Yüreğimdeki ilham!..

Haberin Devamı

Vücudumun bio enerjik ritmini gösteren makineye girdim dün...

Her şey iyi görünüyor, fakat dostlarım Ünal’la, Sezin, “tatile çıkman gerekiyor” dediler bana...

Tatil...

“Her şeyi kendi alışılmış ritminin dışında yaptığın zaman dilimi...”

Geçen Temmuz’dan bu yana, nasıl da korkunç bir tempoya girmişim...

Dün avukatlarımdan Çiğdem aradı...

Bir başka alacak verecek davasında daha bilirkişi, “karşı tarafı kötü niyetli ve haksız” bulmuş...

Tam 30 Haziran’da ilaç gibi geldi bu karar bana...

Parasından değil...

Hak edenin, doğru olanın, yamuk yapmayanın kazanmasına mutluluğum...

***


Çocuklarıma, anlatacağım çok önemli notlar var son yıllarda yaşadıklarımla ilgili...

İnsan içindeki “varolma nedeni ve başarma azmini” tekikleyen ilhamı kaybettiğinde, “belli belirsiz bir korkunun” içine düşüyor...

Endişe de diyebilirsiniz buna...

“Büyük savaşlardan” bazen büyük zaferler, bazen de yenilgiler alarak çıkıyorsunuz...

Zaferlerin ve yenilgilerin çok fazla anlamı yok aslında...

Hayatta varoluş nedeniniz önünüzde duruyorsa, zafer ve yenilgi bir şeyi değiştirmiyor, aynı mücadele eden ruhla devam ediyorsunuz hayata...

Varolmanızın bir anlamı olduğunu düşünerek...

Hayatta bir şeyler için varolduğunuzu hissederek...

***


Kaybettiğiniz an, yenildiğiniz değil, “hayattaki varoluş nedeninizi unuttuğunuz an...”

İlhamınızı kaybediyorsunuz o zaman...

Yavaş yavaş geri çekiliyorsunuz hayattan...

Hafif hafif ürkekleşiyorsunuz yaşamda...

Bir kuş gibi, her etkiye, her tehdide açık hissediyorsunuz usul usul kendinizi...

Siz kendinizi geriye çektikçe, çevrenizdeki kuvvetler farkettirmeden üzerinize üzerinize geliyorlar...

Sizinle “hayat dolu günlerinizde” “talepkar ilişkiler” kuramayanlar, her türlü talepte kendilerini haklı buluyorlar...

Kaybettiğiniz aura başkalarının egemenliğine geçiyor...

Toprak kaybediyorsunuz...

Küçülüyorsunuz...

Saldırıların, isteklerin ve cüretin karşısında şaşırır kalıveriyorsunuz...

Yaşam enerjinizdeki farkedilen eksiklik, sizin hinterland’ınızı küçültüyor...

Topraklarını kaybeden bir devlet gibi küçüldükçe küçülüyorsunuz...

***


O topraklara ve sizin hinterland’ınıza gelip yerleşenler, “yeni düzeni” size kabul ettirmeye çalışıyorlar...

“İlham”ınız kaybolmuşsa, itiraz edemiyorsunuz...

Statükoyu korumaya, ufalan hinterland’ınızı daha fazla küçültmemeye uğraşıyorsunuz...

Oysa statüko, “koruyorum” demekle korunmuyor...

İlhamsız hiçbir aura hayat bulmuyor...

Çocuklarıma ilerde bir gün şöyle diyeceğim:

“Siz doğmadan çok önceki uzun yıllar büyük mücadeleler yapmış, büyük zaferler ve yenilgiler tatmıştı babanız...

Siz doğmadan birkaç yıl önce, hiç beklemediği bir olaydan hiç beklemediği “ilham”ını kaybetti bir yerlerde babanız...

“İlham’ını kaybettiğini kendi bir süre anlamadı... Oysa başkaları davranışlarındaki farklılığı anlamışlardı...”

***


Üstüne üstüne geldiler...

Olmaz dediği her şey oldu...

Yapmazlar dediği her şey yapıldı...

Cesaret edemezler dediği her şeye cesaret edildi...

Babanız o günlerde, bir süre neyin değiştiğini kavrayamadı...

“Nasıl oluyor da insanlar bana eskiden yapmayı akıllarından geçiremedikleri şeyleri şimdi yapabiliyorlar?..” diye düşündü...

Doğru düzgün bir cevap bulamadı...

Çokça takmadı...

Biraz küstü, kırıldı...

***


Sonra bir gün bir yerde...

Yolda kaybettiği “ilham”ını çok gergin geçen bir Cuma gününün akşamı yeniden buluverdi denizin birkaç metre kenarında yürürken babanız...

Huzursuz dalgacıkların ortasında laplacivert bir deniz uzamaktaydı...

O ilham onu yeniden ayağa kaldırdı...

O yeniden ayağa kalktıkça, aurasının yavaş yavaş kaybettiği topraklarını teker teker almaya başladı...

İnanılmaz denilen “mucize” gerçekleşmişti...

Ruhunun derinliklerinden gelen ilham, çevresindeki sınır tanımaz cüreti yerle bir etti...

Her şey yeniden kurulmaya başladı...

Haksızlıklar teker teker yere kapaklanıyor, sınırsız cüretkarlıklar sessizliğe bürünüyordu...

O zaman anladı ki babanız, “Hayatı değiştiren içinizdeki ilhamdır... Kaybettiğiniz ilham, başkalarının cüretine katık olur... Hayatı değiştirmek istiyorsanız, içinizdeki o ilhama ulaşacaksınız... O zaman kendinizden başlayarak çevrenizi ve hayatı değiştirebilirsiniz...”

Bir gün ikizlerimin annesine “çocuklarıma nasıl bir öğreti verceğimi tam kestire-miyorum” demiştim...

Boğaz’da bir gece vaktiydi...

Sanırım biraz kırmızı şarap içiyor bir şeyler yiyorduk...

***


Üzerinden sanırsam bir yıldan fazla zaman geçti...

Şimdi nihayet, nasıl yetiştireceğimi biliyorum çocuklarımı...

Yüreğimdeki “ilham”la!..

*****


TATİL...

Hayatın ritminin dışına taşmak, farklı şeyler yapmak, farklı uğraşlarda bulunmak, kafanın içini tamamen başka şeyler yaparak boşaltmak...

Deliler gibi özlediğim, bir Temmuz geliyor...

Geçen yıl doğru düzgün tatil yapamadım...

Önceki yıl zaten çocuklar olmuştu, onun hengamesinde tatil düşünecek zaman yoktu...

Bu yıl tatil yapmamak için bir bahane bulamam herhalde...

***


Geçen gün kaybettiğimiz büyük gazeteci muhabir Nilüfer Abla (Yalçın), her yıl 1 Temmuz dedin mi, pılını pırtını toplar sadece kendi evlerinin olduğu Ege’de bir koya giderdi...

Kocası Aydın Yalçın’la birlikte kesintisiz bir ay, ıssızlığın ortasında, denizin kenarında tatil yapardı...

Elektriğin olmadığını söylerdi...

Gaz lambasıyla idare ederlerdi...

Denize çoğu zaman çırılçıpak girdiğini söylerdi...

Kimsecikler olmazmış...

***


Stresli geçen yoğun bir yılın ertesinde, dünya dursa Nilüfer Abla 1 Temmuz dedin mi, ıssız koydaki evine giderdi...

Tatilin, sabahlara kadar eğlenmekten öte bir anlamı olduğunu Nilüfer Abla’nın her yıl bir ritüel olarak tekrarlanan tatil tecrübesinden öğrenmiştim ben...

Nur içinde yatsın...

Umarım gittiği yerde o Temmuz günlerini aratmayan bir huzur içindedir...

Bana gelince...

Bir yaz güneşinin huzurunda, dalgaların hışırtısında, kayblomak istiyorum...

DİĞER YENİ YAZILAR