Oldu olacak gelip muhalefeti de siz yapın bari!..

Haberin Devamı

Ne oluyoruz arkadaşlar?..

Bu ne büyük bir psikolojik bastırma harekatıdır CHP’ye uygulanan?..

Ne yaptı yani CHP de böylesine “topla tüfekle üzerine gidiliyor?..”

İyice ürkekleştirilmeye çalışılıyor...

“Seçilmiş iki milletvekilim Meclis’e gelemiyor...

Çözelim bu meseleyi de Meclis’e gelsinler...” diyor...

***


Büyük bir çözüm için bulunmaz bir fırsat değil mi?..

Tutukluların, hüküm giymeden haddinden fazla yattıkları, kanayan bir yara değil mi?..

Adalet duygusunu rencide etmiyor mu?..

Yargılandığı suça, niteliğine ve cezasına göre, bir tutukluluk süresi koymak abes mi?..

Meclis’e milletvekili olarak seçilmişlere, esneklik yapmak bir zaaf mı?..

Nedir böyle topla tüfekle CHP’yi sindirmeye çalışma çabası?..

Adam kendi seçilmiş milletvekiline taraf olmayacak da Uganda’daki siyasi çalkantıya mı taraf olacak?..

***


“Tutukluluk süresine sınırlama getirilirse, Silivri’de tutuklu kalmazmış!..”

Arkadaş eğer Silivri’de suçlu varsa, mahkeme sonuçlanır, hüküm giyer tutuklu kalır...

“Silivri serbest mi kalacak?..” umacasıyla, kimseyi hüküm giymeden sınırsız, süresiz cezaevinde tutamazsınız...

“Veli Küçük mü gelsin milletvekili olsun?..”

“Apo da seçilirse milletvekili mi olsun?..” sözleri, krizi yöneten değil, krizi düğümleyen tavırlardır...

Bu ülkede yüzde 50 çoğunluğu arkasına almış bir iktidar var...

Mesele ezici bir iktidar çoğunluğu karşısında “kendini savunma refleksi” içinde olan farklı muhalefet partilerinin, seçilmiş milletvekillerini, koruma içgüdüsüne saygılı davranmaktır...

***


Ne oluyoruz da bu kadar üzerine gidiyorsunuz CHP’nin arkadaş?..

Oldu olacak gelip muhalefeti de siz yapın bari!..

***


TAYYİP BEY;

Etraftan pompalanan gaza gelmeyin... Yüzde 50 çoğunlukla iktidarsınız...

Bu saatten sonra “ne kadar güçlü olduğunuzu değil, ne kadar adil olduğunuzu gösterdiğiniz ölçüde kazanırsınız...”

Mesele tüm Ergenekon sanıklarının, salıverilmesi değil...

Mesele, tüm sanıkların tutuksuz yargılanmaları da değil...

Mesele, tutuklulukla hükümlülük arasında doğru bir bağlantı kurmak meselesi...

Hüküm giymeden senelerce tutuklu kalınması hadisesi...

Bu mesele sadece Ergenekon meselesi değil...

Tüm tutukluların meselesi...

***


Bugün sizden yana olmak kolay ve rahat...

Güç yüzde 50’yle sizin elinizde...

Eskiden olduğu gibi, parlamento dışı başka iktidarlar, başka güçler mevz-u bahis değil...

“Güce tapan bütün oportünistlerin ibresi” size döndü...

Bunun ufak bir sakıncası var...

Bu oportünist çevreler, “kendilerini göstermek isterler...”

Kendilerini göstermek, ne kadar sizden olduklarını farkettirmek için, cellatlaşmaktan kaçınmazlar...

***


Sizin ve Türkiye’nin meselesi, sivil ve özgürlükçü bir rejimi, “darbelerden, failli meçhullerden, Stalinist diktatoryan ‘davadan döneni vurun’ tipi örgütlenmelerden” uzakta kurabilmektir...

Demokrasiye karşı suç işleyen cezasız kalmamalı...

Ancak demokrasiye karşı suç işlediği varsayılan bütün şüpheliler de zan altında kalmamalı...

Makul bir süre tutuklu kalanlar, hüküm kesinleşene kadar özgürlükten faydalanmalı...

***


Sizin meseleniz bu saatten sonra, yeni kin ve nifak tohumu ekmek isteyenlerin önüne set çekmektir...

Türkiye’de iktidarın meşruiyeti sorgulanmıyor...

Bu hayırlı bir gelişmedir...

Türkiye’de demokrasi hizaya çekilmiyor...

Bu da arzulanan bir süreçtir...

Türkiye’de iktidar muhalefetle birlikte yepyeni sandıktan çıkma bir tazedir...

Onun yeniliği, tazeliği ve diriliği muhafaza edilmelidir...

***


Yüzde 50’lik zaferin sarhoşluğuyla “muhalefeti daha fazla hizaya çekme” muhabbetleri yapmak isteyenler olabilir...

Böyle durumlarda en hayırlı şey, empati duygusunu harekete geçirmektir...

CHP yüzde 26’larla seçmenin dörtte birinin oyuyla Meclis’e girebildi...

Onun da kendisini korumak, milletvekillerini savunmak, Meclis’e gelirken, gelemeyen milletvekillerine kamuoyunun dikkatini çekmek gibi görevleri var...

Politikacılık iktidar veya muhalefetin ötesinde bir icraattır...

Bu icraatı BDP de kendi ölçüleri içinde yapmaktadır...

Unutmamak gerekir ki Hatip Dicle, herhangi bir milletvekili değil, geçmişte aynı çizgide kapatılan siyasi partinin lideridir...

Onların da bu uğurdaki mücadeleleri bir savunma refleksidir...

***


Sandıktan yüzde 50’yle yenilenmiş bir lider...

Daha yeni seçim zaferi kazanmış bir Başbakan...

Her iki kişiden birisine kendisini sevdirebilmiş bir karizma, sakin ve vakur davranmalı...

Bu meseleyi demokratik gücüne yakışır bir biçimde çözebilmeli...

Türkiye demokrasisinin yeni iktidarından beklentisi budur...

*****


ŞAFAK’IN ETEK GİYME ZORUNLULUĞU...

O talihsiz kazayı İsviçre’de geçirip sol bacağı ve kolunu kaybettiğinden beri kim bilir kaç kez gördüm Şafak’ı?..

Oturduk saatlerce konuştuk...

Hayatını senaryo haline getireceğim bir dramı hazırlamak için bile günlerce konuştuk...

En son Bebek’te taksinin içinden görmüştü beni de “Reha Abiii” diye çınlayan sesiyle, arabadan çıkıp yanıma gelmişti...

Yine saatlerce deniz kenarında konuşup dertleşmiştik...

***


Annesi onu bana teslim ettiğinde 19 yaşındaydı Şafak...

Onun ailesi sayılacak kadar yakınım ona...

Bu kadar yakın olduğum halde bir kez bile protezli bacağını ya da kolunu görmedim Şafak’ın...

Hep pantolon vardı üzerinde...

Uzun kollu bir t-shirt ya da gömlek...

Annesine çekmiştir...

Her konuda kendisiyle dalga geçebilen, inanılmaz derecede komplekssiz bir kızdır o...

Elbette hiç mesele değil Meclis’e girdiğinde, Şafak’ın bacağındaki protezinin görünmesi...

Hiç sorun değil, onun etek giyme mecburiyetinden kaynaklı haliyle genel kurul salonunda görülmesi...

Hatta tam tersine, engelli halinin görülmesi, engellilerle ilgili çıkacak yasalarda pozitif ayrımcı etki bile yapacaktır muhtemel ki...

***


Ancak ve fakat...

İnsan bir sorar muhatabı olan “özel durumdaki” genç kadına...

“Pantolon giymeyi arzu eder misiniz?..” diye...

Bunu sorabilmek “kadına karşı, insana karşı, hayata karşı bir duyarlılık, bir zerafettir...”

Kim bilir belki de genç kadın, her gün protezli bacağını göstermek istemeyecek, daha rahat olan pantolonu tercih edecektir...

Bunu hissedebilmek, bu hissi dile getirmek, Meclis’in kıyafet yönetmeliğinde bir değişikliğe gitmek, “bir insanlık, bir zerafet, bir duyarlılık” meselesidir...

Genç kadına saygı duymak meselesidir...

***


Şafak Pavey “benim için mesele değil” demiş “Protezli bacakla etek giymek zorunda kalmak... Ben giyerim...”

Biliyorum giyer...

Onun için mesele değil zaten...

Mesele onu sormayanların meselesi...

Soramayanların...

Sormayı düşünemeyenlerin meselesi...

Mesele bir insanlık, bir medeniyet, bir kadına saygı meselesi...

Mesele elbette onun giydiği etekte veya görünen protez bacakta değil!..

DİĞER YENİ YAZILAR