Mehmet Ali Birand'a...

Haberin Devamı

İnternette Kanal D Ana Haber Bülteni’ni kapatırken yaptığın konuşmayı izledim biraz önce...

“Seni sevenlerin ve sevmeyenlerin dualarını istiyorsun...”
Sevip sevmeme konusunu boşver, önemli de değil zaten...
Şu kadarını söyleyeyim...

Bildiğim bütün duaları senin sağlığına kavuşman için ediyorum...

Öğrendiğime göre 9 saat sürmüş ameliyatın ve iyi geçmiş...
Kalbimden gelen bütün samimi ve içten duygularımı senin bir an önce iyileşip şifa bulman için sana gönderiyorum...
Allah seni ailene, çoluğuna çocuğuna bağışlasın...
Geçmiş olsun...

*****

BALBAY VE HABERAL’IN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN BİREYSEL BAŞVURU HAKKI...

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç dün ilginç bir çıkış yapıyor...

“Hele bir itirazları görüşülsün...” diyor; “Bizim de söyleyeceklerimiz olacak...”

Anayasa Mahkemesi referandumun kabulünden beri, kişisel başvurularda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi öncesi bir son durak mercii vazifesi görüyor...

Haşim Kılıç boşuna söylemiyor bu sözleri...

Çoğu kişi Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın “seçilmiş milletvekiline tutuksuz yargılanma yani tahliye yolunun açık olduğunu” ima ettiğini söylüyor...

***

Türkiye koskoca bir genel seçimden geçti...

Bu ülkenin yüzde 50’si iktidar partisi AKP’ye oy vererek, onu tek başına iktidar yaptı...

AKP bundan böyle arkasında yüzde 50’lik müthiş bir kitle desteğiyle icraatlarını yapacak...

Yüzde 50’lik böylesine büyük bir çoğunluğu, faullü oynayarak, topu taca atarak, zaman çalarak, çamura yatarak iktidardan düşürmek pek olanaklı değil...

Demokrasinin rahat işlemesi için, geride kalan yüzde 50’nin tercihlerine de sonuna kadar saygı duyulmalı...

Diğer yüzde 50, Mustafa Balbay’ı, Hatip Dicle’yi, Mehmet Haberal’ı seçti ve Meclis’e gönderdi...

Bu kitle, sandıkta oy atarken seçtiği milletvekillerinin cezaevinde tutuklu olduklarını biliyordu...

Buna rağmen, oylarını onlar için attılar...

***

Bu durumda attıkları oyla şunu söylemeye çalışıyorlar o seçmenler:

“Evet, oy attığımız bu kişiler tutukludurlar... Ancak biz onların tutukluluk halini adil ve haklı bulmuyoruz...

Hükümleri kesinleşene kadar, tahliye olup Meclis’te bizi temsil etmelerini istiyoruz...”

***

Hükmü daha önce kesinleşen Hatip Dicle için de mesaj şudur:
“Seçime soktuğunuza göre Hatip Dicle’yi... Biz de onu milletvekili olarak seçmiş bulunduk... Ya terör suçlarıyla ilgili yasa değişir... Ya da yorum değişir yeniden seçim gerçekleşir... Ne olacaksa olur, bizim tercihimiz budur...”

***

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, CHP’li milletvekillerinin yargı yolu tükenmediğine göre, tek bir konu için konuşuyor:

“Seçilmiş milletvekillerinin Meclis’te görev yapma hakkı...” için...

AKP’nin yüzde 50’lik iktidar çoğunluğunun güvencesi, muhalefetteki yüzde 50’nin temsil hakkının sağlanması ile direkt bağlıdır...

Herkes temsil edilmeli...

Yargılama kendi düzeni içinde hüküm verilene kadar sürmeli...

Hatip Dicle meselesinde ise terör suçları kapsamı çağdaşlaştırılarak, seçimler yenilenmeli...

Türkiye’nin insanı, barış, demokrasi, özgürlük ve huzur arıyor...

İktidara veren yüzde 50 de...

Muhalefete veren yüzde 50 de...

Bu ülkenin yüzde 100’ü barış ve huzur arıyor...

Haşim Kılıç’ın sözleri bütün Türkiye için bir umut ışığıdır...

*****

ÇOCUKLARIMA YAZ ALIŞVERİŞİ...

Hayat insana bilmediği şeyleri öğretir...

30’lu yaşlarımda yıllar içinde edindiğim psikoloji eğitimi sonucu, karşıma çıkan insanlara “Freudyen bir bakış açısıyla çocuklukları merkezli karakter analizleri” yapardım...

Ailenin büyük çocukları, sorumlu, güvenilir ve fazla zikzak çizmeyen karakterler sergilerlerdi...

Aile, büyük çocuğa ailenin kültürünü kardeşleri üzerinde yaşatma ve öğretme görevi verirdi...

Bu rolü üstüne alan büyük çocuk, rolü iyi uygulaması karşılığı, büyüklerin alkışını ve takdiri kazanırdı...

Onun için ailede ters bir durum yoksa, çokça büyük çocuklar, ilerki hayatlarında “fazlaca istikrarlı, risk almayan, çok zikzak çizmeyen, sorumlu ve güvenilir tipler” olurdu...

***

Ailenin küçük çocuğuna ise bu şartlar altında “oynayacak rol kalmazdı...”

Anne baba, kendi kültürünü küçük çocuk üzerinde uygularken, yetmezmiş gibi abiden veya abladan da aynı işi yapmasını isterdi...

Küçük çocuk katmerli bir eğitim sisteminden geçer, küçük olduğu için sevilir şımarır, ancak hiç kimseyi hiçbir zaman memnun edemediği için, yaramaz ve haylaz olurdu...

Küçük çocukların yaramazlıkları ve haylazlıkları bir ömür boyu sürerdi...

***

Onun için küçük çocuklar hayatta, daha yaratıcı işlere meğleder, zeki, çarpıcı karakterler çizerlerdi...

Ancak bu cezbedici özelliklerine karşın, küçük çocuklar hayat mücadelesinde istikrarsız olurlardı...

Çocuklukta alamadıkları ve doyamadıkları alkışa ve takdire çokça ihtiyaç duyar, sahne ve diğer sanatsal alanlarda, güçlü performanslar sergilerlerdi...

Kısaca büyük çocuklar, sorumlu, güvenilir, fazla risk almayan biraz monoton karakterler çizerdi...

Küçük çocuklar ise, yaratıcı, çarpıcı, zikzakı bol, ancak istikrarsız ve hayat yolunu bulmada daha zorlanan bir çizgi çizerlerdi...

***

Yaşamın içinde görülen bu farklılık ailedeki durumun değişikliğinden geliyordu ve aslında ne büyük çocuğun ne de küçüğün bu olayda fazlaca sorumluluğu yoktu...

O günlerde çocuklarım olduğunda, onları bu teoriler eşiliğinde “nispeten kolay” yetiştireceğimi düşünürdüm...

Ben hayatın çocuklarla kolay olmacağını düşünürken, bana hayat önce ünlü bir anneden bir manevi çocuk, arkasından yine ünlü bir anneden ikiz biyolojik çocuk armağan etti...

***

Büyük çocukla ikiz çocukların anneleri ayrıydı...

Dolayısıyla büyük çocuk ne kadar büyük çocuk, ötekiler ne kadar küçük çocuklardı burası bir muammaydı, çünkü aynı zamanda anneler farklıydı...

İkiz çocuklar ise tam bir çok bilinmeyenli denklemdi benim için...

Büyük çocuk küçük çocuk ayrımını düşünmüş, üzerinde epey psikolojik teori üretmiştim...

Ancak ikiz çocuklar nasıl olurlar hiçbir fikrim yoktu...

Birini kucağına aldığında ötekinin mızmızlanmasına ne yapılır?..

İki çocuk kendilerini ayrı ayrı nasıl özel hisseder?..
Başka anneden büyük çocuk onlara nasıl bakar?.. Onlar ablalarını nasıl görür?..

Roller nasıl dağılır?..

***

Bütün bunlara bir de, sadece hafta sonu 1.5 günden ibaret bir baba-çocuk ilişlerini eklerseniz, bilinmeyen formül, tam bir muamma halini alıverir...

Hayat bana, bilmediğim bir şeyin sınavını verdi şimdi...

Dün öğleden sonra bodrum katından, en üst kata, yanımda olmayan çocuklarım için saatlerce alışveriş ettim...

Arada bir annelerine ayakkabı numaralarını, kaç numara elbise giydiklerini telefon mesajlarıyla sorarak...

Yanımda olmayan çocuklarıma aldığım kıyafetlerle, güzel enerjiler göndermeye çalıştım...

Hepsini kutu kutu yaptırdım...

Hafta sonu geldiklerinde, açsınlar giysinler, keyiflensinler diye...

Hayat büyük ve küçük çocuklara nasıl bir kader çizecek, artık bilmiyorum...

Çünkü bildiğim yerlerden çıkmadı sorular...

Bu sorulara hiç çalışmamıştım...

Hiç bilmiyordum böyle sorular olduğunu...

DİĞER YENİ YAZILAR