Samanyolu TV dizisi, iki hafta önceden Zekeriya Öz'ün görevden alınacağını nereden biliyordu?..

Haberin Devamı

Bir zamanlar Kurtlar Vadisi’ndeki olaylar, Türkiye’deki “derin merkezli olayların” birebir aynısıydılar...

Türkiye televizyon dizisiyle gerçek hayatı aynı anda yaşamaya Kurtlar Vadisi’yle başladı...

Türkiye’deki olayların senaryosunu yazanlar, Kurtlar Vadisi’nin de senaryosunu yazıyorlardı...

Ya da tersi...

Kurtlar Vadisi’nin senaryosu Türkiye’nin senaryosu oluyordu...

***


Dün Ergenekon Savcısı Zekeriye Öz görevden alındığında farkettim...

STV’de bir dizi yayınlanıyor Ergenekon olaylarının birebir aynısının yaşandığı senaryoların “dizi görüntüsü” altında verildiği...

Dizide Ergenekon’un adı, “Erkenkondu...”

Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün yirine dizide Zeki Yahya var...

Yalçın Küçük tipi dizide aynı kaşkolu ve egzantrik haliyle canlandırılıyor...

Bu tipin adı da Yalçın Küçük yerine “Kaya Minik”...

Senaryoda birebire çok yakın, ancak çok ufak değişiklikler yapılıyor...

Dizinin geçen hafta yayınlanan son bülümünde Ergenekon Savcısı Zekeriye Öz istemediği halde görevinden alınıyor...

Dizideki adıyla “Erkenkondu davasını sulandıran gelişmeler oldu” gerekçesiyle...

Orada İklim Bayraktar tipi bir kadına atıfta bulunuluyor ve Erkenkondu Savcısı güya İklim Bayraktar karakterindeki kadını tacizle suçlanıyor ve görevden el çektiriliyor...

***


Dizinin son bülümü yayınlandığında daha Zekeriye Öz görevden alınmamıştı...

Dizinin senaryosunu yazanlar, Zekeriya Öz’ün görevden alınacağını biliyorlardı...

Televizyonda dizi işlerini biliyorum...

Dizilerin senaryosu en geç iki hafta öncesinden yazılır, teslim edilir...

Sonra set kurulur, oyuncular tarafından oynanır, arkasından montajlanır, müziği döşenir, mikslenir ve yayına hazır hale getirilir...

Bu süreç öyle kısa bir süreç değildir...

Geçenlerde Meral Okay’la konuşurken Muhteşem Yüzyıl dizisinin senaryosunda 3-4 bölüm öncesinden gittiğini söylüyordu bana...

***


En az iki muhtmelene üç hafta öncesinden Zekeriya Öz’ün görevden alınacağı, dizi senaryosunda yazılıyor...

Dizinin yapımcıları, “Bu bir dizi... Gerçek olaylarla ilgisi yok...” diyeceklerdir elbet...

Ancak Yalçın Küçük isminin Kaya Minik’le yer değiştirdiği, Zekeriya Öz’ün; Zeki Yahya’nın olduğu, İklim Bayraktar’ın bile gerçek hayata paralel sukun ettiği “Erkenkondu” dizisinin, “hayal mahsülü” olduğunu söylemek hiç inandırıcı değil...

***


O zaman şu soru geliyor akla?..

Dizinin senaryosunu yazanlar nereden biliyorlardı Zekeriya Öz’ün görevden alınacağını?..

Kurtlar Vadisi’nde, Türkiye’deki “derin” olaylara paralel gelişmeler yaşandığında, gayet naif bir üslupla, “Belgesel olay bittikten ve üzerinden zaman geçtikten sonra yapılır... Gerçek olaylarla, dizideki olaylar eş zamanlı cereyan etmez... İnsanlar duyguları ve olayları sindirmeden, dizide yaşarlarsa bu çok tehlikeli sonuçlar verir...” türünden laflar etmiştim bir televziyon programında...

Ne safmışım ben...

Türkiye’nin senaryosuyla, dizilerin senaryosu aynı anda yazılıyor, muhtemelen aynı odakların gölgesinde ve yönlendirmesinde...

Etrafındaki dehşet dengesine bakıyorum da...

Bu dehşet dengesinde gazeteci kalmak, -sadece gazeteci olabilmek- ne kadar zor...

Sanki her söylenen ve yapılanın gerisinde “gizli bir şeyler” var gibi...

Aynadan başka dostum yok...

Burası “vahşi bir ormanı” yani jungle’ı andırıyor...

*****


MARKSİST FAKAT MİLİTAN OLMAYAN SEVİL DEMİRCİ...

Son Kale programının başlamasına az kalmıştı...

O gün biraz erken gitmiştim Kanaltürk’e...

Galatasaray Kongresi’nde bir tarihi ilk yaşanmış, Adnan Polat ve yönetimi ibra edilmeyerek devrilmişti...

Serhat’ın odasında programın son hazırlıklarını yapıyordum...

Televizyon açıktı ve NTV’de Yeşilçam Ödülleri veriliyordu...

O sırada sahneye geldi Çoğunluk filminin yapımcısı Sevil Demirci...

Oscar’ını almaya gelmişti...

Sessiz ve sakin bir tonda söyledi o sözleri:

“Yayınlanmamış kitapların yasaklandığı zor günleri yaşıyoruz...”

Bu kadar söylemişti ki alkış koptu...

Marksist olduğunu söyleyen bir sanatçıydı Sevil Demirci...

Ne ki, militan bir edayla söylemedi o sözleri...

***


Slogan atmadı...

Haykırmadı...

Dağı taşı inletmedi...

Sessiz hatta sesini özenle fazla çıkarmamak ister gibiydi...

Amerika’daki Oscar törenlerinde ya ödül verirken ya da alırken, karşınıza Sean Penn isimli sanatçı çıkar çokça...

“İnsan haklarına, azınlık haklarına özen gösteren, eşcinsellerin ötekileştirilmesine karşı çıkan, hep mağdurdan, ezilenden ve altta kalandan yana tavır alan” bir sanatçıdır ve ötekilerin sesidir popüler Hollywood kültüründe Sean Penn...

O konuşma yaptığında, mutlaka “ötekileştirilmeye ve mağdur edilmeye çalışılan” bir kesimin üzerine projektörleri çevirir...

***


Duyarlıdır ve toplumun damarını bulur...

Gündeme getirmek istediği konuyu söylediğinde, çokça bir alkış tufanı kopar salondan...

Dakikalarca alkışlanır Sean Penn, böylesine duyarlı bir konuya dikkat çektiği için...

Alkışlar bitmez, sürer gider dakikalarca...

Sevil Demirci’nin konuşmasına gelen alkışlar bana Sean Penn’i hatırlattı...

Durmadı alkışlar...

Sevil Demirci slogan atmak amacıyla çıkmamıştı oraya...

Alkışlayanlar da, slogan atarak alkışlamadılar zaten...

Bam teline basmıştı salonda bulunanların Sevil Demirci ve bam tellerine dokunulduğunu hissedenler, durmaksızın alkışlamaktaydılar...

Tezahürat yapmadan, orada bulunan bakanlara saygısızlıkta bulunmadan, yuh çekmeden, gerginlik yaratmadan ve fakat demokratik alkış ve protesto hakkını sonuna kadar kullanırcasına...

Tablo tıpkı Amerika’daki Oscar ödül törenleri gibiydi...

Ne kadar demokratik olabildiğimiz tartışılır Türkiye’de...

Ne ki sivil refleksler muhteşemdi o gece...

DİĞER YENİ YAZILAR