Dün annemin verdiği oy pusulası ve eve gelen çocuklar...

Haberin Devamı

Dün sabah erkenden kalktım bermutat...

Hazılandım evde çalışanları aldım, saat 9’a doğru çocuklarımı almak üzere evden hareket ettim...

Kucağımda iki çocuğum evden içeri girerken annemin kapısının önünde bekler buldum...

Torunlarını görmek için sabırsızlanıyor, aklı sıra bana bu çaktırmamak için eline oy pusulasını güya bana vermeyi bekliyor...

Kapısının önünden geçerken, “Oy pusulan gelmiş, onu verecektim” diye durdurdu beni...

Amaç Mina‘yla Poyraz‘ı sevmek, oy pusulası da bunun bahanesi elbette...

***

Gerçi haklarını yemeyeyim, bu oy pusulaları işleriyle her zaman çok yakından ilgilenirler...

Benim hiç umurum olmaz, gelmiş mi gelmemiş mi?..
Gelmemişse ne olacak?..

Hayatımda on mu onbeş mi seçim geçirdim, en az yarısında oy kullanmadım zaten ben...

Ya kullanacak kadar bir partiyi heyecanla desteklemiyordum, ya da “Ben gazeteciyim benim oyuma fazla gerek yok” gibi psişik bir travmadan dolayı oy kullanmadım...

Anne bu dinlemiyor tabii...

Şimdi de seçimlere en uzak olduğum anda “elime oy pusulasını” tutuşturuveriyor...

“Mina’yla Poyraz bir hafta aradan sonra kucağımda benim... Bana ne şimdi oy pusulasından...” diyeceğim, olmayacak demokrasiye ayıp olacak...

Demesem, bu sefer de 2 yaşındaki çocuklarım bakacaklar; “Babamız biz kucağındayken, hangi kağıdı almaya çalışıyor, zor bela” diye...

***

Valla hayırlı uğurlu olur seçimler umarım...

Benden ziyade çocukularım için artık...

Onları “dünya vatandaşı” yapacak bir iktidar gelsin isterim...

Her ülkeye istedikleri an vizesiz girebilsinler...
Avrupa Birliği’nin bir parçası olsun ülkeleri, Avrupa Birliği vatandaşı olsun kendileri...

Amerikalı, İngiliz, Fransız ya da çağdaş ülkelerin çocuklarından hiçbir farkları olmasın...

Medenice yaşasınlar, kimse yaşamlarına karışmasın...
Demokrasiyi ve özgürlükleri sınırsızca tatsınlar, kimse onlara hotzot etmesin...

İyi bir ekonomide, dünyanın en gelişmiş teknolojilerine yakın, dünyanın en ünlü sanat ve kültür faaliyetlerinin ortasında muhteşem bir dünya ormanı içindeki özgür ağaçlar gibi yaşasınlar...

***

Ortadoğu mu olur, Güney Amerika mı?..
Kim gelir kimi asar, kim suikast yapar, kim içeri tıkar, bunları dert etmeyecekleri bir ortamda büyüsünler ve yaşasınlar onlar...

Babaları artık içmiyor ancak arada bir; bir-iki kadeh içkilerini de içsin, en trendi modaları izlesin, en hip hop parçalarda, en rap gösterilerde, en dünyalı sanatların ortasında raks etsinler...

Hayatı keyifle, sonsuz özgürlüklerde, savaş olmadan birbirlerini öldürmeden barış içinde yaşasınlar... Atatürk’ü sevsinler...

Atatürk’çü olmayanın ise yaşam hakkını gasp etmesinler...
“Bizler çok iyi birer dünya vatandaşı olabildik... Sağolsun büylüklerimiz” diyecekleri bir dünyayı kim sağlayacaksa, bütün oylarım onlara helal olsun...

Demokrasi ve bugünkü seçimler hepinize hayırlı olsun...

*****

BEŞİKTAŞ, FENER, GALATASARAY, TRABZON VE FUTBOL TOZ DUMAN...

Uzun zamandır önüne geçilmez bir ikilik yaşanıyor Türk futbolunda...

Bir tarafta, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım var...

Ona yakın bazı Başkanlarla birlikte...

Sivas, Kayseri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları Yıldırım‘a Kulüpler Birliği’nde en yakın olan Başkanlar...

Diğer tarafta ise bir örgütlenme yok...

Ancak Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor gibi ağır aktörlerin aralarında bulunduğu bir grubun “karşıt” olma pozisyonu var...

Bu grup konumundan dolayı Fenerbahçe karşıtı gibi gözüküyor, oysa esasen Aziz Yıldırım’ın futbolu yönetme anlayışına karşı...

***

Son iki sezon şampiyonluk mücadeleleri ve Federasyon’la ilişkiler esnasında bu olgu bütün şiddetiyle yaşandı...
Trabzon’un açıklamalarına, Beşiktaş ve Galatasaray’dan destek geldi...

Aziz Yıldırım’ın “hakem odasının önünde ettiği sözler” bütün kulüp başkanlarının tepkilerine manşet oldu...

Türk futbolundaki bu ayrışmadan arada en fazla kalan Federasyon’un Fenerbahçeli Başkanı Mahmut Özgener’di...

Özgener, Fenerbahçeli ve Altaylı kökenine karşın federasyonu tarafsız yönetmeyi çok önemsiyordu...

Yine de Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon’la bir taraftan, Fenerbahçe’yle de diğer yandan çatışmalara girmek zorunda kaldı...

Türk futbolunda sanki iki ayrı blok vardı ve ikisi arasında zaman zaman sallanan ve kopan incecik bir köprü...

***

İşte ne olduysa kendisi de Fenerbahçeli olan Mahmut Özgener’in temsil ettiği o köprünün “kopmasıyla“ başladı...

Özgener, Futbol Federasyonu Başkanlığı’na bir daha aday olmayacağını söyleyince, Aziz Yıldırım uzun zamandır çok yakın ve dostça çalıştığı Göksel Gümüşdağ’ın Başkanlığı için aktif olarak devreye girdi...

Aslında Gümüşdağ, Galatasaraylı’ydı...

Ancak Aziz Yıldırım’ın Basketbol Federasyonu Başkanlığı’nda olduğu gibi, Galatasaray’dan ve Beşiktaş’tan çok yakın olduğu kişiler vardı...

Gümüşdağ’ın Federasyon Başkanlığı’na aday olmasıyla, kendi aralarında örgütlü olmayan ancak Federasyon’un Aziz Yıldırım etkisiyle yönetilemeyeceğini savunan kesim hareketlendi...

***

Bu kesimin de meselesi “Federasyon Başkanı’nın Fenerbahçeli olup olmaması değildi...”

Mahmut Özgener, Fenerbahçeliydi ve Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören son söyleşisinde Özgener‘in kalmasını istemişti...

Hareketlenen ve kendi arasında “tarafsız davranacak bir aday” arayan blok, Mehmet Ali Aydınlar’ın düşünebileceğinin öğrenilmesiyle, tereddütsüz Aydınlar üzerinde mutabakat sağladı...

Aslında Mehmet Ali Aydınlar;
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın voleybol şubesini bütünüyle teslim ettiği ve o şubeye dünya çapında başarılar kazandıran bir isimdi...

“Acıbadem Hastaneler” zinciri Aydınlar’ındı ve Fenerbahçe’deki birçok kişiye göre Aydınlar, Aziz Yıldırım’dan sonra, Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı için en önemli adaydı...

Böyle bir ismi Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzon’un aday diye çıkartması ise oldukça manidardı.

3’lü blok “Aziz Yıldırım’ın futbol yönetme tarzını” yalnız bırakmayı amaçlıyordu...

Fenerbahçe’ye dünya çapında başarılar kazandıran Fenerbahçeliler’i aday göstererek...

AZİZ YILDIRIM PAPERMOON’DA...

Durum ve saflar böyle netleşince, dün Aziz Yıldırım uzun zaman sonra ilk kez futbol kulislerinin en yoğun yaşandığı, Papermoon isimli restoranda boy gösterdi...

Gerçi masada her zamanki dostları Levent Kızıl, Sinan Engin, kardeşi Ali Yıldırım vardı...

Bu ziyaretin davetli açısından özel bir anlamı yoktu...

Fakat elbette bu bir boy göstermeydi...

Çevreye verilen mesaj da açıktı:

“Göksel Gümüşdağ’dan vazgeçmiyorum... Buradayım bir yere gitmiyorum...”

ÜNAL AYSAL’I KULÜPLER BİRLİĞİ’NE ÖNERECEK...

Aziz Yıldırım şu anda karşısında oluşan bloka karşı, yeni bir hamlenin hazırlığında...

Fenerbahçe Başkanı, Galatasaray’ın yeni Başkanı Ünal Aysal’a “Kulüpler Birliği Başkanlığı’nı” teklif ederek, karşısındaki bloku kırmaya çalışıyor...

Sivas ve Kayseri kulüpleri başkanları kendisiyle hareket ediyor...

Elbette Göksel Gümüşdağ var...

Beşiktaş, Galatasaray, Trabzon ile Fenerbahçe Bayanlar Voleybol Takımı’nı dünya şampiyonu yapan Mehmet Ali Aydınlar ve Antep, Samsun, Giresun, Ankaragücü kulüpleri ise geniş blokta yer alıyor...

Bugün genel seçimlerde Türkiye’nin kaderi belli olacak...

Futbolun 29 Haziran’ındaki seçimi ise inanılmaz bir mücadeleye ve ittifaklara sahne oluyor...

Bugünkü seçimin tahminlerini yazmak yasak...

Ötekini yazmak ise şimdilik sakıncalı...

Çünkü Süleyman Demirel’in deyişiyle:

“Siyasette bir saat kısa... Bir hafta ise çok uzun bir süredir...”

DİĞER YENİ YAZILAR