oluyorsunuz...

Buna Satürn etkisi diyorlar astrolojide...

DİĞER YENİ YAZILAR