Ali Koç Fenerbahçe'ye başkan mı oluyor?..

Haberin Devamı

Son Metris zirvesinde ilginç şeyler oluyor Fenerbahçe’de...

Başkanvekili Nihat Özdemir ile Asbaşkan Ali Koç gidiyorlar Metris’e...

Aziz Yıldırım’ı ziyarete...

Yanlarında sanıyorum Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe yöneticisi olan kardeşi Ali Yıldırım da var...

***


Bu görüşmenin ertesi günü Başkanvekili Nihat Özdemir “Fenerbahçe’deki görevlerinden istifa ettiğini” söylüyor...

Sağlığını kaybettiğini, Fenerbahçe’ye bu şartlarda daha fazla hizmet edemeyeceğini söylüyor...

Olabilir...

Ancak nedense, Nihat Özdemir’in istifasının ardında yatan esas gerekçenin başka olduğunu düşünüyorum...

Gazeteciler soruyorlar:

- “Başkan’a istifa edeceğinizi söylediniz mi?..”

Özdemir cevap veriyor:

- “Söyledim... Bana ‘Etme’ dedi Başkan...” diye cevap veriyor...

***


Bu olayın hemen ertesinde onlarca kameranın karşısına Ali Koç geçiyor ve Fenerbahçe’nin federasyon nezdindeki girişimlerini, ne istediklerini neyi alamadıklarını kapsamlı olarak anlatıp, “Federasyon’u değil, Devlet’i göreve çağırıyor...”

“Devlet el koysun olaya” diyor...

Ali Koç’un “devlet”ten kastettiğinin içinde sanıyorum öncelikle Başbakan Tayyip Erdoğan var...

Öyle ya...

Futbol Federasyonu’nun üzerinde bir güç talep ediyorsanız, bu güç herhalde Milli Güvenlik Kurulu ya da Kulüpler Birliği olmayacak...

***


Ali Koç’un konuşmalarını dikkatle izleyenler, Fenerbahçe’deki yeni dönemin stratejilerini yöneten kişinin Ali Koç olduğunu görebilirler...

Fenerbahçe’nin neye karşı ne yapacağını kamuoyuna anlatan kişi de Ali Koç...

Tam bu esnada Fenerbahçe’nin 18 Eylül’de Genel Kurul yapacağı açıklanıyor...

Genel Kurul’un gündeminde Başkanlık seçimi yok, ancak kulübün eylem planının konuşulması, yapılacakların kararlaştırılması gibi her konu var...

İlginç bir ayrıntı...

18 Eylül’deki Genel Kurul tek oturum değil...

Bir hafta sonra 25 Eylül Pazar günü ikinci oturum yapılacak...

Kulüplerde ve siyasi partilerde daha çok seçimler esnasında iki turlu oturumlar yapılır...

***


Neyse...

Dönelim Metris Cezaevi’ne...

Aziz Yıldırım ve çevresi bir süredir, “Yıldırım’ın başkanlığı sürdürmesiyle, Fenerbahçe’nin bu süreci doğru yönetemeyeceğinin” farkındalar...

Ancak mesele şu?..

Yıldırım kime güvenip, Fenerbahçe’yi temsil edecek?..

Kulüp yönetimlerine aşina olanlar bilirler ki, her Başkan’ın iki arzusu vardır...

Başkanlığı mümkün olduğunca uzun süre kazasız belasız yürütmek...

Bunun olamayacağının anlaşıldığı durumlarda, yerine gelecek Başkan’ı endirekt olarak belirlemek...

Kendi istediği bir Başkan’ın, kendisinden sonra göreve devam etmesini sağlamak...

Başkan olmak, yürütmenin başında bulunmak, bir sonraki Başkan’ın hesap soracağı konumda olmak, Başkan’ları böyle davranmaya itiyor...

***


Fenerbahçe yönetim çevresinde ve Aziz Yıldırım’da, “kendisi ve yakın çevresinden birinin Başkan olarak devam edemeyeceğinin anlaşılmasından sonra, bu görevin Ali Koç tarafından yürütülmesi fikrinin ağır bastığını” düşünüyorum...

Ali Koç’un “aileden gelen prestijinin” bu zor dönemde Fenerbahçe için yararlı olduğu düşünülüyor...

Üstelik Ali Koç, zaten zamanında kendisinin söylediği gibi “Aziz Yıldırım’ın yanında yetişmeye gelmişti... İlerde Fenerbahçe Başkanı olmak için...”

Sert ve tavizsiz duruyor bu süreçte Ali Koç, Fenerbahçe yönetiminin istediği gibi...

Aziz Yıldırım ve diğer yönetici arkadaşlarını yarı yolda bırakmayacağı aşikar...

Yönetimin manevi olarak devamı olacak...

Kendisine bir medya desteğinin bulunduğu da aşikar...

Üstelik bunca olayda, hakkında en ufak bir şike konuşma tapesinin çıkmaması da olumlu bir puan...

Fenerbahçe’de taşlar yerinden oynayacak...

Bekleyin...

*****


ATLI KARINCAYA BİNDİRDİM ÇOCUKLARIMI DÜN...

Dün evin bahçesine oyun parkı kurabilir miyim diye İKEA’ya gittik...

Bayram’ın ilk günü, saat 13’te açılıyordu mobilyacılar...

Bakıcısı, İKEA’nın yanıbaşında atlıkarıncanın, dönme dolabın, kanonun ve minik trenin olduğu küçük bir lunapark bulunduğunu söyledi...

Atlıkarıncanın yanına gittiğimizde, saat 11.30 sularıydı...

Henüz çalışmaya başlamamıştı...

Bir süre sonra çalıştırmaya karar verdiler müşterileri görünce atlıkarınca’yı...

***


Poyraz ve Mina’yı atlıkarıncadaki atların üzerine yerleştirirken, kendi flashback’imi garip bir şekilde yaşamaya başladım...

45 yıl kadar önce Ankara’da Gençlik Parkı’ndaki lunaparkta bindiğim atlıkarıncada hissettim bir anda kendimi...

Sanki Poyraz değil, ben biniyordum beyaz ata...

Sanki babam yanımdaydı o bindiriyordu beni...

Birazdan kalkacaktı Atlıkarınca...

Atlar bir yukarı bir aşağı kalkıp inerek, döneceklerdi...

Babam tutacaktı beni attan düşmeyeyim diye...

Ben önce sırtı yukarıdaki büyük atlara değil, nispeten mütevazi küçük atlara binmeyi düşünecektim...

Başım dönüp, düşmeyeyim diye...

***


Poyraz’ı yerleştirdim ata, ben atlıkarıncanın pistinin ortasında ona mukayyet olmayı bekliyorum, bir taraftan da Mina’yı yerleştirmeye çalışıyorum...

Kızım korktu, hem binmek istiyor hem de korkudan binmeye çekiniyordu...

Sonunda annesi ata bindi kucağına aldı onu...

Atlıkarınca dönmeye başladı...

Poyraz’ın atı inip kalktıkça, oğlumu süzüyordum...

Atlıkarınca’daki ilk atına binmişti işte...

Kimbilir hangi at onun ilk hafızasında yer edecekti?..

Babasını kim bilir nasıl hatırlayacaktı?..

Kendi oğlunu o da benim gibi bindirecek miydi atlıkarıncaya acaba?..

Babasıyla yaşadığı bu 30 Ağustos anısı aklında kalacak mıydı; kim bilir?..

Dün Bayram’dı...

Bayram’da babalar çocuklarını lunaparka götürürler...

O babayla gidilen ilk lunapark hiç unutulmaz...

Hiç, hiç, hiç...

*****


KÖŞE YAZISIYLA TWİTTER’I KARIŞTIRMA ERTUĞRUL!..

Sevgili Ertuğrul (Özkök) iki gün önce köşesinde ilan etti...

Artık yazılarını kendi üzerinden birinci tekil şahıs yani “ben” ibaresiyle yazacak...

“Ben” demeyi ayıp bulan, “biz” diyen bir kuşaktan ve kültürden geliyorum” diyor...

Birinci tekil şahıs yazmak, “ben”i yaşadıklarından hayatı okumak ve köşe yazmak çok çarpıcı ve heyecan verici bir anlatımdır...

Samimidir...

Şeffafdır...

Eldivensizdir, örtüsüzdür...

***


Ancak dün köşesinde yazacağı konuların teasar’ını (tanıtımını) gördüğümde, “ben” üsluplu yazıların bir köşe yazısından çok bir twitter mesajlarını anımsattığını gördüm...

“Hangi yazar beni hayal kırıklığına uğrattı?..

Mehmet Barlas’a ne cevap vermeliydim?..

Fehmi Koru’yla program yapabilir miyim?..

Basında kadın yazarlar niye Çölaşan’laşıyorlar?..” konu başlıklarından bazıları Ertuğrul’un...

Bunlar bir köşe yazarının “ben” başlığıyla yazacağı konular değil...

Bunlar kendisiyle yapılacak bir röportajın olası konu başlıkları...

Daha çok da Twitter’daki atacağı mesajların kısa çarpıcı başlıkları...

Köşe yazılarında “Ben”i kullanmak, oradan bir yerlere çıkarsıma yapmak amacıyla yapılır...

Tabii Türk matbuatında bunu anlamayacak kadar geri zekalı olanlar, “deprem felaketinde Japonya’daki sevgilisinden bahsetti” diye yazı yazarlar...

“Ben”i yazıda kullanmak okuyucu üzerinde bir çıkarsıma yapmayı amaçlar çoğunlukla...

Sevgili Ertuğrul’un “Barlas’a ne cevap vereceği, Fehmi’yle program yapıp yapmayacağı bir “Ben” konulu köşe yazısı konusundan ziyade bir röportaj malzemesi ya da Twitter mesajıdır...

Twitter’ı çok tutacağını düşünüyorsun anladığım kadarıyla...

Köşeni Twitter’a çevriyorsun...

Olabilir...

Fakat böyle söyle...

O zaman samimi olursun...

DİĞER YENİ YAZILAR